28/01/2008 | Yazar: Kaos GL
‘Bu adamcağız 40 yıldır Huysuz Virjin tiplemesi ile sahnelerdedir. Madem öyle sen art niyetle çocuğuna 'bu var ya falandır filandır' diyeceğine onun bir sanatçı olduğunu açıkla bitsin gitsin.
‘Bu adamcağız 40 yıldır Huysuz Virjin tiplemesi ile sahnelerdedir. Madem öyle sen art niyetle çocuğuna 'bu var ya falandır filandır' diyeceğine onun bir sanatçı olduğunu açıkla bitsin gitsin. Çıkar kafanı donunun içinden!’ Mersin Mezitli gazetesinde Baki Uguz’un kaleminden.Hükümetimizin kerameti kendinden menkul toplumsal düzenlemeleri son hızıyla devam etmekte. Her yeni düzenleme, babalarına rahmet okutacak cinsten!
Türkiye’de yıllardır sahneye Huysuz Virjin olarak çıkan Seyfi Dursunoğlu yasak! Bu yasağın nedeni Huysuz Virjin’in, çocukların ve gençlerin zihinsel ve psikolojik gelişimine zarar vermesi ve genel ahlaka ters olması imiş. Huysuz Virjin nesiyle genel ahlaka aykırı? Kadın kılığında bir erkek olması ile...’
Bu noktada bakış açısından falan bahsetmeyeceğim zira ortada açı maçı göremiyorum! Şimdi Huysuz’u değerlendirmenin tek yolu neden sadece cinsel çağrışımlar? Bir kanunda ya da resmi uygulamada göreceli kavramların işi ne? İsterseniz cehalet olduğu kabulünden yola çıkarak eşcinselliği özendirdiği gerekçesini değerlendirelim: Eğer gerekçe bu ise konuyla alakalı ansiklopedi devirmeye gerek yok; en hafifinden risale mahiyetinde bir cinsellik ya da psikoloji kitabı açarsanız eşcinselliğin özenerek olunacak bir şey olmadığını görürsünüz. Bu adamcağız 40 yıldır Huysuz Virjin tiplemesi ile sahnelerdedir. Madem öyle sen art niyetle çocuğuna ‘bu var ya falandır filandır’ diyeceğine onun bir sanatçı olduğunu açıkla bitsin gitsin. Çıkar kafanı donunun içinden!
Görülüyor ki ahlak işgüzarları ağlarını dört bir tarafa örmeye devam ediyor. Bunlar mı sivil anayasa hazırlayacak? Sen o kağıdın üzerine ne yazarsan yaz; uygulamada geriye gittikten sonra kimi kandıracaksın? Huysuz Virjin’e ekran yasağı getirmenin 12 Eylül döneminde Bülent Ersoy’a sahne yasağı getirmekten farkı nedir Allah aşkına. Hal böyle iken aradan geçen 27 yılda demokratikleşme adına ne kadar uzun yol kat etmişiz görüyorsunuz!
***
Spor kulüplerinin lokallerinde alkollü içki yasak. Komediye bakar mısınız: Bu yasa uyarınca örneğin Fenerbahçe ile İstanbul’da karşılaşması olan Milan’ın başkanının Fenerbahçe tesislerinde Aziz Yıldırım ile içki içmesi namümkün. Ne yapacaklar acaba; adama zorla kebap yedirip yanında ayran içirmeyi mi düşünüyorlar?
İçki televizyonda da yasak! Oturup hep beraber sırlar dünyası, kalp gözü, büyük buluşma, beşinci boyut bilmem ne izleriz artık. İçki yasağının televizyon boyutuna bakıldığında ortada, yaşam anlayışı açısından ne kadar büyük bir dayatmanın olduğunu ve genel ahlak denen şeyin ne kadar göreceli olduğunu daha net bir şekilde göreceğiz.
***
Geçenlerde yukarda adı geçen programlardan birinde türbanlı bir kadınla türbansız bir kadının hikayeleri anlatılıyor. Açık olan kadın, filmin kötü karakteri ve türbanlıya, türbanından dolayı zulmediyor. Ölüp de öteki tarafa göçen açık kadın melek tarafından sorguya alınıyor ve yaptıklarını şu replikle gerekçelendiriyor: ‘Ben inançsızdım ve inançsızlığımı dayatmaya çalışıyordum… Onun giyimi-kuşamı farklıydı; görüntüsü ve yaşantısı, içinde bulunduğumuz dünyanın koşullarına uymuyordu.’ Replikten bütün açıkların dinsiz olduğu’ düşüncesi çıkıyor öyle değil mi? Şimdi bu program çocukların zihinsel, psikolojik bilmem nesine zarar vermiyor mu? Bu programı annesi başörtüsü kullanmayan bir çocuk izlese ve annesine dönüp ‘anne sen dinsiz misin?’ diye sorsa bunun sorumlusu kim olacak ve çocuğun dinsel inanç yönünden zihninde yaratılan tahribatın ve sapık tohumların atılmasının sorumluluğunu kim alacak?
Öte yandan sürekli sıralı sayılarla ifade edilen boyutlar sayesinde, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan ecinniler, iyi sıhhatte olsunlar, gelenler gidenler, üçten dokuza boş ol saçmalıkları vs. ile dolu programlar televizyonun prime time’ında yayınlanınca çocukların zihinleri tehlikede olmuyor da iki kadeh şaklatılıp, Huysuz iki göbek attığında neden tehlikede oluyor?
Anayasanın 42. maddesinde yapılması düşünülen değişikliğe bakın: ‘Ceza hukuku ve genel ahlaka aykırı olmamak kaydıyla hiç kimse kılık kıyafetinden dolayı yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz.’ Şimdi burada söz konusu edilen kılık ve kıyafetin genel ahlak çizgisini hangi normlar ve kimin ahlak anlayışı belirleyecek? Mini etek genel ahlaka aykırı mıdır? Aykırı ise kime göre aykırıdır? Mini etekli, çocukların ve gençlerin gelişimini olumsuz yönde etkiler de cübbeli ve sarıklı etkilemez mi? Madem ortada genel diye bir kavram var o zaman Türkiye İstatistik Kurumu aracılığı ile açıkların, kapalıların, çarşaflıların, mini eteklilerin, sarıklıların, cübbelilerin, pantolon giyenlerin, şalvar giyenlerin, heteroseksüellerin, biseksüellerin, homoseksüellerin, travestilerin, makyaj yapanların-yapmayanların… tek tek sayımını yapalım ve sayısı çok olanın kurallarını genel kural kabul edip sayısı az olanlara bunları dayatalım. Böyle bir durum pozitif hukuk ve demokratik toplumla nasıl örtüşebilir?
Diyeceğim odur ki; laik ve demokratik devlet, yasa veya yasa hükmünde bir belge ortaya koyarken gelenek, görenek, örf, adet, adap gibi yaşanılan şehre, yöreye, bölgeye ve şahsi kanaate göre değişken olan hükümler öne sürüp bunları uygulayamaz.
Uygulamaya kalkarsa hukukla guguk arasında bir yerlerde gezinir durur.
Konuyla ilgili haberler:
[[RTÜK Huysuz Virjin'i Yasaklayarak Benim ve Çocukların Ahlakını Korumasın!]]
[[Ekranda adı konmamış "üçüncü cins yasağı"]] - Can Dündar
[[Kaos GL okuyucuları sansüre kızgın]]
[["RTÜK Huysuz Virjin'i gizlice yasaklıyor ama pes etmiyorum"]]
[[Memleketimden DQ manzaraları]] küçük İskender
[[12 Eylül sansürü ekranlarda]]
Etiketler: insan hakları