30/11/2006 | Yazar: Kaos GL

‘Artık eşcinsellerin AIDS’ten bahsedildiğinde ‘AIDS bir eşcinsel hastalığı değildir’ dışında da diyecek bir şeyleri olmalı. Şimdiye kadar kurulmuş olan bu derneklerle ilişkiye girilmeli, üye olunmalı, aktif rol oynanıp karar mekanizmalarına dahil olunmalı (bir nevi ıslah edilmeliler), ya da bunların alternatifleri kurulmalı, ya da bu görevi gey ve lezbiyen grupları üstlenmeli.’

‘Artık eşcinsellerin AIDS’ten bahsedildiğinde ‘AIDS bir eşcinsel hastalığı değildir’ dışında da diyecek bir şeyleri olmalı. Şimdiye kadar kurulmuş olan bu derneklerle ilişkiye girilmeli, üye olunmalı, aktif rol oynanıp karar mekanizmalarına dahil olunmalı (bir nevi ıslah edilmeliler), ya da bunların alternatifleri kurulmalı, ya da bu görevi gey ve lezbiyen grupları üstlenmeli.’

KAOS GL

Kerem

Demek yazının başlığında AIDS olduğu halde yazıyı okumakta ısrar eden azınlıktasınız. Azınlıksınız, çünkü maalesef birçoğumuz hâlâ korktuğumuz şeylerden korunmak için çocuklukta geliştirdiğimiz taktikleri kullanıyor. Zannediyoruz ki, yorganı başımıza çekip de korktuğumuz şeyi görmeyince bize zarar vermesine engel olabileceğiz.

AIDS tüm dünyayla birlikte Türkiye’de de 1980’lerden beri insanların yaşama biçimlerini etkileyen bir hastalık. Hiçbir zaman sadece sağlık sektörünün konusu olarak kalmadı.
Bilinen ilk vakalar eşcinsel olduğu için başlangıçta bir eşcinsel hastalığı olarak bilindi. Daha sonra hastalığın yayılışı gösterdi ki, ne cinsel yönelim, ne cinsiyet, ne ırk, ne din, ne de beslenme biçimi (hamsi filan) ayırt etmeden herkese eşit davranan bir virüsle karşı karşıyayız. Bunun üzerine o güne kadar fazlasıyla kayıtsız kalan bir çok devlet bu konuda araştırmalar yapılması için büyük bütçeler tahsis ettiler, kısa sürede nasıl bulaştığı, nasıl korunulacağı ile ilgili temel bilgileri elde ettik, hatta tedavisinde de çok hızlı gelişmeler oldu.

AIDS ile başa çıkmanın tek yolu bugün için korunmak. Bunu insanlara anlatmak, eğitim verip davranışlarında değişiklikler yapmalarını sağlamak amacıyla kurulmuş bir çok dernek ve vakıf var. Türkiye’de bunlar maalesef ağırlıklı olarak sağlık personeli, akademisyen. Henüz burada konunun herkesi ilgilendirdiği, anlamak ve anlatmak, önlemeye çalışmak için tıp bilgisi olması gerekmediği anlaşılamadı. O zaman da, AIDS ile mücadele denen şey kurum olarak tıbbın, kişi olarak da doktorların hakimiyeti altına girmiş oluyor, onların boruları ötüyor.

Bu yazıda daha çok Türkiye’de AIDS ile mücadele edenlerin homofobik yaklaşımlarından bahsetmeye çalışacağım. Dışarıda bu konularda yapılanları takip eden birisi bilir ki, eşcinsellerin bu konuda çalışan birçok örgütü vardır ve de eşcinseller bu konuda çalışmalarda önemli bir yer tutarlar. Bizde ise henüz böyle bir hareket yok. Yani bu konuda söz hakkı heteroseksüellerin.

Birinin doktor ya da AIDS ile ilgili çalışan biri olduğu için homofobik olmadığını varsaymak büyük saflıktır. Doktorlara bununla ilgili bir eğitim verilmez o uzun yıllar boyunca, hatta tersi bile verilir. Eminim bugün doktorların büyük bir çoğunluğu eşcinselliği hâlâ bir hastalık olarak görüyordur (toplumun geneli gibi). Bunun AIDS ile uğraşanlarda da böyle olduğunu görmek hiç zor değil.

Açık açık ‘AIDS eşcinsel hastalığıdır’ diyenler var, buradan hareketle AIDS ile mücadelesine eşcinsellikle mücadeleyi de ekleyen, bunu da aradan çıkarırız diye düşünenler var. Birçoğu AIDS’in hikayesini eşcinsellerden başlatır, onlardan biseksüellere, onlardan da kadın ve çocuklara geçtiğini söyler (iddia etmez, pek bilimsel bilimsel açıklar), sanki bu kanıtlanmış bir gerçekmiş gibi. Gerçekte elde olan tek bilgi ilk teşhis edilen hastaların eşcinsel erkek olmaları değilmiş gibi. Böylece satır arasında hastalığın kaynağı olarak eşcinseller gösterilir.
Eşcinseller risk grubudur derler sonra. Bu başka bir ülkede artık tarihi değeri olan bir iddiadır. Çünkü bu hastalık için risk gruplarından değil de, riskli davranışlardan bahsedilir. Yüksek riskli davranışlardan biri korunmadan cinsel ilişkiye girmektir. Ama bu eşcinseller için olduğu kadar heteroseksüeller için de geçerlidir. Değiştirilmesi gereken davranıştır. Kişinin eşcinselliği ya da heteroseksüelliği değil. Cinsel ilişkilerin de riskleri boy boydur, en riskli olanı anal, sonra vajinal sonra oral ilişki. Birçok AIDS mücadelecisi için bunun anlamı basit: risk=anal ilişki=eşcinsellik. Çünkü anal ilişkinin heteroseksüeller tarafından da yapıldığı, eşcinsellerin tek cinsel ilişki biçimi olmadığı, her eşcinselin anal ilişkide bulunmadığı, nihayet anal ilişkide korunduktan (yani kondom kullandıktan) sonra bir eşcinsel ile heteroseksüel arasında risk açısından bir fark olmadığını bilmezden geliyorlar.

Cinsel yolla bulaşan bir hastalıktan (mesela AIDS’ten) korunmanın en kökten yolu hiç cinsel ilişki kurmamaktır. Bunu ciddiye alıp hiçbir heteroseksüle önermezlerken, birçoğunun dillerinden, broşür ve kitapçıklarından, web sayfasından ‘homoseksüel ilişkiden kaçın!’ önerisi eksik olmaz. Tabi eşcinsellik öylesine sapkın bir fantezi ya, iradeni kullan vazgeç! Sigara gibi, bilmem ne bilmem ne AIDS ile Savaşım Derneği önerisiyle sağlığa zararlıdır. Buradan tek kaybeden biz değiliz, buraya dikkat eden heteroseksüeller şöyle bir rahatlıyorlar, yayılıyorlar oturdukları yerde, baksana ilk önerilerini yerine getiriyorum diye, sonra kondom, önlem hak getire.

Bu mücadelecilerin önemli bir sorunu da çoğunun akademisyen olması bence. O zaman bir takım kariyer kaygıları giriyor işin içine ve en çok işe yarayacaktansa en çok ses getirecek olanı yapmayı tercih ediyorlar. Onca anlatılır kondom kullan diye, hâlâ kondoma ulaşmak kolay değil, kondommatik denen her köşe başında erişilebilir kondomu sağlayan aletler için yeterince uğraşılmaz. Kayganlaştırıcı su bazlı olmalı mutlaka, vazelin vs. kesinlikle kullanılmamalı derler, ama Türkiye’de su bazlı kayganlaştırıcı her yerde satılmaz (büyük şehirlerde birkaç eczanede var sadece, o da fahiş). Yani konuşmak bilinçlendirmek dışında korunmayı yaşama geçirmeyi kolaylaştıracak hiçbir şey yapılmaz. Bir tabeladan ibaret o kadar çok dernek vardır ki bu alanda, hepsinin başkanı, yönetim kurulu filan vardır, ama kendilerine bir sıfat daha eklemek dışında kimsenin bir işine yaramaz. Bu kuruluşlar eşcinsellikle ilgili herhangi bir araştırma yapmayı, söz söylemeyi, eşcinsellere özgü korunma önerilerinden bahsetmeyi, AIDS ve eşcinsellikle ilgili önyargıları yıkmaya yönelik bir şeyler yapmayı alınlarına sürülecek leke gibi algılarlar. Tabi bunun tek sorumlusu onlar değil, bir şeyin gönüllüsü olmayan bir yerde, gönüllü yapılması gereken bu gibi işleri bunu iş edinmiş birileri yapıyor.

Yine de belirtmek isterim ki, eşcinsellerle birlikte çalışmalar yapan dernekler (İstanbul AIDS ile Savaşım Derneği gibi), kendilerini önyargılarından arındırmış dernek çalışanları da var. Ama maalesef onlar da azınlıkta, ya da çok sesleri çıkmıyor.

Artık eşcinsellerin AIDS’ten bahsedildiğinde ‘AIDS bir eşcinsel hastalığı değildir’ dışında da diyecek bir şeyleri olmalı. Şimdiye kadar kurulmuş olan bu derneklerle ilişkiye girilmeli, üye olunmalı, aktif rol oynanıp karar mekanizmalarına dahil olunmalı (bir nevi ıslah edilmeliler), ya da bunların alternatifleri kurulmalı, ya da bu görevi gey ve lezbiyen grupları üstlenmeli.



Kaynak: Kaos GL, Şubat – Mart 2000, Sayı 2

Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam