30/11/2006 | Yazar: Kaos GL

AIDS edebiyat için de etkileyici bir malzeme olmuştur. 1 Aralık vesilesiyle, Türkçede yayınlanmış kitapları listeleyelim istedik. Eşcinsel kitaplığında mutlaka olmalı dediğimiz kitaplar...

AIDS Kitaplığı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı AIDS edebiyat için de etkileyici bir malzeme olmuştur. 1 Aralık vesilesiyle, Türkçede yayınlanmış kitapları listeleyelim istedik. Eşcinsel kitaplığında mutlaka olmalı dediğimiz kitaplar...

KAOS GL

• Küresel Seks

Dennis ALTMAN

Çeviren: Serpil Çağlayan, Kitap Yayınevi

Uluslararası HIV/AIDS politikaları, küresel gey/lezbiyen hareketleri, homoseksüel-heteroseksüel tartışmaları, "geleneksel eşcinsellik", cinsiyet eşitsizliği, üreme politikaları, kadınlara yönelik şiddet, pornografi, çocuk fuhşu, ahlak paniği, "seks işçileri"... Hızlı küreselleşme süreci sadece dünya ekonomisini değiştirmiyor, insanoğlunun cinsellik deneyimlerine de yepyeni biçimler veriyor. Bangkok'ta bir Alman turist internette tanıştığı bir fahişeyle pazarlık ediyor. Fiji'de genç kadanar televizyonda gördükleri incecik modelleri taklit uğruna yemek yemiyor. Ağlamaklı Monica Levinsky'nin görüntüleri CNN aracılığıyla yeryüzünün en ücra köşelerine ulaşıyor. Küresel Seks, küreselleşme ve cinsellik sorunlarına doğrudan el atan belli başlı ilk çalışma. Avusturalya, La Trobe Üniversitesi, Sosyoloji, Siyaset ve Antropoloji Fakültesi profesörü Dennis Altman, bu çalışmasında BM'deki kürtaj tartışmalarından çingenelere uygulanan "zorunlu kürtaja", geleneksel ahlak mücadelesinden kadın sünnetlerine, geleneksel evliliği reddeden Japon kadınlarından Dünya Fahişeler Kongresi'ne uzanan birçok farklı konuyu ele alıyor, zengin örnekler sunuyor. Altman'a göre: "Daha adil ve eşitlikçi bir dünya için verilecek mücadelede cinsellik hem bir savaş meydanı, hem de meşru bir siyasal faaliyet alanı."



• Romantik Salgın

İbrahim Altun

Telos Yayıncılık

Kanımda HIV virüsü taşıyorum...
Bulaşıcı, öldürücü bir hastalığın virüsü.
Korkuyor musunuz benden?
Yatakta bedenim kıpırdıyor.
Başım hafifçe sağa doğru kayıyor.
Hepsi bu.
Bana öyle bakmayın.
Bana bir ölüye bakar gibi bakmayın.

Gece soğuk. Bu gece bitecek, biliyorum. Sesim çıkmıyor, başımı yastığın kenarına koyup dinliyorum. Ölümün yüzü soğuktur. Siz öyle değilsiniz ama. Siz başkasınız. Bacaklarım titriyor, yatağın kenarından sarkıyorum, bedenim size dönük. İşte ellerimi size doğru uzatıyorum, ellerim burada işte. Size bakıyorum... Gözlerinizin içine... Ölüm ayırana dek sizinleyim. Hiç ayrılmak istemiyorum sizden. Oda buz gibi, titriyorum. Nefesiniz ısıtıyor beni. Ama biliyorsunuz hiç dokunamayacağız birbirimize. Şu hasta bedenime, Şu sırtımdaki yaralara el süremeyeceksiniz. Hiç öpüşemiyeceğiz. Teninizin kokusunu, sıcaklığınızı hiç bilemiyeceğim. Siz de biliyorsunuz bunu. Aramızdaki bu derin mavilik aşılamazmış.
Bu uzaklığa rağmen beni sevecek misiniz?
Söyleyin, ne olur... Evet, seveceğim deyin.
Sevmeseniz bile yalan söyleyin. Seveceksiniz değil mi?
Söyleyin ne olur...


• Böyle Yaşıyoruz Artık

Susan Sontag

Çeviren: Cem Akaş, Öykü, YKY

‘Seslerle örülmüş bir hikaye-ölümün çevresinde dolanan; hastaya, öleceği bilinen ama inkar edilen kişiye, dostlarına, o dostların kişisel korku ve zayıflıklarına, cesaret ve meydan okumalarına sivri yıldırımlar gönderen, durmadan içimizdeki ve dışımızdaki sessizliği kurcalayan bir kitap-böyle yaşıyoruz artık.

Susan Sontag’ın deyimiyle, ‘şimdiye kadar yazdığım en iyi şeylerden biri.’



• Dünyanın Sonundaki Ev

Michael Cunningham

Çeviren: Püren Özgören, Can Yayınları

Michael Cunningham'ın, Pulitzer ve Oscar Ödüllü Saatler romanından önce yazdığı Dünyanın Sonundaki Ev, iki gençlik arkadaşının, Jonathan ile Bobby'nin çevresinde dönüyor. Dünyanın özgürlük rüzgarlarıyla ayağa kalktığı bir dönem olan '60'lı yılların sonundan başlayarak '80'li yıllara uzanan romanda, sorunlu ailelerden gelen iki gencin istençleri dışında sürüklendiği yol, eşcinsel bir ilişki oluyor. Kendilerinden yaşça büyük ve uçuk, eksantrik, cinsel açıdan sınır tanımaz Clare'in aralarına katılmasıyla da ilişkileri farklı bir boyuta sürükleniyor. Üçlü'nün paylaşmaya çalıştıkları sıradışı yaşam, dönemin esrikliği, New York'un başıbozukluğu, her birinin çocukluklarından getirdiği psikolojik yükler ve dünyayı tam anlamıyla farklı biçimlerde algılayışları, romanın hamurunu oluşturuyor. Bobby'den bir bebeği olan Clare'le birlikte bu iki genç, taşrada yaşayan büyük bir aile olmayı deneseler de yaşamın yasalarına ters düşen bir şeyler vardır... Dünyanın Sonundaki Ev, büyük kentlerdeki yaşamın barındırdığı kırılgan, yoğun ilişkileri öne çıkaran, küçük kentten büyük kente göçen insanları ve ilişkilerini psikolojik boyutuyla ve ruh çözümlemeleriyle yoğuran bir roman. (Arka Kapak)


• HIV ve AIDS'e Karşın Yaşamak

Arın Namal

Nobel Tıp Kitabevleri

1985-86'lardaki yıllık bildirimler 2 civarında iken, 2000'e 4 kala Türkiye'de 31 Ağustos 1996 verileriyle 212'si hasta, 363'ü taşıyıcı olmak üzere toplam 575 HIV ( + ) bildirimi yapılmış vak'a bulunmaktadır. Başlangıçta ileri ülkelerin hastalığı gibi tanınırken, şimdilerde gelişmekte olan ülkelerdeki sayılar dünyadaki rakamın % 90'ını oluşturmaktadır.
... Ülkemizde artık maalesef AIDS'li aileler ortaya çıkmış, tıbbi, ekonomik, hukuki boyutlarıyla yeni ailevi-toplumsal sorunlar gündeme yerleşmiştir. Bu gerçekler ışığında hastalığa korku ve kınama ile yaklaşmak yerine toplumumuz bilgilendirilmeli, konu gündemde tutulmalıdır. Basımı 1996 Dünya AIDS Haftası'na yetiştirilmeye çalışılan bu kitabın ülkemiz insanlarına ve sorunu yaşamakta olanlara iyi bir rehber olacağına inanıyorum. -Özcan Nazlıcan- (Önsöz'den)


• Metafor Olarak Hastalık AIDS Ve Metafor

Susan Sontag

Çeviren: Osman Akınhay, Agora Kitaplığı

"Orta Çağlar'dan beri, frengi ve veba; on dokuzuncu yüzyılda, tüberküloz; yirminci yüzyılda, kanser; milenyuma yaklaşırken, AIDS. Anlaşılan toplumların, tarihin her döneminde 'kötülükle özdeşleştirmek istedikleri ve suçu onun 'kurbanlar'ına yıkacakları bir bir hastalığa ihtiyaçları mutlaka oluyor. Beni Metafor Olarak Hastalık adlı kitabımı yazmaya götüren etken de, kanserli hastaların nasıl damgalandığını keşfetmem oldu. Hastalık, hayatın gece karanlığıdır, fakat bir metafor değildir, doğal bir fenomendir; o yüzden, hastalığı bakmanın en doğru yolu, onu metaforik düşünme biçiminden arıtarak ele almaktır. Ölümlü olmanın kendisi yeterince dehşet uyandırıcı olmadığı halde, metaforlar ve mitler, bize sancılı ve katlanılmaz ölüm hikayeleri anlatırlar. Fakat metaforlar sırf biz onları sevmiyoruz diye de tesirsiz hale gelmezler; metaforların bilhassa teşhir edilip varlıklarının silinmesi gerekir. Benim, yeryüzünden silinmesini en çok istediğim metaforlar ise askeri metaforlardır."

‘… Gizemli olduğu varsayılan ve yeterince korkulan her hastalık, gerçekte bulaşıcı olmasa da ahlaki yönden bulaşıcı bir hastalıkmış gibi algılanacaktır…

… Belirli bir hastalık, doğrudan doğruya bir hastalık olarak değil, bir kötülük, karşı durulmaz bir düşman olarak tasarlandığı sürece, bir çok kanserli kişi ne hastası olduklarını öğrendiklerinde gerçekten ruhsal bir çöküntüye uğrayacaktır…

… Pek de uzak olmayan bir geçmişte, bir hastanın veremli olduğunu öğrenmesi -günümüzde kanserin popüler imgelemde ölüm anlamına gelmesi gibi- kişinin ölüm hükmünü dinlemesine eşdeğer bir anlam taşımaktaydı…

… Kanser hastalığı kişinin aşk hayatını, ilerleme şansını ve hatta işini tehlikeye sokabilecek bir skandal sayıldığından kanserli olduğunu bilen kişiler hastalıklarını bütünüyle gizlemeseler de bu konuda aşırı derecede ihtiyatlı davranmaya özen gösteriyorlar…

… Ölüm artık incitici ve anlamsız bir olgu durumunu aldığı için giderek ölümle eş anlamlı olduğu düşünülen bir hastalık da gizlenmesi gereken bir şeymiş gibi görülüyor…

.. Bu kadar korkunç bir hastalığın gerçekliğinin nasıl olup da böylesi akıl almaz bir biçimde dönüştürülebildiğini anlamak yine de kolay değildir…

… Kolera veya tifüse yakalanan hiç kimse ‘Niçin ben?’ diye sormamaktadır. Ancak kansere tutulduğunu öğrenenlerin çoğu ‘Niçin ben?’ sorusunu (‘Bu bir haksızlık’ anlamında) yöneltmektedir…

… Hiç bir şey hastalığa bir anlam yüklemekten daha cezalandırıcı olamaz –çünkü bu anlam değişmez bir biçimde ahlakidir. Nedenleri karanlıkta kalmış ve çaresi olmayan her önemli hastalık, anlamlılıkta sürüklenmeye başlar. Öncelikle en derin korkunun nesneleri (çürüyüş, bozunum, kirlenme, ümitsizlik, zayıflık) hastalıkla özdeşleştirilir. Hastalığın kendisi bir metafor haline gelir…

… Hastalıklar daima bir toplumun bozuk veya adaletsiz olduğu ithamını yaşatmaya yönelik birer metafor olarak kullanılmıştır…

… Hoş görülmeyen her durumu hastalık olarak niteleme eğilimi giderek artmıştır. Hastalık sağlık kadar doğanın bir parçası olarak görülebilecek yerde ‘doğal olmayanın’ eş anlamlısı olmuştur…’



• Yeni Bir Hayat

Aydın Tözeren

Çınar Yayınları / Roman Dizisi

"Yeni Bir Hayat" Amerika'da AIDS Çağı'ndaki eşcinsel yaşamın bir portresi. "HIV-Pozitif olduğumu öğrendiğim an ilk hayatım sona erdi ve ikinci hayatım başladı", dedi bu kitap için görüştüğüm bir eşcinsel delikanlı. Genel anlamda tüm eşcinsel erkekler AIDS salgınıyla beraber yeni bir hayata başladılar. Bu kitabın içerdiği gerçek hikayeler, AIDS Çağı'yla genç ve eşcinsel olmanın anlamını, HIV-Pozitif kişi ile negatif aşığı arasındaki elektriklenmeyi ve oğlu AIDS'den yaşamını yitirmiş bir annenin yolculuğunu dile getiriyor. Kitapta yer alan genel veriler AIDS fırtınasının karmaşık ve gizli akıntılarını ortaya koymakta.. (Arka Kapak)


• Çocukluk Öyküleri

Derleme

Çeviren: Nüket İzzet İpekçi, Güncel Yayıncılık / Çocuk Dizisi

Paulo Coelho ve ünlü Fransız yazarlar çocuklar için bu kitapta... Çocukluğun şiirini, sevgisini, büyüsünü ve başkaldırısını taşıyan 17 muhteşem öykü... 17 büyük yazar... Yıllardır AIDS'li çocuklar yararına çalışan Sol en si (Solidarite enfants Sida)'nin hazırladığı bu dev edebiyat buluşmasında kimler yok ki... Güncel Yayıncılık, Sol en si'nin dünyadaki AIDS'li çocuklar adına başlattığı bu dayanışmaya elinizdeki kitabı Türk okuruna sunarak destek veriyor...
(Arka Kapak)


• HIV'le Yaşamak

Selahattin Demirer

Güneş Kitabevi

HIV/AIDS yakıp devam ediyor. Her gün 16000 yeni kişiyi saflarına katıyor. Bugüne kadar kıydığı 14 milyon cana yenilerini katıyor. Ülkelerin ekonomik güçlerini kemiriyor. Aralık 1998 rakamları ile 34 milyon kişi bu hastalığın pençesinde, 1999 yılı rakamları çok yakında açıklanacak; 50 milyon civarında tahminler var. Dünyada böyle hızla ilerlerken ülkemizin bunun-dışında kalması mümkün değildir. Haziran 1999, T.C. Sağlık Bakanlığı rakamları ile tespit edilebilen 928 kişi. Türkiye'de HIV(+) tanı ile yaşamak çok zor. Hastalık ve özellikle bulaşma/bulaşmama yolları toplumda yaygın olarak bilinmediği için, hastalar değişik önyargılarla değişik ayırımcı davranışlara maruz kalıyorlar.
(Önsöz'den)


• Paramparça

T. COOPER

Çevirmen: Deniz Çiftçi Valente, Çitlembik Yayınları


Paramparça ailelerle ilgili bir kitap: biri içine doğduğumuz diğeriyse yarattığımız aileler...
T Cooper, dört kişinin özelinde geleneksel aile tanımını değiştirerek, günümüz aile hayatını çarpıcı bir şekilde resmediyor. Uzun süre önce boşanan yalnız ve hap bağımlısı Arlene, kızının gidişiyle hayatına ve anneliğine bakışını değiştirerek, kendi sessiz iç yolculuğuna çıkar; her şeyi kolaylıkla elde etmeye alışmış kızı güzel ama kaprisli Taylor, başka türlü de var olunabileceğini öğrenmek için Amerika'yı boydan boya kat etmek zorunda kalacaktır; Arlene'in erkek kardeşi Charlie beklenmeyen ve istenmeyen bir felaketle yüzleşmek zorundadır. AIDS olan Charlie hala bir umut taşısa da son günlerini geçirmek üzere Arlene'in yanına taşınır, bu zorunlu birliktelik ilişkiyi değiştirecektir. Charlie'nin arkadaşı ve adeta New York'taki ailesi olan Isak tam bir cinsiyet ucubesidir. Erkek mi, kadın mı belli olmayan Isak ile Taylor'ın Arlene ile Charlie'nin yanına yaptığı uzun araba yolculuğu hepsinin paramparça hayatında önemli bir yer tutacak.


• Sanat ve Propaganda

Toby Clark

Çeviren : Esin HOŞSUCU, Ayrıntı Yayınları

"Sanat ve "propaganda" sözcüklerinin yan yana gelmesi ilk bakışta çelişkili bir etki yaratıyor. "Sanat, özgürlüğü, özgünlüğü, özgünlüğü, estetik kaygıyı çağrıştırırken, "progpaganda" etkileme, sindirme ve yanıtma yöntemlerini akla getiriyor.

Yüzyılın başında, "sanat ve sanatçının toplumsal ve politik sorunlarla ilişkisi"ne dair yapılan tartışmalar günümüzde yerini başka sorulara bıraktı: Sanat ve progagandanın işbirliği, mesajın estetik kaygıyı geri plana itmesine mi neden olur? Estetiği değerlendirirken başvurulan ölçütler ideolojik değerlerden ne kadar ayrılabilir? Sanat ne zaman progagandaya dönüşür? Politik içerik, sanatı lekeler mi, sönükleştirir mi, yoksa yüceltir mi?

Bu kitabında Toby Clark, sanat ve propagandanın politik imgeleri yorumlama biçimlerini inceliyor. Sanatsal çalışmaların da politik bir amacının olabileceğinin altını çizerken, politik amaçların sanat akımlarını nasıl kendi düşünce sistemlerini yayma aracına dönüştürdüklerini gösteriyor. Modern propaganda tarihi ile kitle kültürü arasındaki bağlantıyı mercek altına alırken, kitle kültürünü sadece otoritenin kontrol etmediğini, bu kültürün aynı zamanda radikal alt kültürleri de ifade edebildiğini belirtiyor.

Kitap işe, yüzyılın başında ortaya çıkan sanat akımlarından başlıyor. Sanat ve toplumsal değişim temasını temel alan Marksist düşünceden yola çıkarak, kadınların politik haklar için verdiği mücadeleyi aktarıyor. Feminist sanatın ilk örneklerini ve avangard hareketlerle bağlarını gözden geçiriyor. Ardından Nazi Almanyası, Faşist İtalya ve Stalin dönemi Sovyetler Birliği'nde devlet propagandasının kitlelere ulaşmak için sanata ve sanatçıya nasıl baktığını, döneme ait sanat ürünleriyle örnekliyor. Yazar ilerleyen bölümlerdeki çözümlemelerinde, asker toplamak için kullanılan afişlerdeki görsel teknikleri yorumlayarak Batı demokrasilerinde savaş propagadasının militarist karakterine ve düşmanların temsil edilişindeki ırkçılığa da dikkat çekiyor. Vietnam Savaşı ve AIDS bağlamında başkaldırı sanatı meselelerine de eğiliyor. Clark aralarında Delacroix, Goya, Kollwitz, Brecht, Picaso, Godard gibi birçok önemli sanatçının resim, afiş, fotoğraf, film, heykel, happening ve/veya enstelasyonlarının da yer aldığı geniş bir örneklem sunuyor.



• Zengin Kadın

Patrick Besson

Çeviren: Sevim Akten, Can Yayınları

''AIDS virüsünün bulaştığı bütün hemofili hastalardan yararlanmamanın aptallık olduğunu düşünürdü. Ona bakılırsa, bunlar en kusursuz katillerdi. Zaten ölmüş oldukları için hiçbir şeyden korkuları yoktu. Eşcinsel olmaları için, her zaman işe yarayabilirlerdi. Onları cinayet işlemeye iten de bu güçlü haksızlığa uğramışlık duygusuydu. Devletin verdiği ödeneklerle, kolay kazanılan paranın tadını almışlardı zaten. Üstüne üstlük cinayeti işledikten az sonra öleceklerdi... ''Patrick Besson, Zengin Kadın'da yazgı ya da rastlantının tuzağının nasıl insanların tuzağına dönüştüğünü anlatıyor. 'Cinayet romanı'na özgü ortam ve tipler; Paris sosyetesi; AIDS'li yakışıklı katil, zengin estetik cerrahı, eniştesinin ortağı ve ablasına aşık bir doktor ve Natalie Forrest adlı geçkin bir nemfoman, yazgıyı elinde tutan ve onunla oynayan Zengin Kadın. Bütün ağırlıkları, safraları atılmış, yalın, saydam, ironik, çırılçıplak bir roman.

Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam