30/11/2006 | Yazar: Kaos GL

‘Ertesi gün telefonunu bekledim. Tam kötü şeyler aklıma gelmeye başladığı sırada aradı. Nasılsın, iyi misin, iyiyim, sen? Ne yaptın bugün… filan derken; hastaneden geldim, dedi. Hayrola, dedim. Test için kan verdim, dedi. Ne testi, dedim. AIDS, dedi.’

‘Ertesi gün telefonunu bekledim. Tam kötü şeyler aklıma gelmeye başladığı sırada aradı. Nasılsın, iyi misin, iyiyim, sen? Ne yaptın bugün… filan derken; hastaneden geldim, dedi. Hayrola, dedim. Test için kan verdim, dedi. Ne testi, dedim. AIDS, dedi.’

KAOS GL

Serkan Ege

Onunla ilk tanışmamız gey arkadaşımın; birisiyle koliye gitmek için başından savmak isteğiyle getirip benimle tanıştırması ve çekip gitmesiyle olmuştu. O ilk geceden aklımda kalan ise saatlerce konuşmamız ve gece yatmadan önce aklımda kalan bembeyaz dişler idi. (Bu yatma onun ile değil, gece evde yalnız uykuya dalmadan önce). Sonraki haftalar ise etkisine yavaş yavaş girdim. (Merak-özleme-hasret zinciri). Çıkmaya başlamamız ise üç ayı bulmuştu. Güzel bir ilişkiydi, eli ise bugün dahi yakar. İlişkilerde süreklilerde: Sevgi mutlaka vardır. Ancak illa ki bir taraf daha fazla sever. O ilişkide ben şanslıydım. Az seven bendim. İstediğimi söyler, yapardım. Nasıl olsa terk edemezdi. Çeker giderdim. Nasıl olsa arardı. Nasıl olsa aradığımda, buluşalım dediğimde itiraz edemezdi. Vicdanen rahattım çünkü; şanslı olduğum veya olmadığım ilişkilerimde de karşımdakine farklı davranmazdım. Çok içten kopup gelen sevgi sözcüklerine ise yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Sürekli ilişki, aşk-sevgi arıyorsan ve Taksim'de arıyorsan akıllara zarar sabır göstermek zorundasın. Benim özelliklerimden biri ise bulmaya harcadığım enerjinin aynısını kurtulmaya çalışmak için de harcamam.

İlk yatışımızın ertesi günüydü. Ben yine içiyordum, o ise sanki içeri girene çıkana fazla bakıyordu. Bakma dedikçe, bakmıyorum, diyordu ve ben içiyordum. Sohbetin geldiği yer ise geçmişte yaptıklarımızdı. O hatayı hep yaparım ve hâlâ da yaparım. Yeni sevgililerinize, eski sevgililerinize yaptıklarınızı anlatmayın, karşınızdaki hem sizin ne mal olduğunuzu anlayacak, hem de başına gelecekleri tahmin edecektir. (kendine pay biçmek). Anlattıkları o güne kadar anlattığı şeyler değildi. Otostoplar, çarklar, similyalar, süpetler, koliler vb. Oğlum … Boku yedin sen, bir orospuyu sevmişsin, dedim. Aklıma AIDS geldi. İçtim. Aklıma mikrop kapmış olabileceğim geldi, tepem attı. Kendimi; evinde namuslu oturan kocasını bekleyen, koca ki; pavyonlardan çıkmayan ve gelip karısına bulaştıran kederli çilekeş kadına benzetiyordum. Döndüm, yüzüne; ulan şerefsiz insan sevdiğini düşünmez mi, sende kesin AIDS vardır, bana da bulaştırmışsındır, dedim. Dondu kaldı. (İyi oldu, sağa sola bakar mısın; intikam!). Senin böyle orospu olduğunu bilseydim, elimi dahi sürmezdim, dedim. Sen de istedin, dedi. (Vay kaltak). Bilseydim yatmazdım, iyi pazarladın kendini, ama haksızlık bu, ben senin yaşadığın seksin onda birini yaşamadım ve daha başlangıçta yaşayacaklarımı yok ettin, hem de sorumsuzca, vurdumduymaz, şuursuzca, basit yaşadığın pislik bir hayatın mikrobunu bana bulaştırarak. Bir de aşıksın, öyle mi, dedim. Kes be, senden bana bulaşmadığını ne bileyim, dedi. Ben senin gibi adi değilim, üç kere test yaptırdım, sen kaç kere yaptırdın, dedim. Cevap veremedi. İçtim, içti. Konuşmadık. Kalktı, beni dolmuşlara kadar uğurla, dedi. Uğurladım, kuru bir iyi akşamlar, dedi. Bindi ve gitti. Test filan yaptırmamıştım, yalandı. Maksat yanımdayken sağa sola bakmasının intikamını almaktı. Ohhhh, almıştım. Bitmezdi. Hâlâ seviyordum, ben bitiremezdim. O ise eşşekler gibi seviyordu. Aklıma bile takmadım. Eve gidip yattım, mışıl mışıl uyudum.

Ertesi gün telefonunu bekledim. Tam kötü şeyler aklıma gelmeye başladığı sırada aradı. Nasılsın, iyi misin, iyiyim, sen? Ne yaptın bugün… filan derken; hastaneden geldim, dedi. Hayrola, dedim. Test için kan verdim, dedi. Ne testi, dedim. AIDS, dedi. Akşam için randevulaştık, kapattı. Kapattı ve benim hayatımın en kötü 3 gününü başlattı. AIDS'e çok duyarsız biri değildim ama demek ki hâlâ bana bulaşmaz rahatlığına sahipmişim. Akşam buluştuğumuzda; aptal, tut ki AIDS'lisin. Ne faydası var, bilip bilmemenin, ömrünün son beş yılını ızdırapla yaşayacaksın, daha kötü, dedim. (o yıllarda bu üçlü ilaç tedavisi yoktu). Seninle yaşamadıktan sonra hiçbir önemi yok. O testi yaptırmazsam beni bırakırsın, bırakmazsan bile elimi bile tutmazsın, dedi. (Aklıma geldi; ben araba kullanırken hiç tedirgin olmayan tek insandı. Dayama gaz TEM'de giderdim. Boğazda virajlara kısaltarak girerdim. Sormuştum, niye hiçbir şey demiyorsun, cevabı; keşke kaza yapsak, senin ile ölsem, idi. Ve sürekli sorardı, bu kadar mı gidiyor bu külüstür? 170 veya 180'dir o anda hızımız. Bazen düşünüyorum da, hayatıma çok güzel insanlar girdi.

AIDS Savaşım Derneği'ne de gitmiş. Bültenler falan almış. Onları verdi. Akşam, gece okudum. Cahil olduğumu anladım ve kesin AIDS'tim ben. Benim için ne zaman öleceği tarihi bile öğrenmekten korkmayan bir insana haksızlık yapmıştım. Benim de test yaptırmam gerekirdi. Ama cesaret… Ertesi gün gidecektim Çapa'ya. O, sonuçları iki gün sonra alacaktı, ben de bir gün sonra. (Yıl 1996). Okudukça öğreniyordum. Onda çıkarsa, bende kesin çıkardı. 3 ay ile 2 yıl sürebilen bir zaman riski vardı. Yaptıkları test AIDS virüsüne karşı vücudun ürettiği karşı koyma belirtileri idi. Bunu da antikor arayarak yapıyorlardı. Antikorların oluşması ise 3 aydan 2 yıla kadar uzuyordu ama genelde AIDS virüsüne karşı oluşan antikorlar üç ayda kanda görülüyordu. Olayın teknik kısmını yazmıyorum. Bu bilgileri bulabilirsiniz. Memur olduğum için asıl ismimi veremezdim. Bırakmayabilirlerdi. Başka bir isim bulmalıydım. Kimlik isterlerse, basıp kaçacaktım. Memurum diye korkuyordum. Kuruma bildirseler, rezil olurdum. İşten çıkarırlardı. Eve ne diyecektim? Böyle boktan bir durum; ölsen bir türlü, yaşasan bir türlü. İbne hastalığıydı. Kime ne anlatacaksın. Çok kötü bir psikoloji. Hepsini yazsam çok sürecek. Yazmasam belki birilerine ders olur. (Taksim'de kimse korunmuyor diyebilirim. Ben rastlamadım. Turistler ile yatan jigololar hariç). Ama kesin olan bir şey, bunları yaşamaya değmez. Broşürü okuyup, yattığım insanları düşününce, artık AIDS olduğuma inanmıştım. Kâbustu bu ve uyanma şansım yoktu. Ne aptaldım ben. Prezervatif hoşuma gitmiyor diye kullanmamıştım ve şimdi onu kullanmamak veya kullanmak gibi bir şansım bile yoktu. Sahte adımı söyledim, kimlik istemediler, HIV yazdılar bir kağıda. Çok az bir para verdim, şimdinin 2 milyonu filan, kan vermek için içeri girdim. Bir kız, bir erkek vardı. Masanın üstünde en az yüz tane içine kan alınmış tüpler vardı. Kız benim kağıdıma baktı ve enjektörü, kağıdı fırlattı attı. Çocuk ne oldu, dedi, kağıda baktı. Kıza, eldivenlerini yine almadın değil mi, bunu ben alıyorum, bir daha almam bak, dedi. Durumun vahameti nasıl da ortada. O saate kadar en az yüz kişinin tahlili için kan almışlardı eldiven kullanmadan ve bir tane HIV testi için panik yapıyorlardı. Ve ben daha HIV + bile değildim. Kaldı ki AIDS olmuş olsam neler yapacaklardı. Sonuçlar iki gün sonra idi. O iki gün emin olun uyuyamadım. Gözümde ne aşk, ne sevgi, hiçbir şey yoktu. O bültenlerde AIDS'li bir hastanın anıları vardı. Üstünden 3 yıl geçti, hâlâ unutamıyorum. "Deniz eskisinden güzel gözüküyor."
AIDS Savaşım Derneği'ne gittik. Doktorun adını hatırlayamıyorum (Cumhur gibi bir şey), oturdu, bizimle sigara içti, konuştuk. Çok akıllı zannediyordum kendimi, o doktora da minnet borcum var. Ona, AIDS'li olduğumu öğrensem bana ne faydası var, diye sordum. Kimseye bulaştırmayacaksın ve ayrıca yeni bir virüs almayacaksın. Nasıl olsa bulaştı, fark etmez dersen ve yeni bir virüs alırsan vücudun o virüs ile de uyum zorluğu çekecek, kalan ömrün iyice kısalacak, dedi. Korunursan, herkes AIDS olduğunda sen ölmemeye değil, bulaşmamasına çalışacaksın, dedi. Tek eşlilik çözüm, dedim. Ben evliyim, ama karımla prezervatifsiz yatmıyorum, dedi. O beni kandırabilir veya ben arabama bir kadın alıp yatıp, sonra pişman olabilirim, ama virüs bana bulaşmış olur, dedi. Yanınızda mutlaka taşıyın, dedi. Bunlar kulağıma küpe oldu, oldu ama test sonucu ne olacak? Son pişmanlık fayda etmiyordu. Kesin bulaştığını biliyordum. 93'ün sonu, 94'ün başı olabilir. Değirmen'e takıldığım yıllardı. Gecenin bir vakti (Orası 01:30'da kapanır), bir genç çocuk girmişti içeri, elinde AIDS'ten korunma yollarını anlatan broşürler vardı. Onları masalara bırakıyordu. Ve ben, biz onun arkasından gülüyor, dalga geçiyorduk. Ben ne eşektim. O bizim kurtarıcımızdı ve ben dalga geçmiştim. Elini öpmemiz gerekenlerin kıymetini bilememiştim.

Önce sevgilim aldı test sonucunu; temizdi. Ertesi gün beraber gittik benimkini almaya. Üç günlük uykusuzluk, heyecan… Sahte ismim ile istedim sonucu. Kağıda bakamadım. Sevgilime uzattım, bak, dedim. Ben bakamıyorum.

Aldı, okudu. Yüzüne baktım, yüzünün rengi kireç gibi oldu, suratı asıldı.



Kaynak: Kaos GL, Haziran 1999, Sayı 58



Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam