07/04/2020 | Yazar: Kaos GL
AİHM’in nefret söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine ilişkin kararını çevirdik.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), İsveç’te bir okulda eşcinsel karşıtı bildirilerin dağıtılmasına ilişkin kararını Türkçeleştirdik.
AİHM’in nefret söyleminin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine hükmettiği mahkeme kararını Sena Çiçekli, KaosGL.org için çevirdi.
Karar metninin uzunluğu gerekçesiyle ve okunabilirliğin sağlanması amacıyla Mahkeme’nin hak ihlâli iddialarına yönelik yaptığı değerlendirmeler ve hüküm bölümü aynen tercüme edildi. Dava konusu olay, başvurucuların hak ihlâli iddiaları ve hükümetin savunması anlam kaybı olmayacak biçimde özetlendi.
Bu metin Kaos GL tarafından yayımlanmış resmi olmayan bir çeviridir. Metnin orijinaline erişmek için lütfen tıklayınız.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
VEJDELAND VE DİĞERLERİ v. İSVEÇ DAVASI
(Başvuru No. 1813/07)
OLAYLAR
I. DAVA ŞARTLARI
Davaya konu olan olayda dört başvurucu, 2004 yılının Aralık ayında bir lise binasına giderek yaklaşık 100 adet broşürü öğrencilerin dolaplarına bırakmak suretiyle dağıtmışlardır. Bu eylemleri, okul müdürünün duruma müdahale ederek binayı terk etmelerini sağlaması ile son bulmuştur. Söz konusu broşürler Ulusal Gençlik adlı bir kuruluş tarafından hazırlanmış olup davayı ilgilendiren kısım, aşağıda verilen ifadeleri içermektedir:
“Homoseksüel Propaganda”
Toplum geçtiğimiz 20-30 yılda homoseksüellik ve diğer cinsel sapmaları reddetmekten bu sapkın cinsel eğilimlerin kucaklandığı bir noktaya gelmiştir. İsveç aleyhtarı öğretmenleriniz, homoseksüelliğin toplumun temelinde ahlaki açıdan yıkıcı etkiler yarattığını oldukça iyi bilmekte ve bilinçli bir şekilde homoseksüelliği normal ve olumlu bir durum olarak yansıtmaktadır.
-- Öğretmenlerinize HIV ve AIDS gibi günümüzün vebası niteliğinde hastalıkların ortaya çıkması ve yerleşmesinin temel sebeplerinden birinin, homoseksüeller ve homoseksüellerin cinsel birliktelik konusunda seçici davranmamaları olduğunu açıklayın.
-- Öğretmenlerinize homoseksüel lobisinin pedofilinin önem ve ciddiyetini azaltmaya çalıştığını anlatın ve bu cinsel sapkınlığın yasal hâle gelmesi hususunda fikirlerini sorun.
Başvurucular yukarıda ilgili kısmı paylaşılan bu broşürde yer alan ifadeler sebebiyle ulusal veya etnik bir topluluğu tahkir etmekle suçlanmıştır. Savunmalarında broşürün eşcinselleri aşağılayan ifadeler içerdiği iddialarına itiraz ederek eylemlerinin hiçbir noktasında eşcinselleri bir topluluk olarak aşağılama niyeti taşımadıklarını ileri sürdüler. Eylemlerinin amacının, İsveç okullarında uygulanan eğitimin tarafsızlıktan yoksun olması hususunda bir tartışma başlatmak olduğu açıklamasında bulundular.
11 Temmuz 2005 tarihinde ilk derece mahkemesi, broşürde yer alan ifadelerin eşcinselleri aşağılama niyeti taşıdığına kanaat getirmiş; iki başvurucu hakkında hapis cezasına, üçüncü başvurucunun cezasının tecil edilip ve tazminata mahkûm edilmesine, dördüncü başvurucunun ise denetimli serbestlik altında kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına hükmetmiştir.
Başvurucular kendilerine verilen cezaların düşürülmesi veya en azından indirilmesi, savcı ise suçun ağır cezayı gerektiren bir suç olarak kabul görerek verilen cezaların ağırlaştırılması talebiyle temyiz başvurusunda bulunmuştur. Temyiz mahkemesi 14 Aralık 2005 tarihinde, başvuruculara verilen cezaların ifade hürriyetini ihlâl teşkil edeceği kanaatine vararak ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
Temyiz mahkemesinin verdiği karar üzerine savcılık, başvurucuların ulusal veya etnik bir topluluğu tahkir etme suçundan mahkûm edilmeleri talebiyle davayı Yüksek Mahkeme önüne taşımıştır. Başvurucular ise savcılığın bu talebine itiraz etmiştir.
6 Temmuz 2006 yılında Yüksek Mahkeme mahkûmiyet kararı vererek başvurucuları ulusal veya etnik bir topluluğu tahkir etmekten suçlu bulmuştur. Kararda broşürlerin dağıtıldığı ortamın bir okul olması, başvurucuların buraya serbestçe erişimlerinin mümkün olmaması ve yabancıların siyasi eylemlerine karşı görece korunaklı bir ortam olduğu hususuna değinilmiştir. Yüksek Mahkeme, broşürlerin öğrenciler arasında bir tartışma ortamı tesis etme amacıyla dağıtılmasını kabul etmekle birlikte içeriğinin saldırgan ve küçümseyici bir dil ile oluşturulduğu kanaatine varmıştır. Yüksek Mahkeme’ye göre broşürlerin ilgili bölümü, eşcinselleri bir topluluk olarak hedef alan saldırgan bir dil kullanılmadan da amacına ulaşabilecektir. Nitekim Sözleşme’nin 10. maddesi ile güvence altına alınan ifade hürriyeti, mazur görülemeyecek ölçüde saldırgan ifadeler kullanılarak başkalarının haklarını ihlâl eden ifadelerden mümkün olduğunca kaçınılması yükümlülüğünü beraberinde getirir.
Bu değerlendirmeler sonucunda Mahkeme, İsveç Ceza Kanunu’nun 16. bölümü 8. maddesine dayanarak mahkûmiyet kararı vermiştir. Üç başvurucunun cezası tecil edilmiş, bunların 1.800 ile 19.000 İsveç kronu aralığında bir tazminat ödemesine hükmedilmiş, dördüncü başvurucu hakkında ise denetimli serbestlik kararı verilmiştir.
HUKUK
I. SÖZLEŞMENİN 10. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI
Başvurucular AİHM önünde, İsveç Yüksek Mahkemesi tarafından verilen kararın Sözleşme’nin 10. maddesi ile korunma altına alınmış olan ifade hürriyetini ihlâl niteliği taşıdığı iddiasında bulunmuşlardır. Bahsi geçen maddenin davayı ilgilendiren kısmı aşağıdaki gibidir:
1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. …
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda … gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.
A. Kabul Edilebilirlik Hakkında
Mahkeme başvurunun 10. madde ihlâline ilişkin olan kısmının hukukî dayanaktan açık bir biçimde yoksun olmadığına ve dolayısıyla kabul edilebilirliğine kanaat getirdikten sonra esas incelemesine geçmiştir.
B. Esas Hakkında
1. Tarafların İddiaları
(a) Başvurucular
Başvuran tarafın iddialarına göre “Ulusal veya etnik gruba karşı tahkir” suçu belirsiz bir biçimde düzenlenmiştir. Bu sebeple eylemlerinin suç teşkil edip etmeyeceğini öngörmeleri kendilerinden beklenemez. Buna ek olarak broşür eşcinselleri küçümseyici veya aşağılayıcı ifadeler içermemektedir, dolayısıyla yapılan müdahalenin meşru bir dayanağı bulunduğundan bahsedilemez. Dahası İsveç okulları politik eylemlere kapalı ortamlar olmayıp bilakis siyasal gençlik gruplarına mesajlarını duyurma imkânının tanınması bir gelenek olarak kabul görür. Broşürlerin muhatap aldığı öğrencilerin yaşları 16-19 aralığında değişmekte olup metnin içeriğini muhakeme edecek olgunluğa eriştikleri söylenebilir.
Bu gerekçelere dayanarak başvurucular, Sözleşme’nin 10. maddesinin 1. fıkrasıyla güvence altına alınan ifade hürriyetlerinin ihlâl edildiğini ileri sürmüşlerdir.
(b) Hükümet
Hükümete göre mevcut olaydaki koşullar, Mahkeme’nin daha önce ifade hürriyetine getiren sınırlamaların orantılılığına ilişkin içtihat geliştirdiği davalardan farklılık arz eder. Bu davaların pek çoğu gazeteci ve editörlerin mesleklerini icra ederken kullandıkları onur kırıcı ifadelere ilişkindir. Basının toplumsal denetim fonksiyonu, bu gibi ifadelerin koruma altına alınmasında etken olsa da mevcut olayda böyle bir denetim işlevinden bahsedilemez. Hükümete göre cinsel yönelimi sebebiyle toplumun kalanından ayrılan bir gruptan, politikacılar veya hükümet temsilcileri gibi ağır eleştirileri tolere etmeleri beklenemez. Politik tartışmalarda kullanılan beyanlar bakımından ifade hürriyeti azami önem taşır ve bunların sınırlanma olanağı azdır. Ancak söz konusu broşür siyasal eylemlerden görece uzak ve korunaklı kabul edilen bir ortamda, okulda dağıtılmıştır.
Mahkemenin de daha önce vurguladığı üzere, çatışan menfaatlerin dengelenmesi güçlük arz ettiğinden sözleşmeci devletler bu noktalarda daha geniş takdir yetkisine sahiptir. Bu gerekçeler ışığında Hükümet, cezai müeyyidenin başvurucuların ifade hürriyetine müdahale niteliği taşıdığını kabul etmekle birlikte verilen hükmün ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı ve demokratik toplum düzeni bakımından gerekli olduğunu iddia etmiştir.
2. Mahkeme’nin değerlendirmesi
47. Mahkeme, tarafların da üzerinde uzlaştığı üzere, başvurucuların mahkûmiyetinin Sözleşme’nin 10. maddesinin 1. fıkrası ile güvence altına alınmış olan ifade hürriyetinin ihlâli niteliği taşıdığını tespit etmiştir.
48. Bu nitelikte bir müdahale, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen gerekliliklere uymadığı takdirde Sözleşme’yi ihlâl etmiş olacaktır. Bu bağlamda müdahalenin “kanun tarafından öngörülmüş olup olmadığı”, paragrafta belirtilen meşru amaçlardan bir veya birkaçına dayanıp dayanmadığı ve “demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı” değerlendirilmelidir.
(a) Hukuka uygunluk ve meşru amaç
49. Mahkeme başvurucuların İsveç Ceza Kanunu’nun 16. bölümünün 8. maddesinde düzenlenmiş olan “ulusal veya etnik bir grubu tahkir etme” suçu ile mahkûm edildiklerini, isnat edilen bu suçun olay tarihinde cinsel yönelimi sebebiyle tehditkâr veya aşağılayıcı ifadelere maruz kalan grupları da kapsadığını tespit etmiştir. Bunun sonucu olarak Mahkeme, davaya konu olan müdahalenin Sözleşme kapsamında yeterince açık ve öngörülebilir olduğunu ve “kanun tarafından öngörülmüş” bulunduğunu belirlemiştir. Devamında Mahkeme, müdahalenin meşru bir amaç taşıdığına ve bu amacın Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiş olan “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” kapsamına dâhil edilebileceğine kanaat getirmiştir.
(b) Müdahalenin gerekliliği
50. Bu noktada Mahkeme, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin bir değerlendirme yapmalıdır.
51. “Demokratik toplumun gerekleri” kriteri Mahkeme’nin, şikâyete konu olan müdahalenin acil bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelip gelmediğinin tespitini yapmasını gerekli kılar. Bu bağlamda, sözleşmeci devletler böyle bir ihtiyacın mevcudiyetine ilişkin değerlendirme yaparken takdir yetkilerini kullanırlar. Ancak bu takdir payı hem kanunu hem de, bağımsız mahkemelere ait olanlar dâhil olmak üzere, kanunu uygulayan kararları kapsayan Avrupa denetimi ile beraber hareket eder. Bu sebeple Mahkeme, bir sınırlamanın ifade hürriyetini koruyan 10. madde ile bağdaşabilir nitelikte olup olmadığı hususunda son kararı vermeye yetkilidir (bkz., diğer içtihatlar arasında, Pedersen ve Baadsgaard v. Danimarka [GC], no. 49017/99, §68, AİHS 2004-XI).
52. Yerel makamların 10. maddeye ilişkin takdir yetkilerine dayanarak aldıkları kararları incelerken Mahkeme, başvurucular aleyhinde yapılan yorumlar ve bunların ait oldukları bağlam da dahil olmak üzere davayı bir bütün olarak değerlendirmeli, söz konusu müdahalenin meşru amacı gerçekleştirmek bakımından orantılı olup olmadığını ve müdahaleyi meşru kılmak için ileri sürülen gerekçelerin uygun ve yeterli olup olmadığını tespit etmelidir (bkz., diğer içtihatlar arasında, Pedersen ve Baadsgaard, yukarıda anılan,
§ 69 ve 70, ve Kobenter ve Standard Verlags GmbH v. Avusturya, no. 60899/00, § 29, 2
Kasım 2006).
53. Mahkeme, ifade hürriyetinin sadece olumlu karşılanan, zararsız veya kayıtsız kabul edilen bilgi ve fikirleri kapsamakla kalmadığını, bunlarla birlikte incitici, dehşete düşüren veya rahatsız edici ifadeleri de koruma altına aldığını yinelemiştir. 10. madde ile ortaya koyulduğu üzere ifade özgürlüğü birtakım istisnalara tâbi olmakla beraber bu istisnalar sınırlı yorumlanmalı ve ikna edici bir biçimde temellendirilmelidir (bkz. diğer içtihatlar arasında, Pedersen ve Baadsgaard, yukarıda anılan, § 71).
54. Mahkeme başvurucuların broşürleri, İsveç okullarında verilen eğitimin tarafsızlıktan yoksun olduğuna ilişkin bir tartışma başlatmak amacıyla dağıttığını not etmektedir. Mahkeme, İsveç Yüksek Mahkemesi ile mutabık olarak, bahsi geçen amacın kabul edilebilir olduğu ancak broşürde kullanılan üsluba dikkat edilmesi gerektiği kanaatindedir. Broşürlerde yer alan bilgilere göre eşcinselliğin “toplumun temelinde ahlaki açıdan yıkıcı etkiler doğuran sapıkça bir cinsel eğilim” olarak tanımlandığı Mahkemece tespit edilmiştir. Broşürde ayrıca eşcinselliğin HIV ve AIDS’in yayılmasının pek çok sebebinden birini teşkil ettiği, “homoseksüel lobi” tarafından pedofilinin öneminin hafifletilmeye çalışıldığı iddia edilmektedir. Mahkeme’ye göre bu ifadeler, bireyleri doğrudan nefret eylemlerine teşvik eder nitelikte olmasa da ciddi ve sakıncalı ithamlardır.
55. Buna ek olarak Mahkeme, nefret uyandırmak için yapılan kışkırtmanın muhakkak şiddet veya suç teşkil eden başka bir fiile çağrı niteliği taşımasının zorunlu olmadığını tekrar vurgulamıştır. Toplumun belirli bir kesimini tahkir etmek, alay konusu durumuna düşürmek veya lekelemek suretiyle yapılan saldırılar ifade hürriyetinin mesuliyetsizce kullanılması niteliği taşıdığından yetkili makamların bu ifadelerle mücadele etmesi için yeterli sebep mevcuttur (bkz. Féret v. Belçika, No. 15615/07, §73, 15 Temmuz 2009). Bu hususta Mahkeme, cinsel yönelim temelli ayrımcılığın ırk, etnik köken veya renk temelli yapılan ayrımcılık kadar ciddi olduğunu vurgulamıştır (bkz., inter alia, Smith ve Grady v. Birleşik Krallık, no. 33985/96 ve 33986/96, § 97, AİHS 1999-VI).
56. Mahkeme ayrıca, broşürlerin etkilenmeye açık ve hassas bir yaş grubuna mensup bulunan öğrencilerin dolaplarına bırakıldığını ve öğrencilerin broşürleri reddetmek yönünde bir tercih yapmalarına olanak tanınmadığını göz önüne almıştır (bkz., mutatis mutandis, Handyside v. Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, § 52, seri A no. 24). Dahası, broşürler başvurucuların herhangi birinin eğitim görmediği ve bu sebeple serbestçe erişimlerinin bulunmadığı bir okulda dağıtılmıştır.
57. Yerel mahkemelerin “acil bir toplumsal ihtiyacın” varlığı hususundaki yaklaşımı ve yetkili makamların müdahaleyi meşru kılmak için gösterdiği gerekçeleri değerlendirmek üzere Mahkeme’nin yaptığı gözlemler şu şekilde olmuştur. İsveç Yüksek Mahkemesi başvurucuların fikirlerini ifade etme hakkının mevcudiyetini kabul etmekle beraber özgürlüklerin çeşitli yükümlülükleri beraberinde getirdiğini, bu yükümlülüklerden birinin ise mazur görülemeyecek ölçüde saldırgan ifadeler kullanılarak başkalarının haklarını ihlâl eden ifadelerden mümkün olduğunca kaçınılması olduğunu vurgulamıştır. Devamında Yüksek Mahkeme, broşürde yer alan ifadelerin lüzumsuz bir biçimde saldırgan olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucuların broşürleri öğrencilere ait dolapların üzerine veya içine bıraktığını ve bu suretle broşürlerin öğrencilere dayatıldığını vurgulamıştır. Konuyla ilgili etmenleri değerlendirdiğinde Yüksek Mahkeme, Ceza Kanunu’nun ilgili hükmünün uygulanmaması için bir sebep görememiştir.
58. Son olarak, uygulanan cezaların türü ve ağırlığı, ifade hürriyetine yapılan müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken dikkate alınması gereken önemli bir husus olarak karşımıza çıkar (bkz., Ceylan v. Türkiye [GC], no. 23556/94, § 37, AİHS 1999-IV; Tammer v. Estonya, no. 41205/98, § 69, AİHS 2001-I; ve Skałka v. Polonya, no. 43425/98, § 41-42, 27 Mayıs
2003). Mahkeme başvurucuların mahkûm oldukları suçun 2 yıla kadar hapis cezasına tâbi olmasına rağmen hapis cezasına hüküm verilmediğini belirlemiştir. Bunun yerine, başvuruculardan üçünün cezası tecil edilmiş ve 200 Euro ile 2,000 Euro arasında değişiklik gösteren bir tazminat cezası öngörülmüş, dördüncü başvuran hakkında ise denetimli serbestlik kararı verilmiştir. Mahkeme bu ceza ve tedbirlerin, olayın gerekliliklerini aşan nitelikte olmadığına kanaat getirmiştir.
59. Yukarıda açıklananlar dikkate alındığında Mahkeme başvurucular hakkında verilen hükmün ve çarptırıldıkları cezaların takip edilen meşru amaçla orantısız olmadığı, İsveç Yüksek Mahkemesi’nin ceza miktarlarına gösterdiği gerekçelerin uygun ve yeterli olduğu sonucuna varmıştır. Bu doğrultuda başvurucuların ifade hürriyetlerine yapılan müdahalenin, yerel makamlarca başkalarının şöhret ve haklarını korunabilmesi için demokratik toplumun bir gereği olarak değerlendirilmesi makuldür.
60. Yukarıda yapılan değerlendirmeler Mahkeme’ye, başvurunun Sözleşme’nin 10. maddesini ihlâl niteliği taşımadığı sonucuna ulaşmasına olanak tanımaktadır.
II. SÖZLEŞMENİN 7. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
61. Başvurucular kanunda öngörülmeyen bir suçtan mahkûm edildikleri yönünde itirazlarını sunmuştur. Bu iddiaları Sözleşme’nin 7. maddesine dayanmakta olup maddenin ilgili kısmı aşağıdaki gibidir:
“Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. …”
62. 10. madde bakımından yapılan incelemede söz konusu cezanın kanun tarafından öngörüldüğü tespit edildiğinden Mahkeme Sözleşme’nin 35/3-a ve 35/4 hükümleri uyarınca, başvurunun bu kısmının açıkça hukukî dayanaktan yoksun olması sebebiyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
YUKARIDAKİ GEREKÇELERE DAYALI OLARAK MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE
1. 10. maddeye ilişkin itirazın kabul edilebilir olup başvurunun geri kalan kısmının kabul edilemez nitelikte olduğuna;
2. Oybirliği ile Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlâl edilmemiş olduğuna karar vermiştir.
Etiketler: insan hakları