28/03/2012 | Yazar: Murat Köylü

İstanbul Sözleşmesi’nde cinsiyet kimliği ve cinsiyetlendirilmiş şiddet tanımlandığı halde müdahillik başvurusunda bulunan Bakanlık öldürülen trans kadından ‘Azra lakaplı Mustafa Has’ diye bahsetti

Aile Bakanlığı ‘Azra’yı da ‘Aile’ye Dâhil Edecek mi? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
İstanbul Sözleşmesi’nde cinsiyet kimliği ve cinsiyetlendirilmiş şiddet tanımlandığı halde müdahillik başvurusunda bulunan Bakanlık öldürülen trans kadından “Azra lakaplı Mustafa Has” diye bahsetti
"Bakanlığının katılma iradesi de sevindirici olsa da katledilen transseksüelin ismini “lakap” olarak nitelemesi, açık açık Azra bakımından da katılma talebinin altını çizmemesi ve trans kadınlara yaklaşım konusunda iki çift laf etmemesi bir soru işaretidir.", Avukat Kerem Dikmen
 
26 Mart Pazartesi günü İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi önemli bir karara imza attı. 2010 yılında İzmir’de öldürülen Esra Yaşar, Ayşe Selen Ayla ile Azra Has’ın davasına müdahillik talep eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Siyah Pembe Üçgen LGBTT Derneği’nin isteklerini onayladı. Bu karar, LGBT ve insan hakları savunucularının olduğu kadar, Bakanlık Hukuk Müşavirliği tarafından da olumlu karşılandı. Bakanlık’ın geçtiğimiz Şubat ayında Bergama Ağır Ceza’da görülen Selma C. Davası’na müdahillik talebi ise suçtan zarar görmediği gerekçesiyle ilgili mahkemece reddedilmişti.  
 
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, müdahillik dilekçesinde yoğunlukla 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu’nu referans gösterdi. Sözkonusu kanunun “Bakanlık, gerekli görmesi halinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet dolayısıyla açılan her türlü davaya katılabilir.” hükmü uyarınca katılma talep etti.
 
Bununla birlikte, 6284 Sayılı Kanunu’nun uygulanmasında Türkiye Cumhuriyet Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlara İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin esas alınması gerektiğini vurguladı.
 
Kabul edildiği kentin adını alarak İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Avrupa Konseyi sözleşmesi, geçtiğimiz Kasım ayında TBMM’de oybirliği ile kabul edilmiş, 29 Kasım günü Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. 6284 sayılı ulusal kanun ise bu sene 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Meclis’ten geçmiş, 20 Mart’ta Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanmıştı.
  
Bakanlık, mahkemeye sunduğu dilekçede sıklıkla İstanbul Sözleşmesi’ne de atıf yaptı; müdahillik talebinin meşruiyetini bu sözleşme üzerinden gerekçelendirdi. Sözleşme’nin “Devlet Yükümlülükler ve Gereken Özeni Gösterme Sorumluluğu” başlıklı 5. Maddesi ile “Cezayı Ağırlaştırıcı Nedenler” başlıklı 46. maddesi bu atıflardan bazıları oldu. Dilekçe’de, İstanbul Sözleşmesi’nin 48. maddesinin “Taraf devletler, bu Sözleşme’de tanımlanan suçların etkili biçimde soruşturulmasını ve kovuşturulmasını sağlamak üzere, temel insan hakları ilkelerine uygun biçimde ve cinsiyetlendirilmiş şiddet anlayışını göz önünde bulundurarak gereken yasal ve diğer tedbirleri alır.” şeklindeki hükmü de aynen aktarıldı.
 
Cinsiyetlendirilmiş şiddet ve LGBT’ler
 
6284 Sayılı Kanun çeşitli nedenlerle kadın ve LGBT örgütlerince eleştiriliyor. Eleştirilerin bir kısmı, İstanbul Sözleşmesi’nde yer almasına rağmen, ulusal yasaya alınmayan “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” ayrımcılığını yasaklayan hükümler ile ilgili. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadeleri, geçtiğimiz aylarda Ayrımcılıkla Mücadele Yasası ve Yabancılar Yasası taslaklarından da çıkartıldı.
 
Oysa Türkiye’de LGBT’ler, cinsiyetlendirilmiş şiddetten ve ayrımcılıktan, yaşam hakkı ihlallerine varan derecelerde mağdur edilmeye devam ediyorlar. Diğer iki kadın ile birlikte Azra’nın da yaşamını sonlandıran, onu savunmasız ve harcanabilir gören erkek şiddetiydi.
 
İstanbul Sözleşmesi’nde cinsiyet kimliği ve cinsiyetlendirilmiş şiddet tanımlanırken, Bakanlık dilekçesinde, öldürülen trans kadından “Azra lakaplı Mustafa Has” şeklinde bahsediliyor olması dikkat çekici. İnsan hakları aktivisti Deniz Solmaz, “Kararı büyük mutlulukla karşıladık ama mahkeme heyeti Azra’yı ısrarla erkek görmeye devam ediyor; Bakanlık’ın ifadesi de incitici. Kişinin beyan esas değil mi? Zaten öldürülmeden önce isim değişikliği için başvurmuştu.” diyor.
 
Bakanlık, davaya bir bütün olarak müdahil olduğunu ifade ediyor. Ancak, Bakanlık için “kadın, çocuk ve aile bireyi” üçgenine Azra’nın ya da “Mustafa”nın girip girmediği sorusu akılları kurcalamaya devam ediyor.
 
Dernek dilekçesini hazırlayan Avukat Kerem Dikmen ise "Cumhuriyet Savcısı’nın davaya katılma talebinin kabulü doğrultusunda ulusalüstü insan hakları hukuku belgelerini referans gösteren mütalaası oldukça önemlidir. Ayrıca hakkında iki sene öncesine kadar kapatma davası devam eden bir derneğin, suç konusu kasten öldürme olan bir davada yapmış olduğu müdahale talebinin mahkeme heyetince kabul edilmesi hem LGBT hakları alanında çalışan dernekler açısından bir ilk teşkil etmesi hem de sivil toplumun ceza davalarına katılma taleplerinin olumlu sonuçlandığı birkaç örnekten biri olması dolayısıyla ilerleme olarak not edilmesi gereken bir karar. Bakanlığının katılma iradesi de sevindirici olsa da katledilen transseksüelin ismini “lakap” olarak nitelemesi, açık açık Azra bakımından da katılma talebinin altını çizmemesi ve trans kadınlara yaklaşım konusunda iki çift laf etmemesi bir soru işaretidir. Mağduru yalnızca trans kadınlar olan başka davalarda da Bakanlık katılma talebinde bulunursa, işte o zaman ciddi bir politika değişikliği var diyebiliriz." şeklinde konuşuyor.
 
“LGBT’lere yönelik her tür ayrımcılığa son verelim!”
 
Bu çağrı geçtiğimiz aylarda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon tarafından yapılmıştı. İzmir’e dönersek, Ağır Ceza Mahkemesi’nin Siyah Pembe Üçgen’i davaya taraf kabul etmesi, temel insan hakları ilkelerinin yargı aşamalarını belirlemesi adına umut verici. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın talebi ve kabulü de öyle. Türkiye’deki tüm kamu makamlarının, LGBT’leri de tehdit ve mağdur eden şiddete karşı temel insan hakları ilkelerine dayanan yasal, politik ve kültürel adımları ivedilikle atması gerekiyor. Türkiye’nin, İstanbul Sözleşmesi gibi taraf olduğu pek çok uluslararası belge var. Sözleşmelerde, AİHM kararlarında ve ulusal yasalarda, LGBT’lere yönelik ayrımcılığa ve şiddete karşı kullanılabilecek sayısız hüküm bulunuyor ya da bunlar türetilebilir. Başta yeni anayasa olmak üzere, ihtiyaç duyulan kanunlar, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini kapsayacak şekilde çıkartılabilir. Mevcut Türkiye Anayasası’nın 90. maddesi bile,  uluslararası sözleşmelerin, ulusal yasaların üstünde tutulacağını belirtiyor. Yine Birleşmiş Milletler tarafından hazırlatılan Yogyakarta İlkeleri, tüm dünya devletlerine kesin biçimde homofobik ve transfobik yaklaşımlara son vermeleri ve bunlarla etkin biçimde mücadele etmeleri gerektiğini duyuruyor. 
 
Azra Has kimdir?
 
Azra, İzmir’de çalışmalarını yürüten Siyah Pembe Üçgen Derneği’nin kurucu üyelerindendi. Öldürülmeden bir süre önce “pembe kimlik” ve isim değişikliği için dava açmıştı.
 
Has’ın arkadaşları, trans olması nedeniyle sürekli öldürülme korkusu içinde yaşadığını, devletin kendilerine sahip çıkmadığını düşündüğünü anlatmışlardı. 30 yaşındaki Azra Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde iki yıl endüstriyel elektronik eğitimi almıştı. Üniversiteyi hep özlemle anıyor, cinsiyet kimliği nedeniyle iş bulamadığı için seks işçiliği yaptığını söylüyordu.
 
Mağdur Esra Yaşar ile Ayşe Selen Ayla’nın isimlerini birer sokağa veren Balçova Belediyesi,  Azra’nın Konak ilçesinde öldürüldüğünü gerekçe göstererek onun adını yaşatmayı reddetmişti. Konak Belediyesi’nin ise benzer bir girişimi olmadı.
 
Murat Köylü (Kaos GL)  

Etiketler: insan hakları
nefret