11/12/2024 | Yazar: Kaos GL
AKGD'nin “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karşıtı Anayasal Anlatıları Okumak” başlıklı raporu Türkiye’de olası anayasa değişikliklerinin kadın ve LGBTİ+ haklarına ve örgütlerine etkilerini inceliyor.
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karşıtı Anayasal Anlatıları Okumak: Olası Bir Anayasa Değişikliğinin Türkiye’deki Kadın ve LGBTİ+ Hakları ile Örgütlerine Dair Potansiyel Sonuçları” başlıklı rapor Ayrımcılığa Karşı Gökkuşağı Derneği (AKGD) tarafından Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde yayınlandı. Işıl Kurnaz’ın hazırladığı rapor, Türkiye’de olası anayasa değişikliklerinin kadın ve LGBTİ+ haklarına ve örgütlerine etkilerini inceliyor. Söz konusu rapor, kadınların ve LGBTİ+'ların insan haklarını tehdit eden mevcut ve potansiyel anayasa değişikliklerini detaylı bir şekilde değerlendiriyor.
Raporda, anayasaların cinsiyetli yapıda kurgulanan anlatılar olduğunu belirtildi. Anayasal anlatıların Türkiye’de toplumsal cinsiyeti geçmişten bugüne nasıl şekillendirdiğine ve Anayasa’nın devleti şekillendiren temel metin olarak insan haklarını nasıl düzenlediğine odaklanan raporda kadınların ve LGBTİ+’ların politika süreçlerinde öncelikli olarak dikkate alınması gerektiği vurgulandı.
Ayrıca raporda Türkiye’deki Medeni Kanun’un da LGBTİ+’lar açısından seyri de ele alındı: “Medeni Kanun’un LGBTİ+’lar için tarihsel seyrini şu şekilde ifade edebiliriz. LGBTİ+’ları görünmezlik perdesi ardına resmen saklayan ilk yasa, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından askeri cuntanın çıkarmış olduğu bar ve gece kulüplerinde kadın görünümlü erkeklerin istihdamını yasaklayan yasadır. Trans kadın şarkıcı Bülent Ersoy’un da bu yasayla sahne yasağı alması, kamusal anlamdaki ilk görünür tartışmalardan biridir. Darbenin ardından 1988 yılında, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Bazı Maddelerinin ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun çıkmış, buna göre ‘cinsiyet değiştirme ameliyatının’ önü açılmıştır.”
“LGBTİ+’ların cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına erişimi oldukça karmaşık”
2015 ve sonrasını, devletin toplumsal cinsiyet karşıtlığının yükselmesinde temel aks olarak ele alan raporda LGBTİ+’ların haklara erişimde yaşadığı sorunlara dikkat çekildi. Raporda, LGBTİ+’ların cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına erişimiyle ilgili şu ifadeler yer aldı:
“LGBTİ+’ların cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına erişimi, gerek tıbbi müdahalelerin zorluğu, gerek hormon dahil ilaç ve tedavilere erişim imkanının kısıtlı olması, gerek SGK sistemindeki kodlamaların bir tür fişleme halini alarak kişilerin temel hakların müdahale oluşturması sebebiyle oldukça karmaşıktır. Cinsiyet uyumlaştırma sürecindeki çeşitli gereksiz tıbbi müdahalelerin de Anayasa’daki sağlık hakkı, maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile özel hayatın gizliliği ve korunması hakkına yönelik müdahale oluşturduğu açıktır.”
Türkiye’de LGBTİ+’lar için hormon ve tıbbı süreçlere erişimin hem bürokratik kısıtlamalar hem de maddi imkansızlıklarla dolu olduğunu belirten raporda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve dünyadaki güncel eğilimlerin hormona ve tıbbi süreçlere erişimi kolaylaştırdığı vurgulandı.
Rapor; devlet kurumlarının, işbirliği içinde kadın ve LGBTİ+ cinselliğini kontrol etme ve Anayasa’daki tanınmış hakları onlara sağlamama konusunda uygulamalar yürüttüğüne dikkat çekti.
“Madde 41’in güçlendirilmesi ve değiştirilmesi talepleri oldukça yüksek sesle dillendirilmektedir”
Raporda; “aile” tanımın değiştirilmesi üzerinden tartışılan anayasa değişiklikleri ise şöyle değerlendirildi:
“Anayasa’daki aile tanımının evlilik temelli heteronormatif yorumu, uygulamadaki eşitsizliklerin de dayanağıdır….Uygulamada cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarının, aile olmakla ilişkilendirilerek hak kullanımlarının engellenmesinin mümkün olduğunu söylememiz gerekiyor. HÜDAPAR’ın metinlerinde Anayasa md.41’in güçlendirilmesi ve değiştirilmesi talepleri oldukça yüksek sesle dillendirilmektedir. Aynı maddeye dayanarak LGBTİ+’lar için cinsel sağlığa ve cinsiyet kimliği haklarına erişimin imkanlarının kaldırılması yolu denenebilir.”
“Etki ajanlığı düzenlemesi, LGBTİ+’lar için bir tür propaganda yasağına dönüşebilir”
Bunlarla beraber raporda, olası bir Anayasa değişikliği sürecinde Anayasa’nın örgütlenme ve ifade hürriyetine ilişkin maddelerine doğrudan dokunulmasa da uygulamadaki kimi hukuk saptırmalar yoluyla kadınlar ve LGBTİ+ örgütleri için örgütlenme ve ifade özgürlüğünün içinin boşaltılabileceği vurgulandı. Bu kapsamda etki ajanlığı düzenlemesini inceleyen raporda, şu ifadeler yer aldı:
“Türkiye’de faaliyet gösteren örgütlerin, yaptıkları anlaşmalar gereği yabancı organizasyonlarla iş birliği halinde olmaları, talimat yerine getirme olarak algılanma ve yaftalanma riskliyle karşı karşıyadır. Zira yabancı organizasyonun tanımı da oldukça geniştir. Buna göre yabancı organizasyon, Türk hukukuna göre kurulmamış veya oluşturulmamış organizasyon olarak değerlendirilmektedir. Yabancı organizasyon, yabancı bir devlet tâbiiyetinde olabileceği gibi hiçbir devletin tâbiiyetinde de bulunmayabilir. Bu madde sadece örgütlenme özgürlüğü açısından değil, akademik özgürlükler açısından da risklidir. Toplumsal cinsiyet konusunda akademik araştırma yapan ya da yapmak isteyen bir akademisyen, devletin iç ve dış siyasal yararlarına aykırı davranmakla suçlanma riski altındadır.”
Rapor ayrıca, etki ajanlığı düzenlemesinin LGBTİ+ örgütleri için bir tür propaganda yasağına dönüşebileceğine dikkat çekti.
Raporun Türkçesine ulaşmak için tıklayın.
Raporun İngilizcesine ulaşmak için tıklayın.
Etiketler: insan hakları, kadın, siyaset, sağlık hakkı, anayasa