25/02/2025 | Yazar: Delal Demir
İnsan Hakları Derneği’nden Eren Keskin, Kaos GL Derneği’nden Defne Güzel, EŞİK’ten Hülya Gülbahar ve Özgür Renkler Derneği’nden Elif Gölet ile 2025’in “Aile Yılı” olarak belirlenmesi üzerine konuştuk.

Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org
2024 yılının "Emekliler Yılı" ilan edilmesinin ardından, 2025 yılı da "Aile Yılı" olarak duyuruldu. Yılın ilk günlerinde "Güçlü aile, güçlü toplum" sloganıyla açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "en az üç çocuk" çağrısını yineledi. Bu duyuru, iktidarın aile kavramını belirli bir çerçeveye oturtarak LGBTİ+'ları hedef aldığı bir sürecin devamı niteliğindeydi. Mayıs 2024’te açıklanan 'Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planı' LGBTİ+’ları “zararlı akımlar” ve “cinsiyetsizleştirme projesi” ifadeleriyle hedef almasının ardından gelen Aile Yılı ilanıyla birlikte, Erdoğan ve diğer siyasiler, LGBTİ+’ları aileye tehdit olarak gösterdi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın 14 Şubat'ta yaptığı "Seviyorsan git, evlen bence…" paylaşımı da bu politikayı pekiştirirken, biz de İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, Kaos GL Derneği'nden İnsan Hakları Uzmanı Defne Güzel, Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan (EŞİK) Avukat Hülya Gülbahar ve Özgür Renkler Derneği’nden Elif Gölet ile "Aile Yılı"nın kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından ne anlama geldiğini konuştuk.
Eren Keskin: "Devlet, politikalarını aile üzerinden yaymak istiyor"
İHD Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, "Aile Yılı"nın esas amacının devletin resmi politikalarını topluma en küçük birim olan aile yoluyla daha fazla yaymak olduğunu söylüyor. Keskin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin feodal, militer ve erkek egemen bir yapıya sahip olduğuna vurgu yaparak, "Tekçi bir cumhuriyet anlayışıyla, resmi politika hâline gelen bu yaklaşımları en küçük toplumsal birim olan aileden yaymak istiyorlar. Bu, cumhuriyetin temel politikalarından biri. Ancak son dönemde sosyal medyanın da devreye girmesi ve hak mücadelelerinin gelişmesi nedeniyle devlet, aile kurumunun yara aldığını düşünmeye başladı. Uyguladığı politikayı daha kabul edilebilir hâle getirebilmek için aileyi kutsallaştırmaya çalışıyor. Bu nedenle de 2025 yılını "Aile Yılı" ilan ettiler." diyor.
"Bu coğrafya artık ancak korkuyla yönetilebiliyor"
Keskin, "Bu coğrafya artık ancak korkuyla yönetilebiliyor ve bu korkunun en hızlı yayılabileceği yer aile. 'Aile Yılı' esas olarak devletin şiddet ve nefret dilini yoğunlaştırmak ve kabul ettirmek için oluşturduğu bir kavram. Özellikle LGBTİ+ ve kadın mücadelesinden çok korktukları için bu yılı ilan ettiklerini düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti son derece erkek egemen bir yapıya sahip, homofobik ve transfobik bir devlet aklı var. Bu mücadelelerden büyük bir korku duyuyorlar." ifadelerini kullanıyor.
Eren Keskin, Türkiye'de muhalif kesimin oldukça sınırlı olduğunu belirterek, özellikle Kürt hareketi, kadın hareketi ve LGBTİ+ hareketinin devlet tarafından tehdit olarak görüldüğünü ifade ediyor. Keskin, “Yaşadığımız coğrafyada gerçek anlamda muhalefet eden sadece %15'lik bir kesimiz. Bu kesim içinde Kürt hareketi, kadın hareketi ve LGBTİ+ hareketi çok önemli bir yer tutuyor. Devlet, bu üç hareketi de çok tehlikeli bulunuyor” değerlendirmesini yapıyor.
"Kadınların ve LGBTİ+’ların güçlenmesi, kutsal aile anlayışını zedeliyor"
Keskin'e göre "Aile Yılı", kadın hareketini bastırmak amacını taşıyor. "Kadının güçlenmesi, taleplerini daha yüksek sesle dile getirmesi, kutsal aile anlayışını zedeliyor. Bu nedenle de kadın hareketini ve LGBTİ+ hareketini bastırmak için 'Aile Yılı'nı önemli bir araç olarak görüyorlar. Kadınlar üzerinden oluşturulan ahlak anlayışı derinleştiriliyor" diyor.
Özellikle kadın cinayetlerinin Türkiye'de arttığına dikkat çeken Keskin, "Bu cinayetlerin en büyük nedeni, topluma dayatılan ve kadın üzerinden oluşturulan yerleşik ahlak anlayışıdır. Kutsal aile, bu anlayışı derinleştiren ve koruyan bir yapıdır. Bu nedenle kadınlar açısından da ailenin kutsallaştırılması çok büyük bir engeldir. Zira kadın kurtuluş mücadelesi, zaten ailenin kutsallaştırılmasına karşı verilen bir mücadeledir." diyor.
Keskin, “Aile Yılı kapsamında kadınlara önerilen en temel meselelerden biri, daha fazla çocuk doğurmaktır. Kadını eve kapatmak, çocuk doğurmaya teşvik etmek ve onun toplum içindeki yerini almasını engellemek, kadın kurtuluş mücadelesi önüne konulan önemli engellerdir.” diyor.
Keskin, LGBTİ+ politikalarının da "son derece ayrımcı, ötekileştirici ve nefret içeren bir politika" olduğuna dikkat çekiyor ve "Devlet, bu politikayı daha da pekiştirmek adına 'Aile Yılı' ilanını bir araç olarak kullanıyor" diyor. "Kadın hakları ve LGBTİ+ hareketi devletin en çok korktuğu hareketler arasında. Bu nedenle ailenin kutsallaştırılması üzerinden bir baskı mekanizması oluşturuluyor" ifadelerini kullanıyor.
'Seviyorsan git, evlen bence…' ama kimler için?
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın 14 Şubat'ta yaptığı "Seviyorsan git, evlen bence…" paylaşımını trajikomik bulduğunu söyleyen Keskin, "Bu paylaşımı ilk gördüğümde bakanlığın yapıp yapmadığını kontrol ettim ve evet, yapmış. Bu, tamamen evliliği özendirmeye ve aileyi kutsallaştırmaya yönelik bir söylem. Sanki sevgi, iki insanın birbirini sevmesi durumunda sadece evlilikle sonuçlanması gereken bir şeymiş gibi sunuluyor. Oysa sevgi bireysel bir şeydir” diyerek sözlerine devam ediyor.
Keskin, “Seviyorsan git, evlen bence… demek, özellikle LGBTİ+’ların evlilik hakkının olmadığı bir ülkede, yalnızca heteroseksüellere verilen bir hakkın dayatılması anlamına gelir. Bunun arkasında da açıkça homofobi ve transfobi yatmaktadır. Aynı zamanda bu söylem, kadınlara tek seçenek olarak yine aileyi sunmaktadır. Her yönüyle bakıldığında trajikomik bir yaklaşım ve ifade biçimi olmuş.” Değerlendirmesinde bulunuyor.
Defne Güzel: "Aile Yılı, LGBTİ+’ları hedef göstererek başladı"
Kaos GL Derneği'nden İnsan Hakları Uzmanı Defne Güzel ise “Aile Yılı” ilanının, LGBTİ+’ları hedef göstererek başladığını vurguluyor. “Yoksulluktan bahsetmeyen, LGBTİ+’ları düşmanlaştıran, devletin vereceği desteklerin günümüz gerçeklerinden kopuk olduğu bir programdan bahsediyoruz. LGBTİ+’lar hayatın her alanında ayrımcılıkla karşılaşırken ‘Aile Yılı’ programı bırakın LGBTİ+’ları koruyucu önlemler almayı, onları açıkça düşman ilan ediyor.” diyor.
Defne Güzel, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin, nafaka hakkı ve 6284 sayılı Kanun’un tartışmaya açılmasının kadın haklarına yönelik tehditleri artırdığını vurgulayarak, “2024’te öldürülen kadınların %42’sinin faili evli olduğu erkekler. ‘Aile Yılı’ böylesi durumlara da dokunmuyor. LGBTİ+’lar gibi kadınların da haklarını gündeme almıyor.” ifadelerini kullanıyor.
Güzel, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından hazırlanan “Vizyon Belgesi ve Eylem Planı”nın LGBTİ+ karşıtlığını bir adım öteye taşıyarak çeşitli ayrımcı hedeflerin hayata geçirildiğine dikkat çekerek, “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı söz konusu LGBTİ+’lara ayrımcılık olduğunda bir çeşit “kurucu” rol üstleniyor.” diyor.
Güzel, ‘Aile Yılı’ ve ‘aile’ politikalarının nüfusu artırmaya dönük olduğunu ama ailelerin sorunlarına çözüm üretmediğini vurgulayarak, “Aile Yılı politikaları tamamen nüfusu artırmaya, harcanabilecek yeni bedenler bulmaya dönük. Ekonomik kriz, geçim sıkıntısı gibi hayati sorunlara çözüm üretmek yerine sadece ‘aile’yi kutsayan bir anlayışla hareket ediliyor. Birey olmamızı, çekirdek aileleri, çocuk doğurmamayı, nikahsız birlikteliği, belki arkadaşlarımızla belki evlerimizdeki patili dostlarımızla kurduğumuz alternatif ailelerimizi, hatta sosyalleşmemizi bile istemiyor. Yalnızca daha fazla çocuk doğurulmasını önceliyor. Ayrıca bu düşmanlaştırıcı politikalar, siyasilerin sarf ettiği nefret söylemleri LGBTİ+’lara dönük ayrımcılığın artmasında rol oynuyor.” diyor.
Güzel, Sevgililer Günü’nde yapılan açıklama hakkında “Kadın cinayetlerini, kadınlara yönelik şiddeti, bakım emeği yükünü es geçiyorlar. “Sevimli” olduğunu düşündükleri böylesi açıklamaların yanında söz konusu LGBTİ+’lar olduğunda o “sevimli” yüzden eser kalmıyor.” diyor.
Güzel, LGBTİ+’ların yalnızca nefret söylemleri ve saldırılarla değil, LGBTİ+’lar partnerine miras bırakamadığı, sigortasından faydalanamadıkları, eşit yurttaşlık gibi temel haklar konusunda da sistematik ayrımcılıkla karşılaştıklarını belirtiyor. “Aile Yılı adı altında belirli bir kesime övgüler dizilirken, biz LGBTİ+’lar ve kadınlar bir kez daha haklarımız için mücadele etmek zorunda bırakılıyoruz.” ifadelerini kullanıyor.
Hülya Gülbahar: "Aile Yılı, kadınlar üzerindeki baskıyı artıracak"
Eşitlik İçin Kadın Platformu'ndan (EŞİK) Avukat Hülya Gülbahar, bu gelişmelerin, kadınlar üzerindeki toplumsal, ekonomik ve siyasal baskıyı daha da artıracağını söylüyor. Gülbahar şu ifadeleri kullanıyor:
“Bu politikalar kadınların hayatlarını denetim altına almaya yönelik. Aile politikaları, aile kurulları ile aile iyice kurumsallaştırılmak isteniyor. Kadınlar üzerindeki koca, aile, toplum, devlet baskısı iyice artırılıyor. Geçtiğimiz yıl ‘Emekliler Yılı’ ilan edilmişti. Çok sayıda emekli yokluktan, yoksulluktan ve dramatik biçimde umutsuzluktan öldü. Bu ‘Aile Yılı’ saçmalıkları da maalesef çok kadının hayatına mal olacak. Çok kadın şiddet dolu hayatlar yaşamak zorunda bırakılacak.”
AKP'nin aile politikalarının belirli bir aile modelini topluma dayattığını belirten Gülbahar, “Kadınlar, çocuklar ve erkeklerle birlikte aynı masada yemek yiyebilmek için çok bekledi, çok mücadele verdi. Şimdi ailede ve toplumda haremlik selamlık uygulamaları geri getirmek isteniyor. AKP’nin aile anlayışı erkeğin kadınlar ve çocuklar üzerinde mutlak hakimiyetinin olduğu erkek reisli, heteroseksüel bir aile modeli. Bu reisli aile modeli tüm topluma dayatılmak isteniyor. Reisli aile, reisli toplum, reisli devlet modeli iyice yerleşsin isteniyor." ifadelerini kullanıyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın "Seviyorsan git evlen bence" şeklindeki Sevgililer Günü mesajına LGBTİ+'lardan gelen tepkiye de dikkat çeken Gülbahar, "LGBTİ+'ların evlenme hakları anayasal düzeyde yasaklanmaya çalışılırken bu çağrıya “bırakın evlenelim” diye tepki göstermeleri anlamlıydı. Ekonomik krizin derinleştiği, barınma krizinin büyüdüğü, gençlerin gelecek umudunu yitirdiği bir dönemde “gidin evlenin” demek artık acımasız bir mizaha dönüştü." değerlendirmesinde bulunuyor.
Kadınların, LGBTİ+'ların ve bireylerin kendi yaşam tarzlarını savunmaya devam edeceğini belirten Gülbahar, "Eşit ve özgür hayatlar ve aileler isteyen kadınlar, erkekler, LGBTİ+'lar için bu politikaların, baskıların hepsi boş. Bomboş. İnsanlar hayatlarını ve kendi aile modellerini, yaşam tarzlarını savunmaya devam edecek." diyor.
LGBTİ+ hakları 'Aile Yılı' gölgesinde
Özgür Renkler Derneği'nden Elif Gölet ise "Aile Yılı" programının LGBTİ+’lar ve toplumsal cinsiyet eşitliği açısından ciddi riskler taşıdığını belirtiyor. Programın heteronormatif ve patriyarkal aile yapısını merkeze aldığını vurgulayan Gölet, bu yapının LGBTİ+’ları “aileye tehdit” olarak konumlandırdığını ve nefret dilini yaygınlaştırdığını söylüyor.
"Bu program yalnızca LGBTİ+’lar değil, aynı zamanda kadınları da hedef alarak toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı bir politika inşa ediyor. Devlet eliyle 'makbul aile' modeli oluşturulmaya çalışılırken, kadınların toplumsal rolü yalnızca eş ve anne kimliğiyle sınırlandırılıyor" diyen Gölet, bu anlayışın kadınları ekonomik bağımsızlıktan mahrum ettiğini ve erkek egemenliğini pekiştirdiğini ifade ediyor.
Gölet'e göre "Aile Yılı" programı toplumun çeşitliliğini göz ardı ederek LGBTİ+’ları, feministleri, çocuk sahibi olmak istemeyen kadınları ve farklı aile yapıları içinde yaşayan bireyleri dışlıyor. "Devletin yalnızca tek bir aile modelini yüceltmesi, belirli bir kesimi 'makbul vatandaş' ilan ederken diğerlerini yok sayması toplumsal eşitliğe ve özgürlüğe aykırıdır," diyen Gölet, programın kutuplaşmayı derinleştirdiğine ve LGBTİ+’lar hedef haline getirdiğine dikkat çekiyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın "14 Şubat Sevgililer Günü" nedeniyle yaptığı "Seviyorsan git evlen bence" paylaşımını da değerlendiren Gölet, bu anlayışın sevginin evlilikle doğrudan ilişkili olduğu yanılgısına dayandığını ve LGBTİ+’ların zaten evlilik hakkına sahip olmadığını hatırlatıyor. "Ekonomik kriz derinleşirken, yüksek kira fiyatları, düşük ücretler ve işsizlik nedeniyle evlilik birçok insan için maddi bir yük haline gelmiş durumda. Evlenme hakkımız olsa ve evlenmek istesek bile mevcut koşullarda evlenmek yalnızca lafta kalan bir şey. Bakanlığın bu çağrısı gerçeklikten kopuk bir yaklaşım sergiliyor" değerlendirmesinde bulunuyor.
Gölet, "Aile Yılı" politikalarının kadınlar ve LGBTİ+’lar için uzun vadede ciddi hak kayıplarına yol açacağını vurgulayarak, kadınların ekonomik ve toplumsal özgürlüklerinin kısıtlandığını, LGBTİ+ların ise kamusal alanda görünmez kılınmaya çalışıldığını söylüyor. "Her gün nefret söylemleriyle manşetlere yansıyoruz, ancak bu yaşamda ısrarcıyız. Sevdiklerimiz, ailemiz ve hayatımız için mücadele etmeye devam edeceğiz" diyerek LGBTİ+ topluluğunun hakları için verdiği mücadelenin süreceğine dikkat çekiyor.
Kadına ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetle mücadelede "Aile Yılı" programının herhangi bir somut katkısı olmayacağını ifade eden Gölet, programın şiddeti bireysel bir sorun olarak ele aldığını ve çözümü aile birliğini korumakta arayan bir anlayışa dayandığını dile getiriyor. "Kadınları ve LGBTİ+ları aile içinde kalmaya zorlayan bir politika, şiddetin üzerini örterek faillere cesaret veriyor" diyen Gölet, şiddeti önlemeye yönelik herhangi bir somut adım atılmadığını ve aksine LGBTİ+’ların daha fazla kriminalize edildiğini belirtiyor.
Etiketler: insan hakları, kadın, medya, çalışma hayatı, barınma, sosyal hizmet, aile, siyaset, sağlık hakkı, ekonomi, özel haber, beda