28/09/2021 | Yazar: Kaos GL

Üniversiteli Kuir Araştırmaları ve LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nin “Akademide Bi+ Çalışmak” serisinin üçüncü söyleşisi Damla Umut Uzun ile: “Herkes senin dayattığın gibi insan çocuğu yapmayacak, benim ‘hanem’ kedilerimle kendimim ya da aile sadece ‘eşler arası’ bir ilişki değil.”

Akademide Bi+ Çalışmak: Damla Umut Uzun Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Üniversiteli Kuir Araştırmaları ve LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nden (ÜniKuir) Alican ve Ege; “Akademide Bi+ Çalışmak” serisinin ilkini sinema, toplumsal cinsiyet ve queer teori çalışan araştırmacı Lara Özlen’le ikincisini İdil Patra olarak tanınan İdil Uğurluoğlu ile gerçekleştirmişti.

Serinin üçüncü konuğu Damla Umut Uzun, “Toplumsal Cinsiyet ve Sınıf Bağlamında Lezbiyen, Gey, Biseksüel Bireylerin Aile Performanslarının Açılma Pratikleri Üzerinden İncelenmesi” başlıklı tezinde natrans lezbiyen, gey ve biseksüel kişilerin hem atanmış hem seçilmiş aileleri ile yaşadıkları aile pratiklerini toplumsal cinsiyet ve sınıf perspektifinde incelemiş. 

Tez motivasyonunun uzun zamandır hareketin içinde bulunması ve LGBTİ+’larla sosyalleşmesinden kaynaklandığını belirten Damla Umut, pek çok LGBTİ+’nın atanmış ailesi ile sorunlar yaşandığına tanıklık ettiğini ifade ediyor. Araştırmacı, tezinin sorunsalını şöyle derinleştiriyor: “Atanmış ailenin senin üzerindeki her hakka sahip olduğunu düşünmesi, birbirinize legal/duygusal sorumluluklarınızın zorunluluk haline gelmesi, senin ‘çocuk’ olarak birey olma haline ya da kimliğine hiç saygı gösterilmezken senden sonsuz bir saygı beklenmesi ve bu ‘koşulsuz sevgi’ adı altında yüceltilen zorunluluklar silsilesi olarak atanmış aileyi problemleştirmek istedim.”

Damla Umut, aslında aile tanımının atanmış aile ile sınırlı olmadığını, pek çok kişinin birbiriyle daha çeşitli ve onun tabiri ile daha samimi ilişkiler kurabildiğini ancak bu tip aile pratiklerinin “gerçek anlamda aile olarak” kabul edilmediğinin altını çiziyor. Tezde bu karşılaştırmayı yapan araştırmacı, ailenin aslında pratiklerden ibaret, akışkan, değişebilen, dönüşebilen bir şey olduğunu LGBTİ+ toplumu deneyimleriyle göstermek istediğini aktarıyor.

Söyleşiden tadımlık bir parça şöyle:

Çalıştığın alanda aktivizme/sisteme ilişkin ne gibi bir problematikle, hangi sorunlarla, baskıcı yöntemlerle karşılaştın? Aileye, aktivistlere, STK'lara ve devlet kurumlarına ne düşüyor? 

Tezin çıkış motivasyonu zaten heteronormatif geleneksel aile anlayışını dert etmemdi. Aileyi sarıp sarmalayan bütün geleneksel normlar, önkabuller, zorundalıklar bence başlı başına “baskıcı yöntem ve sorun”. Çünkü bunu bu hale getiren de heteronormatif, ikili cinsiyetli, ahlakçı bir devlet ve toplum. Her şeyi siyah ya da beyaz görme eğilimleri. Hani “aile nedir? Budur. Ben bunu tanırım. Bitti.” Onun dışında hiçbir varoluşa yer bırakmıyorlar. Saygı duymak, tanımak şöyle dursun o hayatları zehir etmek için de ellerinden geleni yapıyorlar işte. 

Hani ben bu tezi hak savunuculuğu amacıyla yazmadım. Evlilik eşitliği olsun, açın lubunya ailelerin önünü ve benzeri bir tavsiyede bulunmadım [ama bulunabilirim de]. Daha ziyade, bakın bu hayatlar da var. Herkes senin dayattığın gibi insan çocuğu yapmayacak, benim “hanem” kedilerimle kendimim ya da aile sadece “eşler arası” bir ilişki değil. “Üç-beş tane lubunya arkadaşım benim ailemdir” gibi hikayeleri görünür kılmak asıl çabamdı.

Tamamını buradan okuyabilirsiniz.


Etiketler: eğitim
İstihdam