25/12/2023 | Yazar: Selma Koçak

Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği, akademide toplumsal cinsiyet çalışmalarının güncel durumunu konuşmak için 19 farklı üniversiteden bilim insanlarını bir çalıştayda bir araya getirdi.

Akademideki en yakıcı mesele LGBTİ+’lar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Aramızda Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Derneği “Akademide Toplumsal Cinsiyet Çalışmalarını Savunmak, Görünürleştirmek, Güçlendirmek” başlıklı çalıştayını 23-24 Aralık tarihlerinde Ankara’da yaptı. Çalıştaya 19 farklı üniversiteden akademisyenler katıldı.

2015’ten bu yana, özellikle de Yüksek Öğretim Kurumu’nun 2019 yılında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesini kaldırmasıyla giderek daralan çalışma alanlarını genişletmenin yollarını tartışmak amacıyla düzenlenen çalıştayda, akademide yaşanan zorluklar, en önemli açmazlar ve bunlara karşı direniş yöntemleri tartışıldı.

Hem devlet hem vakıf üniversitelerinden akademisyenlerin bir araya geldiği çalıştayda, içinde “toplumsal cinsiyet” ifadesi geçen çalışmaların yapılmasının giderek zorlaştırılmasının ve üniversitelerde kapatılan ya da işlevsizleştirilen Kadın Çalışmaları Merkezlerinin çoğunun kadın düşmanı politikaların aracı haline getirilmesinin büyük bir tehlike yarattığına dikkat çekildi ve akademisyenler alternatif çözüm yolları üzerine birlikte düşünme fırsatı buldu.

Üniversite yönetimlerinin toplumsal cinsiyet çalışmalarına bakışı, toplumsal cinsiyet müfredatı, üniversitelerde toplumsal cinsiyet karşıtlığı ve direniş olanakları, yayıncılık ve toplumsal cinsiyet çalışmaları, toplumsal cinsiyet çalışmalarında akademi ve sivil toplum ilişkileri tartışılan temel konular arasında yer aldı.

Türkiye’nin genel politik atmosferinin üniversitelerde de etkisini gösterdiği, her alanda yaşanan baskılardan üniversitelerin de payına düşeni aldığı üzerinden tartışmalar yürütüldü. Özellikle sosyal bilimler alanında pek çok konunun göz ardı edildiği, çalışılmasının bir şekilde engellendiği ya da zorlaştırıldığı bir ortamda, bilimsel üretimin kendisinin bir mücadele alanına dönüştüğüne dikkat çekildi.

Akademideki toplumsal cinsiyet çalışmaları bağlamında yaşanan en yakıcı meselenin LGBTİ+’lar olduğunun altını çizen akademisyenler akademik hayatlarında yaşadıkları deneyimleri aktardılar. Çalışmalarında LGBTİ+ ifadesini kullandıklarında ya da bu alanda herhangi bir çalışma yürütmek istediklerinde kimi zaman CİMER’e şikâyet edildiklerini, kimi zaman çalışmalarından LGBTİ+ ifadesini çıkarmaya zorlandıklarını, kimi zaman kendilerine haber bile verilmeden bu bölümlerin çıkarılarak yayına dönüştürüldüğünü anlattılar.

LGBTİ+’lar konusunda yapılan çalışmaların kimi zaman Yeni Akit gibi nefreti yükselten medya organları tarafından hedef gösterilmesi ve “sapkın” ilan edilmesi nedeniyle siyasi iktidarın ve YÖK’ün radarına girdiğini anlatan akademisyenler, üniversitelerde bilimsellikten giderek uzaklaşıldığını ve siyasi atmosferin giderek daha baskıcı olduğunu ifade ettiler. LGBTİ+ sağlığı, LGBTİ+’lar ve istihdam gibi konuları çalışmak isteyen bazı öğrencilerin tezlerinin kabul edilmediğini, LGBTİ+ çalışan örgütlerle birlikte yapılmak istenen işlerin engellendiğini anlattılar. Özellikle LGBTİ+ topluluklarıyla ya da kadın örgütleriyle işbirliğinin kriminalize edildiğini belirten akademisyenler, tüm bu durumların hem akademisyenleri hem de öğrencileri toplumsal cinsiyet çalışmaktan uzak durmaya yönlendirdiğine dikkat çektiler.

Vahalar: İp üstünde devrim yapmak

Öte yandan tüm bu baskıların ortasında üniversitelerde hâlâ bilimsel çalışmalarını yürüten, yürütmeye çalışan bilim insanları olduğunun da altını çizen akademisyenler, direniş yöntemleri ve olanakları üzerine de tartışmalar yürüttüler.

Avrupa Birliği projelerine başvurmak için bir önkoşul olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği belgesinin çok güçlendirici bir araca dönüşebileceğini tartışan akademisyenler, bu tür araçları iyi değerlendirmek gerektiğinin altını çizdiler. Üniversitelerdeki otoriter ve baskıcı politikalar nedeniyle zaman zaman farkında olarak ya da olmayarak oto sansüre yöneldiklerini de paylaşan akademisyenler, bu oto sansürün genellikle öğrenciler tarafından kırılmasından duydukları memnuniyeti ifade ettiler. Toplumsal hareket anlatırken öğrencilerin verdikleri ilk örneğin LGBTİ+ Hareketi olduğunu söyleyen akademisyenler, üniversitelerdeki özellikle kadın öğrencilerin, popüler kültür yoluyla edinmiş olsalar da, adına “Feminizm” demeseler de, eşitlikten yana bir duruşa sahip olmalarının umut verici olduğundan söz ettiler.

Etkinlikte, üniversitelerin ve akademik üretimin yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde yaygınlaşan otoriterleşmeden mustarip olduğu ve bu nedenle uluslararası işbirliği olanaklarının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gerektiği üzerinde duruldu.

Ayrıca akademiden uzaklaştırılan akademisyenlerin; bilimin, bilimsel çalışma olanaklarının dışarıya taşınması ve yaygınlaştırılması anlamında olumlu etkilerini de görmek gerektiğine ve kurulan pek çok derneğin, inisiyatifin ve oluşumun çok değerli çalışmalara vesile olduğuna değinildi. Hem uluslararası düzeyde hem de Türkiye içinde sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışmanın çok kıymetli olduğu vurgulandı ve akademide yapılamayanları sivil toplum kuruluşlarında, orada yapılamayanları üniversitelerde yapmanın olanakları üzerinde düşünerek bir yol haritası hazırlamak gerektiği konuşuldu.

2 günlük çalıştay, katılımcıların bilimsel çalışmaya dair umut verici ve teşvik edici dilekleriyle tamamlandı.


Etiketler: insan hakları, kadın, eğitim
İstihdam