10/12/2015 | Yazar: Gözde Demirbilek
Türkiye’de Akıl Hastaneleri’ söyleşisinde konuşan Şehnaz Layıkel, ‘Akıl hastanesi modelini terk edip, insan hakları modeline geçmemiz lazım’ dedi.
‘Türkiye’de Akıl Hastaneleri’ söyleşisinde konuşan Şehnaz Layıkel, “Akıl hastanesi modelini terk edip, insan hakları modeline geçmemiz lazım” dedi.
“Türkiye'de Akıl Hastaneleri ve İnsan Hakları” söyleşisi, ruh sağlığı alanında hizmet veren devlet kurumlarının iç yapılarına dair gözlemler sunabilmeyi, bu kurumlarda kalanların yaşadıkları sorunları görünür kılabilmeyi ve varolan açmazlara dikkat çekerek mevcut sisteme alternatif olası modelleri tartışmaya açabilmeyi amaçlayan Depo: Akıl Hastanesinde Hayat belgeselinin fragman gösterimiyle başladı.
Tehlikeli bir başarısızlık öyküsü: Akıl hastaneleri
Fragman gösteriminin ardından Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi (RUSİHAK) Kurucu Üyesi Şehnaz Layıkel sunumunda şöyle konuştu:
“Belgesel adının ‘Depo’ olması bir tesadüf değil. Psikiyatristler akıl hastaneleri için kendi aralarında ‘depo hastane’ tabirini kullanıyorlar. Çünkü insanlar buralarda bazen 30 yılını geçirebiliyor. Sokakta kimliksiz olduğunuzu ve ‘anormal’ davranış sergilediğinizi görürlerse, ekonomik sebepler kimsesizlik gibi kaygılarla 30 yılınızı geçirebiliyorsunuz. Geçenlerde Bakırköy'de bir hastanın 50. yılı kutlandı. Bana çok garip geldi, neden kutlanır ki? Bir hastanın orada 50 yıl kalması aslında bu kurumun başarısızlığını ortaya koyar.
İnsan hakları modeline geçilmesi gerek
“Akıl hastanesi eski bir gelenek, kurum modelinden geliyor ve batı ülkelerinde artık kullanılmıyor. Dünyada bu model artık terk edilirken Türkiye'de tıbbi model uygulanıyor ve tıbbı modelin bakışı: ruh sağlığı sorunu bir bozukluktur ve tedavi edilmesi gerekir. Bozuk hasta tabiri çok kullanılıyor. Halbuki tıbbi modele alternatif bir de insan hakları modeli var. İnsan hakları modeli BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin getirdiği bir model. Önemi şurada: bu sözleşmeyi psiko-sosyal sorunlar yaşayan kişiler hazırlıyorlar ve diyorlar ki, bu bir bozukluk değil, biyolojik değil toplum örgütlenme sorunuyla alakalı. Toplum yeterince örgütlenmediği için biz bu sorunları yaşıyoruz.
Akıl hastanesine yatışların %80'i istemsiz
“Tanı size lise-üniversite yıllarında konuluyor ve çoğunlukla aileler polis çağırarak insanları yaka paça hastaneye yatırıyorlar. Bazıları da ne olduğunun farkında olmuyor. Yatırılmanın iki sebebi var: kendine zarar verme ve başkasına zarar verme ihtimali. Yatış kararını mahkeme psikiyatrdan gelen değerlendirmelere göre veriyor ve 48 saat içinde kişiyi görmeden yatış kararı veriliyor. İnsanların 30-40 yıl akıl hastanelerinde kalma sebepleri kimsesiz ve kimliksizleştirilmeleri. İstemli olarak da yatsanız en az 3 hafta orada geçirmeniz gerekiyor ve bu 3 hafta sonunda doktor yatmanız gerektiğine karar verirse 3 ay daha orada geçiriyorsunuz.
Ali Çelebi vakası önemli bir örnektir
“2013 yılında Tekirdağ'da yaşayan şizofreni hastası Ali Çelebi istemsiz yatış için gelen polis ekibinin coplarla dövülmesi sonucu hayatını kaybetti. Durumu ortaya seren çok önemli bir vakadır bu Türkiye'de.
Berlin'deki kaçış evleri örnek alınabilir
“Berlin'de kaçış evleri var. İnsanlar bi süre bulundukları ortamdan uzaklaşıp bu evlerde kalarak kendilerini iyi hissediyorlar. Böylece toplumdan tamamıyla soyutlanıp, kimsesizleşme ve kimliksizleşme gerçekleşmiyor. İyi hissettiklerinde yeniden çevrelerine geri dönebiliyorlar.”
Depo: Akıl Hastanesinde Hayat belgeseli ile ilgili bilgi almak için facebook sayfasını inceleyebilirsiniz.
*Bu etkinlik Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları Aracı (DİHAA) tarafından finansal olarak desteklenen Nefret Etme Projesi kapsamında Pembe Hayat ve Kaos GL Dernekleri tarafından gerçekleştirilmiştir.
Etiketler: insan hakları, sağlık