25/11/2015 | Yazar: Kaos GL

Pelin uyanmıştı, yanında Sanem vardı ve aklındaki utanç odaları sonsuza dek kapanmıştı.

Aklımın utanç odaları Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Ebru Erdemoğlu’nun 10. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda “Utanç Onlarındı Özel Ödülü” alan öyküsü: Pelin uyanmıştı, yanında Sanem vardı ve aklındaki utanç odaları sonsuza dek kapanmıştı.

“Sesime gel” Gözlerini açtığında karanlık bir odada buldu kendini Pelin. Oda hem karanlık hem de soğuktu. Tekrar duydu o sesi “sesime gel aşkım” bu Sanem’in sesiydi. “ Sanem neredesin? Hiçbir şey göremiyorum.” Bir süre karanlık odada dikildi ve sesin gelmesini bekledi. Ses kesilmişti, el yordamıyla ilerlemeye başladı. Küçük küçük adımlar atarak ilerledi ve eli soğuk beton duvara değince durdu. Elini duvarda gezdirdi, elektrik düğmesi olduğunu düşündüğü şeye bastı ve oda aydınlandı. Hemen merakla etrafına baktı, oda oldukça tanıdıktı ama bir yandan da çok yabancı. Eşyalar eski ve soluktu, odanın ortasında bir yatak, etrafa savrulmuş oyuncak bebekler, eski bir telefon ve perdeleri sıkıca kapatılmış küçük bir pencere vardı. Kapıyı açmaya çalıştı ama kapı kilitliydi, açamadı. Birkaç kez kapıya vurdu, “çıkarın beni buradan, sesimi duyan var mı? Sanem?” cevap gelmedi, pencereye koştu; kalın perdeleri çekince pencerenin ardındaki duvarı gördü. Burası neresiydi böyle? Kaçırılmış mıydı? Neler oluyordu? Telefona sarıldı ancak eline alır almaz telefonun oyuncak olduğunu fark edip bıraktı. Odanın köşesinden bir ses duydu, arkası dönük olduğu için hızla sese döndü. Bir koltuk ve koltukta oturan bir kadın vardı. Kadın, zayıf ışık nedeniyle karanlıkta sayılırdı. Pelin yaklaştı ve yaklaşır yaklaşmaz, bu üzgün yüzlü kadını tanıdı.

“Anne”

“ Yine bebeklerini soymuşsun, sana kaç kere söyledim, düzgün oyna şu bebeklerle diye.”

Annesini görmeyeli yirmi yıldan fazla olmuştu Pelin’in. Gördüğüne inanamıyordu ve inanmamakta haklıydı çünkü annesi o daha on dört yaşındayken kanserden ölmüştü. Annesi, hep mutsuz, zayıf ve suçlayan bir kadındı. Pelin, ne yapsa, nasıl davransa hep suçlu oluyordu hatta hastalığının sebebinin bile o olduğunu söylerdi annesi. Oysa Pelin, kendince kötü bir şey yapmamıştı, sadece kendi olmuştu.

“ Anne, sen nasıl geldin?”

“ Ben hep buradaydım Pelin, o bebeklere ne yaptığını gördüm. Onları soydun sonra da öpüştürdün. Sapık mı olacaksın sen?”

“ Ben oyun oynuyordum, anne. Özür dilerim.”

“ Böyle oynamayacaksın bir daha, duydun mu beni? Ne biçim çocuksun sen? Senden utanıyorum.”

“ Ben utanılacak bir şey yapmadım! Beni hep suçladın, hep utandın ama hiç tanımaya çalışmadın. Yeter artık, rahat bırak beni.”

Pelin, gözlerini kapatıp bağırdı, açtığında karşısında duran annesi gitmişti. Koltuk boştu ve loş odaya bir ışık süzmesi giriyordu. Arkasını döndüğünde kapının aralık olduğunu gördü ve hemen kapıya koşup, dışarı çıktı. Beyaz bir koridorda buldu kendini, koridor sanki sonsuzluğa uzanıyor gibiydi. Her tarafı beyazdı ama herhangi bir ışıklandırması yoktu. Tekrar seslendi Pelin; “ Sanem, neredesin? Kimse yok mu?” “ Buradayım sesime gel.” Sanem’in sesini duydu ve sağdaki ilk kapıyı açıp içeri girdi.

Tanıdık ve tuhaf bir hisle irkildi içi; bu ilk öpücüğüydü. Gözlerini açtığında on üç yaşındayken ilk kez öpüştüğü kız olan Derya karşısındaydı. Gülümsüyordu Derya, o da gülümsedi ama bu mutlu, saf anı başka çocukların gülüşmeleri bozdu. Pelin, arkasına döndüğünde neredeyse tüm sınıf arkadaşlarının ona güldüğünü gördü. Derya da gülüyordu. Pelin, hayatında hiç bu kadar utanmamıştı, oyuna getirildiğini ve Derya’nın da bunun parçası olduğunu anladığında çok üzüldü. En çok da saf bir duygu yaşadığını, kendisi gibi bir kız bulduğunu sanıp hayal kırıklığına uğramasına üzüldü. Bu olaydan sonra, okul bitene kadar çocukların zalim şakalarına ve dalga geçmelerine katlanmak zorunda kaldı. Sırasına çıplak kadın fotoğrafları bıraktılar, geceleri evine telefon edip, kız sesi taklidi yaparak dalga geçtiler, arkasından lakaplar takıp seslendiler…

Şimdi de aynı şey oluyordu, bir sürü çocuk etrafını sarmış Pelin’e gülüyor, lakap takıp dalga geçiyordu. Yine aynı yerde, aynı utancın içindeydi. Etrafını saran çocukları tüm gücüyle itti Pelin. “ Yeter, rahat bırakın beni. Defolup gidin başımdan, siz kimsiniz de beni eleştiriyorsunuz, kendi sefil hayatlarınıza bakın, ben en azından neysem öyle yaşıyorum, def olun!”

Çocuklar kayboldu, girdiği odada yalnızdı artık; kapıyı açtı ve yine koridora çıktı. Birkaç adım attı ve yan odaya girdi. Odaya girer girmez tanıdık bir ses duydu. Bir adam ve kadın hakkında konuşuyorlardı. Bunlar; babası ve üvey annesiydi. Yıllar önce bu konuşmayı sessizce dinlemiş ve utanç içinde ağlayarak, hiçbir şey söylemeden uzaklaşmıştı.

“ Pelin hakkında bir şeyler yapmalıyız, gittikçe tuhaflaşıyor.”

“ Biliyorum ama ne yapabilirim ki? O diğer kızlardan farklı bir çocuk. Hem çok üzülüyorum hem de çok utanıyorum.”

“ Bir psikologa götürelim, normal bir kız olsun. Sürekli o erkek görünümlü kızla geziyor. Bence aralarında sapık bir ilişki var. Tedavi ettirmezsen çok kötü olur bu kızın sonu.”

Pelin’i uzun süre psikologlara götürmüş, kendilerince tedavi ettirmiş, olmadığı biri gibi görünmeye zorlamışlardı. Hatta okuldan bir çocukla ödevlerini yapmak için anlaşıp, erkek arkadaşı diye ailesine tanıştırmalarına sebep olmuşlardı. Pelin, o sancılı dönemi hatırladı, bu kez sessizce uzaklaşmayacaktı. Hızla yanlarına geldi. Babası ve üvey annesi onu görünce şaşırdılar.

“ Ben hasta falan değilim, son derece sağlıklıyım ve özel hayatıma da ben karar veririm. Benden utanacağına gurur duysaydın keşke baba. Üniversiteyi kazandım, mesleğim ve kendi ayaklarım üzerinde duracak gücüm var. Kimseye muhtaç değilim, kendi seçtiğim hayatı yaşıyorum. Bunu hanginiz yapabildiniz söylesene?”

Babası ve üvey annesi kayboldu, Pelin girdiği odadan çıktı. Koridorda arkasına baktığında, girdiği odaların kaybolduğunu gördü. Yerde bir cep telefonu vardı. Bu, eskiden kullandığı kapaklı, pembe cep telefonuydu. Hemen telefonu eline aldı ve Sanem’i aramak için tuşlamaya başladı. Tuşlara sürekli yanlış ya da eksik basıyordu. Uzun koridorda yürürken bir yandan da telefonla uğraşıyordu. Tam son tuşa da basacakken ya tuş basılmıyordu ya yanlış sayıya basıyordu ya da birden numara ekrandan siliniyordu. Bir süre bununla uğraştıktan sonra, bu telefonla konuşmanın imkânsız olduğunu anladı ve telefonu öfkeyle elinden fırlattı. Sağda beliren ilk kapıdan içeri girdi. Bu odayı hatırlıyordu, burada yaşadığı utanç dolu anlar aklına kazınmıştı, unutması mümkün değildi. Odaya bakarken, kapının açıldığını ve içeri birinin girdiğini gördü. Oldukça alımlı, uzun boylu, sarışın, üzerinde dar beyaz bir elbise olan, göğüslerinin yarısı neredeyse dışarıda bir kadındı içeri giren. Pelin, onu hayatı boyunca unutamadı, şimdi tekrar yüzleşmek zorundaydı bu kadınla.

“ Beni sen mi çağırdın?” Dedi kadın hafif alaycı sesiyle.

“ Hayır, ben çağırmadım, tanımıyorum sizi.”

“ Bana bu adres verildi ama nedir olay? Erkek arkadaşına sürpriz falan mı yapıyorsun? Bir tür fantezi mi? İki katı ücret alırım seyretmeli işlerde haberin olsun.”

“ Erkek falan yok, ben seni kendim için çağırdım.”

“ Kendin için mi?” Kadın, sinir bozucu bir kahkaha attı.” Sende bir parça eksik tatlım, o olmadan da bir şey yapamazsın ne yazık ki. Ne işsin sen? Çok da gençsin erkekler ilgilenmiyor mu seninle?”

“ Ben erkeklerle ilgilenmiyorum, lezbiyenim ben.”

Kadın, Pelin’i baştan aşağıya süzdü. Bakışı çok küçümseyiciydi.“ Ben kadınlara hizmet vermiyorum, üzgünüm tatlım.”

Tam dönmek üzereyken Pelin’in sehpaya bıraktığı parayı gördü.

“ Ama madem buraya kadar geldim eli boş dönmeyeyim değil mi? Dokundurtmam ama bakabilirsin.” Üzerindeki tek parça giysiyi sıyırdı, iri göğüsleri ve kadınlığı ortaya çıktı, Pelin hem büyük bir utanç hem de heyecan duymuştu, bu bir kadını ilk kez çıplak görüşüydü. Kadın, birkaç saniye daha öyle durup, sehpadaki parayı aldı. Pelin, o zamanlar onu durdurmamıştı, şimdi de durdurmayacaktı ama içinde kalanı söyleyebilirdi.

“ Ben normal biriyim, bu sadece benim tercihim. Nasıl seni yaptığın iş yüzünden küçümsemiyorsam, sen de beni seçimim yüzünden küçümseyemezsin. Al paranı ve defol git aklımdan.”

Kadın kayboldu, Pelin yine koridordaydı. Sanem’in sesi koridorda çınlıyordu. “ Pelin, sesime gel, hadi seni bekliyorum.” “ Gelemiyorum Sanem, çok uğraşıyorum ama gelemiyorum.”

Pelin, ağlamaya başladı ve beliren ilk odaya girdi. Karşısında ağlayan başka bir genç kız vardı. Bu kız, ilk sevgilisi Elif’di. Elif, Pelin’i ailesiyle tanıştırmıştı. Beraber olduklarını ne ailesinden ne de arkadaşlarından saklamıyordu ama Pelin bunu yapamıyordu. Elif’le hep gizli kaçamak zamanlarda ve şekillerde buluşuyordu. Ona bunun suç olduğu, utanılacak bir şey olduğu öğretilmişti, şimdi herkesin karşısına çıkıp işte sevgilim diyemezdi ki.

Elif, Pelin’i bu odada terk etti. O zamanlar Pelin, Elif’e hiçbir şey söyleyememişti ama şimdi söyleyebilirdi. Elif, gözyaşları içinde arkasını dönmüş odadan çıkmak üzereyken, Pelin ona sarıldı.

“ Affet beni, senden de bizden de asla utanmadım. Ben bize yafta yapıştıran, ayrım yapan insanlardan utandım. Şimdi olsa seni asla kaybetmezdim. O zamanlar zayıftım ama şimdi güçlüyüm. Kimseden çekinmiyorum, korkmuyorum. Kim ne derse ne düşünürse düşünsün umurumda değil.”

Pelin’in kolları bomboş kaldı, Elif kaybolmuştu. Pelin, girdiği odadan çıktı ve yine Sanem’in sesini duydu.

“Sesime gel aşkım, uyan artık ne olur uyan.”

“ Rüyada mıyım?” dedi Pelin, bu ne biçim bir rüya böyle. Odalar bitmişti, etrafında başka bir kapı yoktu ve koridorun sonuna gelmişti. Koridorun sonunda bir pencere vardı. Pencereyi açmaya çalıştı ama açamadı, tüm gücüyle tekrar abandı pencereye “ uyanacağım, uyanacağım.” Pencere açıldı, yüzüne serin ve temiz bir hava çarptı. Havayı içine çekti ve gülümsedi Pelin. Gözlerini açtığında hastanedeki yatağındaydı, başucunda Sanem vardı ve elini tutuyordu. “ Uyandı, şükürler olsun uyandı.” Diye bağırdı Sanem, hemen doktorlar doluştu odaya.

Pelin uyanmıştı, yanında Sanem vardı ve aklındaki utanç odaları sonsuza dek kapanmıştı.

*Siz de öykü, yazı ve deneyimlerinizle KaosGL.org’un kadın sayfasında yer almak isterseniz kadin@kaosgl.org adresine mail atabilirsiniz.


Etiketler: kadın
İstihdam