05/07/2017 | Yazar: Seçin Tuncel
Almanya’da yasalaşan eşit evlilik hakkındaki görüşlerini Caner Hazar ve Aykan Safoğlu’na sorduk.
Almanya'da yasalaşan eşit evlilik hakkındaki görüşlerini Caner Hazar ve Aykan Safoğlu’na sorduk.
Almanya'da eşit evlilik hakkı 30 Haziran günü Alman Federal Meclis’te yapılan oylama ile yasal olarak tanındı. Almanya’da LGBTİ'ler, 2001 yılında elde ettikleri “tescilli hayat arkadaşlığı” hakkı ile nikâhsız heteroseksüel çiftlerde olduğu gibi ortak soy isim imkânından ya da ölüm-ayrılık hallerinde medeni hakları düzenleyen kanuni çerçeveden faydalanıyorlardı. Yasal hale gelen eşit evlilik hakkı ile LGBTİ çiftlerin evliliği kanuni olarak tanımlanmış oldu.
Almanya'da yasalaşan eşit evlilik hakkındaki görüşlerini Caner Hazar ve Aykan Safoğlu’na sorduk. LGBTİ+’ların mücadelesinin bir ürün olan aynı zamanda küresel siyasete önemli bir eşik olarak ifade edebileceğimiz “eşit evlilik hakkı” için Caner Hazar ve Aykan Safoğlu’na kulak verelim.
Caner Hazar: “İnsanların cinsiyet, cinsellik, sevgi tasavvurlarının da zamanla dönüşümü söz konusu”
Evlilik eşitliği genelde LGBTİ+ haklarının ana meselesi olma illüzyonuna erişti. Yaşadığımız zamanlardan ayrı düşünemeyeceğimiz değişiklik tasavvurumuzun ufku genelde kısıtlı. Anarşist, radikal feminist, kuir grupların dünyayı tasavvur ederken ki ufkunun genişliği önemli ama bu genel topluluğa hala yayılabilmiş değil. Kuir özelinde konuşursak, akademi ve akademik dil bu alanda baskın çıkıyor. Böylesine yeri yeri dışlayıcı bir kurumun hegemonisine de girmiş bir teorinin normal hayattaki lubunya tarafından paylaşılmaması da yargılanacak bir durum değil.
“Seçimler yaklaşırken en anlamlı manevra muhtemelen de buydu”
Merkel’in birden evlilik eşitliğine dair daha olumlu tavrı onu da yaşadığımız zamanların konjöktüründe değerlendirebileceğimiz bir demokrat yapıyor. Seçimler yaklaşırken en anlamlı manevra muhtemelen de buydu. Bernie Sanders de, Obama da, Hillary de yaşadığımız zamanların demokrat türü. Politik olarak ne avantajlı, kamuoyu ne düşünüyor başarılı politikacılar olarak gözlerinden kaçmamıştır. Bu nedenle ki, en radikal gördüğümüz politikacıların dahi argümanlarında çelişkiler, değişiklikler olarak. Çünkü bu zamanların ürünüler.
Keza, LGBTI+ yaşamlar ve istekler de kuir veya liberal olsunlar bu zamanların ürünüler. Bu zamanlarda, çoğu gelişmiş Batı demokrasinde gördüğümüz gibi, haklar bazlı bir akım gidiyor. Bir yandan da bu akımları kendilerine göre haklıca eleştiren kuir akım... Peki, bu anlaşmazlıklardan çıkış noktası nerede? Evlilik isteyenler politik bilinci olmayan, harekete ağırlık yapan insanlar mı -çoğu kendini kuir olarak nitelendiren hırslı arkadaşların düşündüğü, bir zaman düşündüğü gibi-? Evlilik isteyen, liberal argümanların kendilerine heyecan veya ilham verdiği lubunyaların sistemde yarattığı politik bir etki yok mu?
Öngörülü bir anlayış ve gelecek tasavvurunun, hareketlerin şu anki konjöktürün bir ürünü olduğunu unutmaması gerektiğini düşünüyorum. Evlilik hakkı, LGBTI+ler ve heteroseksüellerin şu anı tasavvurunun gelişmesinde önemli bir adım. Bu tasavvur genişlemesi de burada kalmayacak. Cinsiyetin, cinselliğin, aile kurumunun, evlilik kurumunun geleneksel ötesi hallerini de tasavvur edenlerin yarattığı legal değişikliklerin örneklerini de görüyoruz. Ama "erkek gibi erkek arıyorum! kadınsıysan mesaj atma!"dan "ben kuyerem"e hızlı bir geçiş olmuyor maalesef. İnsanların gelecek, ilişki, cinsiyet, cinsellik, sevgi tasavvurlarının da zamanla dönüşümü söz konusu herkes için. Bu nedenle, sistemi dönüştürücü değişim isteyenler liberallerden çok farklı değil. Biri diğerinin uzantısı. Her kuir bir zaman liberaldi. Bazı liberaller de bir zaman kuirdi.
Aykan Safoğlu: “Tabandan politika üreten LGBTİ aktivistlerinin karar alma mekanizmalarının dışına itildiği noktaları hatırlamamız gerekiyor”
Almanya'ya yerleştiğim 2008 yılından beri hem büyükşehirlerde hem de taşrada tanıştığım LGBTİ bireylerden, Almanya toplumunda homofobi ve transfobinin sosyal örüntüyü hala ciddi ölçüde etkilediğini kanıtlayan bir hayli travma hikayesi dinledim. Bu travma hikayelerinin çoğunda, Almanya toplumunun LGBTİ bireylere yönelik düşmanca yaklaşımını en bariz öne çıkaran şey, devletin aile birleşimi ve evlat edinme konusunda LGBTİ bireyleri belirli haklardan mahrum bırakışıydı. LGBTİ bireyleri yasal bir düzenleme olmaksızın ölüm döşeğindeki sevdiceğinin yanında olmaktan alıkoyan, bir ömrü beraber geçirdikleri kişinin kira kontratını bile devralmaktan men eden, ha keza beraber evlat edinmelerine izin vermeyen devlet, bu haliyle LGBTİ bireylere yönelik köklü fobik bir gelenekten geldiğini gizlemiyordu bile. Bu yüzden öncelikle bu yasal boşluklar nedeniyle geçmişte büyük acılar çekmiş kişilerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve bu vesileyle onların mağdur olmuş LGBTİ yakınlarının acısının şimdi bu yasayla bir nebze giderildiğini umut etmek istiyorum. Bu yasama hamlesiyle gelecekte benzer acıların yaşanmayacağını düşünmek olası. Ama bu yasamaya giden yolda tabandan politika üreten LGBTİ aktivistlerinin ne noktada karar alma mekanizmalarının dışına itildiğini hatırlamazsak, reel politikanın gitgide sağ ve sol popülizmin egemenliği altına girdiği günümüzde, gelecekte yaşanabilecek mağduriyetlerin önünü açmış oluruz gibi hissediyorum.
Aykan Safoğlu
“LGBTİ hareketi, 70’lerden 90’lara dek heteroseksüel evlilik ve çekirdek aileyi tartıştılar ama bu kurumları kendileri için talep etmediler”
Bana anlatılanlardan bildiğim kadarıyla, Almanya'da 70’li yıllarda öğrenci hareketi içerisinden sokağa taşan ve bütünlüklü bir sistem eleştirisi getirmeye çalışan eşcinsel hareket, 90’ların ortasına kadar asla öncelikli olarak heteroseksüel evliliği örnek alan bir kurumun tahsisi için ısrar etmemiş. Bugünden baktığımızda LGBTİ özellikleri olmayan, daha çok biyolojik erkeklerin katılımıyla ortaya çıkmış bir gey hareketinden bahsediyoruz aslında. Lezbiyenlerin de o dönem talepleri arasında 'eşcinsel evlilik' yok. Heteroseksüel evlilik ve çekirdek aile kavramları tartıştıkları, ama kendileri için talep etmedikleri kurumlar. Sokak görünürlüğü 1979'tan itibaren giderek artan bu hareketin elbette kazanımları var, ama ortaya çıkış yıllarından itibaren öncelikle Alman Ceza Kanunu'nun eşcinselliği illegal kılan 175. maddesini ortadan kaldırmayı amaçladığını söylemek yanlış olmaz. Lakin hareketin 1994 yılına gelindiğinde bile bu konuda dişe dokunur bir kazanımı yok, dolayısıyla ajandasına ne vakit eşcinsel evliliği aldığını ve bunu hangi ara parlamenter düzeyde tartışılabilir kılmış olduğunu sorgulamamız zihin açıcı olabilir.
“Reformlar yapılırken, LGBTİ’lerin hayatını etkileyen toplumsal yapı sarsılmadı”
İşte bu noktada 80’ler boyunca iktidarda kalmış hükümetleri hatırlamak önemli, özellikle İngiltere'de Thatcher, ABD'de Reagan ve Federal Almanya'da Kohl'ün aşırı muhafazakâr politikaları işçilere, sendikalara olduğu kadar LGBTİ bireylere karşı da amansız politikalar izliyorlardı. Bu tarz muhafazakâr hükümetlerin yönetim zafiyetleri “AIDS krizi” gibi toplumsal yıkım dönemlerini de beraberinde getirdi ve 90’larda bu korkunç politikalara karşı liberal kesimden örgütlenen sosyal demokrat partilerin parlamenter düzeyde temsiliyetine giden yolu açtı diyebiliriz. 90lı yıllar boyunca tabanın dile getirdiği sol talepler içi boşaltılarak ve aktörlerinden bağımsız kılınarak birtakım sosyal demokrat partilerin seçim programına dâhil oldu diyen, tarihçiler var. Bu sosyal demokrat ajandanın 2000’lerin başında İngiltere ve Almanya'da yaşam birlikteliği paktı gibi sınırlı düzenlemeler üzerinden birtakım reformları hayatı geçirdiğini unutmamak gerekiyor, elbette. Yalnız bu gibi reformlar yapılırken, bize LGBTİ bireylerin hayatını etkileyen toplumsal yapının çok fazla değişmediğini hatırlatan ve var olan homofobik ve transfobik sisteme ufak bir makyaj yapıldığını düşündürten politik gelişmeler de var: çoğulcu görünen yasama hamlelerine maalesef çoğunlukla neoliberal dönüşümler eşlik ediyor.
Buna Almanya'dan verilecek en güzel örnek, LGBTİ bireylerin çalışma hayatında yaşadığı ayrımcılıkların önüne geçmek için birtakım reformlar yürürlüğe sokan ilk Yeşil-Kırmızı hükümetin (Yeşiller ve Sosyal Domakratlar 1998-2002) sivil birliktelik yasa tasarısını kabul ettirmeden önce, 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası Anti-Terör Yasası'nı parlamentodan geçirmesidir. Bu yasa ile bireylerin 'olası şüphe' ile banka hesaplarına kadar kovuşturmaya maruz bırakılmasının önü açılmış, başka ülkelere asker göndermeyi mümkün kılan tezkereler oylanabilmiş ve Almanya neoliberal dünya gündemine adapte olabilmiştir. O dönem eşcinsel evliliği gündemine almış Yeşiller/90 partisinin bazı üyelerinin her iki yasa komisyonunda olması manidardır.
“Herkes için evlilik, aslında vadettiği gibi herkese bir eşitlik sunmuyor”
Frau Merkel'in senelerce evlilik eşitliği düzenlemesinin önünde yegâne engeli teşkil ettikten sonra bu yaşamanın neden şimdi parlamentodan geçmesine izin verdiğini düşünmemiz gerekiyor. “EheFürAlle”, yani herkes için evlilik hashtag’iyle muştulanan bu evlilik yasası, aslında vadettiği gibi herkese bir eşitlik sunmuyor: yasa tasarısına yakından bakıldığında daha önceden veya ilişki sırasında çocuk sahibi olmuş biyolojik kadınların yeni partnerlerinin bu çocuğu evlat edinmesinde, eğer partner lezbiyense partnerin heteroseksüel bir erkek olması durumunda elde ettiği haklardan yararlanamıyor; heteroseksüel erkek otomatikman ebeveyn sayılırken, lezbiyen partneri uzun, meşakkatli ve pahalı bir adlı süreç bekliyor. Yani evlilik eşitliğinde sevinenlerin çoğunun biyolojik erkek olması da bir tesadüf değil, yasa bu haliyle doğurganlığı olan bireylere yönelik ayrımcı kalmaya devam ediyor… Ayrıca LGBTİ aktörlerin tüm çoğulluğuyla dâhil edilmediği bu karar alma mekanizmasında çoğunluğu beyaz, heteroseksüel biyolojik erkek olan bir meclis LGBTİ bireylerin evlenmesini caiz buldu, bunu yaparlarken de ortaya saçtıkları argümanlarda ne kadar göçmen karşıtı olabileceklerini, Türkiye'deki fıtrat tartışmaları gibi gerici fikirlere sarılabileceklerini bize göstermiş oldular. Herkes evlilik eşitliğinden bahsediyor şimdi, eşitlik ama kimin için ve niçin şimdi? Evet, artık kiminle evleneceğimize karar vermekte ve bunu isteğimiz zaman yapmakta özgürüz, ama bu özgürlük gelecekte başka 'kimlerin' mağduriyetlerini görünmez kılacak ve bu uğurda kimler bedel ödeyecek uyanık olmamız lazım.
İlgili yazılar:
Almanya’nın ‘eşit evlilik hakkı’nı tanıması ne anlama geliyor?
Etiketler: insan hakları, aile