25/02/2025 | Yazar: Kaos GL
23 Şubat’ta yapılan Almanya seçimlerinde Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) seçimi galibiyetle tamamladı. Aşırı sağcı ve LGBTİ+ karşıtı AfD ise ikinci parti oldu. Peki, seçim sonuçları Almanya’da LGBTİ+ hakları açısından ne anlama geliyor?

Almanya'daki muhafazakar Hristiyan Demokratlar (CDU) ve Bavyera eyaletindeki kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) bloğunun lideri Friedrich Merz seçimlerde oyların yüzde 28,5'ini alarak 208 sandalye kazandı ve Almanya seçimlerinin galibi oldu.
CDU/CSU’yu, 151 sandalye ve oyların yaklaşık yüzde 21'ini kazanarak şimdiye kadarki en iyi seçim performansını gösteren aşırı sağcı ve LGBTİ+ karşıtı açıklamalarıyla bilinen Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) izledi.
Almanya’nın yeni şansölyesi olması beklenen Friedrcih Merz’in LGBTİ+ hakları konusunda nerede durduğu merak konusu olurken Context’ten Enrique Anarte Lazo’nun Almanya seçimlerinden beş gün önce yayınlanan haberinden satır başlarını KaosGL.org okuyucuları için çevirdik:
“Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Friedrich Merz ve Almanya'nın muhtemel gelecek başbakanı, aşırı sağcı partiyle koalisyon hükümeti kurma olasılığını defalarca reddetti.
Ancak yakın zamanda aşırı sağın da desteğiyle parlamentoda bir göç tasarısı geçirerek AfD ile çalışmaya karşı bir tabuyu ve sözde "güvenlik duvarını" yıktı. Aktivistler, bu iş birliği ile birlikte şişeden tehlikeli bir cinin çıktığını belirterek söz konusu iş birliğinin etkilerinin LGBTİ+ hakları alanının çok ötesine yayılabileceğinden endişe ettiklerini söylüyor.
Almanya'nın LGBTİ+ şemsiye grubu LSVD'nin yönetim kurulu üyesi Andre Lehmann, ‘Bunu bir kez yapan, iki kez ve üç kez yapar. Bu yalnızca Almanya'daki LGBTİ+’lar için değil, bu ülkedeki birçok insan ve genel olarak demokrasi için de bir tehdit’ diyor.”
“AfD’nin başkanı Alice Weidel parlamentoda LGBTİ+ haklarına karşı en yüksek sesi çıkaran isim haline geldi ve hatta 2017'de eşcinsel evlilik ve evlat edinmenin kaldırılması için bir önerge bile verdi. Partinin seçim bildirgesinde, küçüklerin "trans kültü, erken cinselleştirme ve cinsiyet ideolojisi" olarak adlandırdığı şeylerden korunması çağrısı yapılıyor.
AfD'nin diğer planlarının arasında translara yönelik hormon terapisi gibi cinsiyet uyum sürecine ilişkin sağlık hizmetlerinin yasaklanması da yer alıyor.
Ayrıca 2024 tarihli öz-belirlenim yasasını iptal etmek, kendi ifadeleriyle "çocuk ve gençlerin beyinlerinin yıkanması" için ayrılan fonu kesmek ve yurtdışındaki "woke ideolojisine dayalı kalkınma projelerine" son vermek istiyor.
Aşırı sağcı partinin tek başına bu talepleri öne sürmek için yeterli sandalyeye sahip olması pek mümkün olmasa da birçok kişi, göç konusundaki son iş birliğine benzer şekilde CDU/CSU'nun AfD'ye katılarak ülke çapında LGBTİ+ haklarını kısıtlamasından endişe ediyor; tıpkı eyalet düzeyinde yaptıkları gibi.
AfD'nin LGBTİ+ ile ilgili taleplerinin çoğu, muhafazakarların talepleriyle örtüşüyor; örneğin transların kendi kaderini tayin etme yasasının geri çekilmesinden, kapsayıcı dilin ve cinsiyet uyum sürecine ilişkin sağlık hizmetlerinin kısıtlanmasına kadar…
Mannheim Üniversitesi'nde LGBTİ+ hareketi üzerine araştırmalar yapan siyaset bilimci Constantin Wurthmann, ‘Alman siyaseti bir dönüm noktasında. Bazı partiler sadece eskisi gibi statükoyu dondurmaya çalışmıyor, aynı zamanda verilen hakları da geri almaya çalışıyorlar. Benim bakış açıma göre, kuir topluluğunun ve toplumun geri kalanının şu anda gerçekten neler olup bittiğini ve bu seçimden ne gibi sonuçlar doğabileceğini anlamadığını düşünüyorum’ diyor.”
Etiketler: insan hakları, siyaset, dünyadan