10/06/2011 | Yazar: Kaos GL
Anarşistler ve anti-otoriterler 12 Haziran parlamento seçimleri

Anarşistler ve anti-otoriterler 12 Haziran parlamento seçimlerinde “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adaylarını destekleyen bir grup anarşist ve anti-otoriter” başlıklı bir açıklama yaptılar.
Yapılan açıklamada, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Adaylarına yönelik desteğin, 28 Mayıs ve 4 Haziran tarihlerinde, Ankara’da ve İstanbul’da, anarşist ve anti-otoriterlerin katılımına açık gerçekleşen forumlarda yoğun tartışmalar sonucu netleştiği belirtildi.
Açıklamanın tam metni şöyle:
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Adaylarını Destekliyoruz
“28 Mayıs ve 4 Haziran tarihlerinde, Ankara’da ve İstanbul’da, anarşist ve anti-otoriterlerin katılımına açık gerçekleşen forumlarda yoğun tartışmalar sonucu netleşen kararımız, mevcut özgün politik koşullar ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurulduğunda oy vermenin dayanışmacı ve politik bir tutum; dolayısıyla bu seçimler bağlamında Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adaylarının desteklenmesinin yeni bir siyasal alana atılacak bir adım olacağı yönündedir. Keza siyasal alan, iktidarın belirlediği sınırlamalara rağmen, iktidara karşı mücadele eden ezilenlerin mücadeleleri içinde kurulur.
Bizler, hayatımızın bir üst belirleyeni olma cüretini gösteren parlamenter siyasetin dışında kalarak, iktidar ilişkileri yumağı olan devletin şiddet yoluyla açtığı siyasal alanı kendi denetimine almasına karşı mücadele verirken, eşitlik ve özgürlük yollarını tıkayan yasalara, savaş ve şiddet söz konusu olduğunda tekelleşen güncel siyasete dair anarşistlerin de söz söylemesinin gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
İçeri sızma aracının iktidar ilişkilerine girerek sisteme eklemlenebileceği ve dolayısıyla bir amaca dönüşebileceği tehlikesine karşı, her söz ve eylemi tartışmanın izleyeceğimiz yolu belirleyeceğini düşünüyoruz. Bu yüzdendir ki; bir yandan reformizm ve devrimcilik arasındaki yapay zıtlığı kırarak bir yandan da yasal süreçlerden devrimci bir şekilde istifade ederek, çoklu mücadeleler, stratejiler, yerelleşmiş taktikler, geçici sızma ve geri çekilişler ya da iktidarı krize sokacak içeriden saldırılar düzleminde hareket etmenin gerekliliğine inanıyoruz. Yani hayatlarımızı kontrol eden siyasal güçlerin kurallarına tabi olmak değil, onların oyun kurduğu alanda, onlara rağmen bozgun yaşatmak için, o alanı gerektiğinde geçici olarak işgal etmenin vuruculuğuna inanıyoruz. Tıpkı geçmişte Leyla Zana’nın yaptığı gibi.
Bizler, elbette ne siyasal sistemin ne de toplumsal hayatın, parlamentonun yapacağı düzenlemelerle radikal özgürleşme yönünde kalıcı şekilde değişeceğine hiç bir inanç duymuyoruz. Türkiye’de siyasal sistem, kuruluşundan itibaren Kürtlerin siyasal varlığını yok saymayı esasları arasına almış olduğundan, buna çomak sokacak mücadele araçlarından biri olarak bağımsızların baraj engelini aşmalarının hayırlı olduğunu düşünüyoruz.
Bizim sorunumuz anarşistlerin kendilerini siyasal temsil yoluyla ifade etmelerine yarayacak bir kanal olarak Blok’u görmeleri değildir. Öyle görseydik, biz de o Blok’un içinde siyasal görüşlerimizi bir yana bırakarak siyasal çalışma yapar, Blok’un örgütlenmesine katkıda bulunmaya çalışırdık. Sorun, Kürtlerin ve diğer toplumsal muhalefet hareketlerinin kendi özgürleşme siyasetlerinin önünü tıkayan bariyerleri birer birer yıkmaları sürecinde, devletçe dikilen engellere sembolik bir darbe vurmanın tarafında, onlarla birlikte aynı safta olmaktır.
Bu bakımdan bizim ortaklaştığımız noktada, yani bazı anarşistlerin Blok adaylarının desteklenmesi gerektiğini beyan ettiği bu noktada, siyasal sözümüzün sembolik gücü, vereceğimiz oyun sayısından daha önemlidir. Keza bizler, yalnızca anarşistlerin Blok’a oy vermesine çağrı yapmaktan ziyade, bu sisteme muhalefet eden tüm radikal muhalif siyasal güçlerin bu Blok’a oy vermelerinin, sistemin siyasal krizini derinleştirmek açısından etkili olduğunu düşündüğümüzü beyan ediyoruz. Parlamento aşağıdan yükselen toplumsal muhalefete bir temsil alanı imkânı oluşturduğu için değil, tam da bunu hiç oluşturamayacağı için, bu krizin iyice dallanıp budaklanması gerektiğinden dolayı. Tam da bugün en çok da Kürt toplumsal hareketleri radikal özgürleşme siyaseti noktasında yatay ilişkilere dayalı bir toplumsallığı kurmaya gözünü diktiği, buna doğru adım adım ilerlemek için rotasını yeniden çizdiği için. Tam da bu olanak, bu coğrafyalardaki bütün özgürleşme siyasetleri açısından tayin edici bir kurucu güç olduğu için. Bu nedenle, hiçbir toplumsal muhalefet alanı kendisini Kürt özgürleşme mücadelesinden bütünüyle ayrı ve onunla ilişkisiz bir yere konumlandırmamalı.
Bu nedenlerle, sistemin belirlediği hukuki çerçeve içinde siyaset yapmak burjuva düzenine entegre olmak anlamına gelmeyeceğinden, Blok adaylarını desteklemek, yasal ve anayasal değişiklik talepleriyle hak ve özgürlük mücadelesi yürüten feminist hareketin, LGBT, ekoloji ve vicdani ret hareketlerinin yanında/içinde olan anarşist ve anti-otoriterlerin politik tutarlılığına gölge düşürmeyecektir. Bu hareketlerin özgürleşme politikasını benimseyen anarşistlerin, Kürtler söz konusu olduğunda da gür sesle, onların devlet iktidarına karşı yürüttüğü mücadelede ortaklaşması gerekir.
Güncel siyasete dair anarşistçe söylem ve eylem üretmek ve bu alanda vereceğimiz destekler, içinde birlikte hareket edebileceğimiz ortak mücadeleler, geçici veya uzun süreli yatay ittifaklar, siyasal alanın belirlenmesinin devlete, orduya, sermayeye ve cemaatlere bırakılmasına karşı bir kurucu politika arayışıdır. Bu anlamda, bu müdahale sokaklarda, mahallelerde ve okullarda olduğu gibi parlamento ve diğer kurucu siyaset alanlarında kısa devreler yaratma arzusudur.
En başta Kürt meselesi ve otuz yıldır devam etmekte olan savaşın çözümü hakkında olmak üzere, doğanın, emekçinin, güvencesizin, LGBT bireylerin, kadınların, vicdani retçilerin ve mültecilerin haklarının dile getirilmesi ve çözülmesi noktasında muktedirlerin tahakkümcü ve baskıcı söylem ve politikalarına karşı, Blok adaylarının özgürlükçü ve eşitlikçi söylem ve politikaları, egemenlerin ‘kutsal ittifakına’ çomak sokacaktır.
Elbette anarşist ve anti-otoriterler parlamentolara, temsili demokrasiye, seçimlere ve siyasi partilere umut bağlamaz. Bu kurumların işlevsizliği, tahakküm ve iktidar araçları oldukları bilinmektedir. Türkiye için de durum farklı değildir. Siyasetten ve siyasal alandan dışlanmış Türkiye halklarının eşitlik, özgürlük ve insanca yaşam hakkı sorunları parlamento ve temsili demokrasiyle çözülmemiştir, tersine tahakküm, disiplin ve denetim mekanizmaları yasal çerçeveye oturtularak meşruiyet kazanmıştır. Bu sorunlar çözülemez değildir. Ancak parlamento ve temsili demokrasi, sorunların çözümüne cevap verebilecek nitelikten ve işlevden yoksundur. Yine seçim öncesi süreçte siyasal partilerden duyduğumuz çözüm vaatleri, parlamento ve temsili demokrasinin krizinin, işlevsizliğinin ve bireyin temsil edilemezliğinin ironik bir dışavurumudur.
Blok adaylarının, siyaseti, siyasal partilere ve parlamentoya indirgemediğini, toplumun öz örgütlülüğünün en önemli siyaset yapma yöntemi olduğunu, merkeziyetçi ve ulus devletçi değil, demokratik ve özerk bir toplumsal birlikteliğin Türkiye halklarının sorunlarına çözüm üretebileceğini dile getirdiğini düşündüğümüz için bir grup anarşist ve anti-otoriter ya da liberter komünist olarak bu seçimlerde Blok adaylarının desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.”
Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adaylarını destekleyen anarşistler ve anti-otoriterler, 9.6.2011
Etiketler: yaşam, siyaset