28/02/2013 | Yazar: Kaos GL

AKP, muhafazakâr oy oranına bu denli güvenmese, böyle uçuk bir düzenlemeyi aklından geçirir miydi? Başkanlık önerisi, tuzaklarla dolu ve ‘niyet’ sergileyen, kocaman bir saçmalıktır. Darbecilerin cüret edemediği yapılmaya çalışılıyor.

Anayasacılığımızda dip noktası Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
AKP, muhafazakâr oy oranına bu denli güvenmese, böyle uçuk bir düzenlemeyi aklından geçirir miydi? Başkanlık önerisi, tuzaklarla dolu ve “niyet” sergileyen, kocaman bir saçmalıktır. Darbecilerin cüret edemediği yapılmaya çalışılıyor.
 
İngiliz muhafazakâr parti koalisyonunun eşcinsel evliliğini kabul ettiğini ve ABD’de Başkan’ın yemin töreni konuşmasında da eşcinsel yurttaşlardan söz ettiğini, ardından Başbakan Erdoğan’ın sıklıkla nefret söylemi kullandığı son seçim dönemini hatırlayalım. Üstüne, Başbakan ve sevenleri kızmasın diye, kadın omzunu, bira şişesini ve hatta bir abajurdaki kadın motifini sansürleyen, çıldırmışlığın sınırındaki medyayı, bir de Türk tipi başkanlık rejiminde hayal edelim.
 
Murat Sevinç (Ankara Üni., SBF) yazdı
AKP’nin, hayalleri uğruna, geçtiğimiz aya dek mütemadiyen ve açıkça aşağıladığı BDP ile dahi yakınlaşmayı göze aldığı yeni anayasa yapım süreci, başlangıcından bugüne sorunlarla dolu: Kurulu bir meclisin anayasa değişikliği yerine, “yeni” bir anayasa yapma yetkisi olup olmadığı, eğer varsa uygun siyasal atmosferin varlığının bulunup bulunmadığı, arandığı yinelenen “uzlaşmanın” içeriği, anayasanın hangi temel sorunların çözümüne yönelik yazıldığı vs. Tüm bunlar ve dahası, anayasa yazım/oluşum sürecinin açmazları. Anayasa yazmak, aslında bu soruları “yanıtlamak” anlamına gelir. Haliyle, verildiği varsayılan yanıt birkaç şeyi aynı anda kapsar. Hazırlanan metin, sözüyle ve ruhuyla, bir yandan yüzyılların tortusunu diğer yandan çok daha güncel olanı, günlük siyasal çekişmeleri aynı anda içerir. Dolayısıyla anayasa yazımı, teknik bir “yazma” sürecinden çok öte anlamlar taşır. En basit görünen sözcük tercihlerinin (örneğin ‘özgürlük’ yerine ‘hürriyet’in, ‘onur’ yerine ‘haysiyet’in tercih edilmesi gibi) arkasında dahi, uzun vadeli siyasal mücadeleler vardır. Ezcümle, bir anayasayı yazanlar, kurucu meclisler, uzlaşma ya da anayasa komisyonları değil, geniş anlamıyla ülkelerin siyasal düzen nitelikleridir.
 
Hayal bu ya... Türkiye’nin yeni anayasası da, siyasal düzen unsurlarımızın aynası olacak. Sınıf çelişkileriyle, gelişmişlik düzeyiyle, toplumsal normlar, hakim kültürel, dini kodlar ve ideolojiyle vs. Haliyle, yüz yıldır parlamenter sistemi uygulayan Türkiye, nasıl İngiliz parlamenter “demokrasisine” pek benzemiyorsa, başkanlık sistemine geçtiğinde de ABD “demokrasisini” andırmayacak. Pozitif hukuk kuralları benzeşmekle birlikte, başkaca hiçbir niteliğimiz uyuşmadığı için. İngiliz muhafazakâr parti koalisyonunun eşcinsel evliliğini kabul ettiğini ve ABD’de Başkan’ın yemin töreni konuşmasında da eşcinsel yurttaşlardan söz ettiğini, ardından Başbakan Erdoğan’ın sıklıkla nefret söylemi kullandığı son seçim dönemini hatırlayalım. Üstüne, Başbakan ve sevenleri kızmasın diye, kadın omzunu, bira şişesini ve hatta bir abajurdaki kadın motifini sansürleyen, çıldırmışlığın sınırındaki medyayı, bir de Türk tipi başkanlık rejiminde hayal edelim. Ya da tersinden söyleyişle: Tarihsel/toplumsal gerekçelerle “baba” arayışından vazgeçemeyen toplumumuzun halini, olağandışı yetkilerle donatılmış bir başkanlı rejimde resmedelim.
 
Tek adam tipi Öncelikle, “Türk tipi” denilerek bu toprakların anayasacılık birikimine hakaret edildiğini söylemeli. Keşke Türk tipi olsaydı. AKP’nin önerisindeki başkanlık modeli, bilinen tiplerin çok ötesinde. Ne ABD’ye benziyor ne Putin-Medvedev modeline. Dolayısıyla görünen o ki önerilen sistem, Başbakan’ın en az bir on yıl daha tek adam olarak iktidarda kalabilmesine yönelik. “En az on yıl” diyorum çünkü öneri, AKP’nin önceki pozitif hukuk anlayışından habersiz olan birisini dehşete düşürecek tuzaklar içeriyor. Diğer önerilerle, özellikle yüksek yargının Anglosaksonları andırır yeni yapısıyla (diğer yazıların konusu olacak) birlikte düşünüldüğünde, o tek adamı dizginleyecek bir güç de yok.
 
Güç bende artık! Kısaca: Görev süresi beş yıl. İki kez seçilebilecek. Seçim esnasında “tek aday” kalma ihtimali var. (2007’deki değişiklikte de bu ihtimal var.) Tek aday kaldığında seçimin sürmesi akıl alır türden değil. Yürütme yetkisi, başkanda. Kararname çıkarabiliyor. Anlaşma akdedebiliyor. Üst düzey kamu yöneticilerini atayabiliyor. TSK’nin kullanılmasına karar verebiliyor. TBMM seçimi ile başkanlık seçimi, beş yılda bir ve aynı gün. Öneriye göre, “TBMM ya da başkan, her iki organın seçimlerinin birlikte yenilenmesine” karar verebilir. Türkçesi: Başkan, meclisi feshedebiliyor. Tabii, meclis de başkanlık seçimini yenileyebiliyor ancak sorun, meclis çoğunluğu ile başkanın hangi siyasi eğilimde olacakları. Yanıtı için müneccim olmaya gerek yok; 1950’den bugüne seçim sonuçlarına bakmak yeterli. Eğer aynı eğilimdeyse koyu bir otoriterlik, farklı eğilimlerleyse istikrarsızlık, kesin sonuç.
 
Bunlar sizi ürküttü mü? O zaman sıkı durun: “Başkanın ikinci döneminde, Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde (yani ‘erken seçim’) Başkan bir defa daha aday olabilir … bu şekilde seçilen Meclis ve Başkanın görev süreleri de beş yıldır.” Diyelim ki başkan onuncu yılındayken, AKP çoğunluklu bir Meclis (ama ne sürpriz olur!) erken seçim kararı aldığında, başkan yeniden ve beş yıl için seçime girebilecek. Etti mi size toplam 14 yıl 364 gün! Bilemiyorum anlaşılabildi mi? Sahi, Hüsnü Mübarek kaç yıl iktidarda kalmıştı ve yetkileri nelerdi? Hiç merak ettiniz mi?
 
ABD ve AKP Bu arada, Türkiye’nin dünya demokrasi tarihine kurumsal katkısı konumundaki YSK’nin yapısının da değiştirildiğini vurgulamakta yarar var. Oysa 12 Eylül dahi, virgül değiştirmemişti. Son seçimlerde prestij kaybettirildi, şimdi dönüştürülüyor. Tanıdık bir yöntem!
 
Başkanlık sisteminin yaratıcısı olan federal ABD’de bu yapının nasıl kurulup işlediğini iki yüz yıldır bilmeyen yok. ABD tarzı güçler ayrılığını, Başkan ile Kongre arasındaki fren ve denge mekanizmalarını, yargının prestij ve gücünü, anayasayı değiştirmenin zorluğunu, parti yapılarının farklılığını, tarihsel/siyasal/kültürel ayrımları, federal devleti vb. yeniden anlatmak gereksiz. Başkanlık sistemi ABD’de, orası ABD olduğu için uygulanabiliyor. Soru çok basit: Parlamenter sistemden kaynaklanan ve örneğin İngiltere’de de yaşanan, “meclisin hükümeti denetleme yollarının işlememesi” sorunu, AKP’nin “benzersiz” ve topraklarımıza tümüyle yabancı olan önerisiyle nasıl çözülecek? Bilim/akıl, “önce sorunu sapta ardından çözüm için uygun araçlar üzerine düşün” diyor. Peki AKP’nin sunduğu yeni araçlar, parlamenter sistemden kaynaklanan hangi sorunu, nasıl çözecek? Türkiye’de bu soruya, moda terminolojiye savrulmadan, anayasacılığın kendi mantığı içinden yanıt verecek bir Allah’ın kulu var mı? İnanın yok. AKP, muhafazakâr oy oranına bu denli güvenmese, böyle uçuk bir düzenlemeyi aklından geçirir miydi? Öneri, tuzaklarla dolu ve “niyet” sergileyen, kocaman bir saçmalıktır. Darbecilerin cüret edemediği yapılmaya çalışılıyor. Bu denli sakilliği hak ediyor muyuz? Etmiyoruz.(Radikal İki)

Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
nefret