26/04/2011 | Yazar: Varujan Tigran

Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde ülkücü grup tarafından sol görüşlü öğrencilerin satırlı saldırıya uğradığı günün ertesinde Ankara Ün

Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde ülkücü grup tarafından sol görüşlü öğrencilerin satırlı saldırıya uğradığı günün ertesinde Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi çıkışında da yollarının kesilip iki öğrencinin bıçaklanması tepkiye neden oldu. Bunun üzerine 13 Nisan Çarşamba günü akşam saatlerinde protesto yürüyüşüne geçildi. Polisin müdahalesiyle karşı karşıya kalan öğrencilerin büyük bir kısmı dağılmak zorunda kaldı. Böyle bir günde basına yansıdığı üzere göz altına alınan 8 kişi oldu. Ben de olayların yaşandığı gün Kaos GL’nin hak temelli muhabirlik eğitimine katılmak için Ankara’daydım. Bu sözü edilen gözaltına alınan sekiz kişiden biri de bendim. Olaylar şöyle gelişti.

Öğrencilerin eyleme geçtiği gün 5 arkadaş Ankara’nın sokaklarında dolaşırken yüzlerce çevik kuvvetle karşılaştık. Sonrasında Sakarya Meydanı’nında bir kafeye gittik. Çaylarımızı da alarak kafenin dış kısmına oturduk ve bir yandan da Sakarya meydanını gözlemlemeye koyulduk. Orada polisin müdahalesinden sonra dağılan öğrenci kitlesinden ayrılmış yaklaşık 15 kişilik bir grup vardı. Maruz kaldıkları polis müdahalesinden olsa gerek fazlasıyla gerginlerdi. Bizse kafeye oturur oturmaz çevik kuvvetler olay yerine geldi ve küçük çaplı bir çatışmadan sonra eylemci öğrenciler olay yerinden ayrıldı. Bu birkaç dakika içinde gerçekleşen olaydan hemen sonra çevik kuvvet ve gazeteciler oturduğumuz kafenin içine daldı. Bu olayı anlamlandırmaya çalışırken yan masadaki gençleri ayağa kaldırıp götürmeye çalıştıklarını farkettik. Bizi de haklı bir endişe sardı elbet ama olayın içersinde yer almadığımızdan bizi alabileceklerini düşünmedik doğrusu. Sonra yan masadaki konuşmalara kulak kabarttığımızda ulusal basına da yansıdığı üzere “bunlar küpeli alın alın” sözlerini duyunca endişemiz arttı haliyle. Çevik kuvvetler tam kafeden dışarı çıkmaya başlamışken amirleri son anda deyim yerindeyse çark ederek masamıza yaklaştı. Çantanızda ne var diye sordu bize. Bir şey olmadığını söyledik. Sonra polis amiri neyse bunları da alın der gibi bir tutumla çevik kuvvetlere bizi de kaldırmalarını söyledi. Olayla ilgimiz olmadığını ifade etmemize rağmen dinletemedik. “Alakanız yoksa bırakılırsınız zaten” dediler. Bu sözlerden sonra içimiz çok rahatladı(!)
 
Henüz çaylarımızı bitirememişken bir kafeden apar topar alınmamızı anlamlandırmaya çalışırken çevik kuvvet polislerinin kollarımızı bükerek bizi basının önünden tek tek geçirip göz altı aracına götürmesi şov amaçlı yapılan bir defileyi andırıyordu. Gün boyu yaşanan olaylara karşın kimseyi göz altına alamayışlarının burukluğunu yaşamamak adına yan masamızdaki gençlerle birlikte bütün gün gözaltına alabildikleri nadide sekiz kişiydik ne de olsa. Yan masamızdan alınan gençlerden N.S.A da olayla ilgilerinin olmadığını şu sözlerle anlattı. “Biz kafede oturup çay içip sohbet eden üç kişiydik. Kameralarla birlikte gelip bizi bu şekilde almalarına anlam veremedik. Garsonlardan gördüklerini söylemelerini istedik ama her nedense konuşmadılar.”
 
Olayla ilgisi olmadığı düşünülen sekiz kişiyi göz alltına alan polisler artık göğüslerini gere gere karakola dönebilirlerdi. Ellerimiz göz altı aracına dayalı vaziyette üzerimiz arandıktan sonra araca bindirildik. Kollarımızda derin izler bırakacak olan plastik kelepçelerle ellerimizi arkadan kelepçeledikten sonra bizi Ankara Güvenlik Şube Müdürlüğü Toplumsal Olaylar Bürosu’na götürdüler. Karakola götürülürken de hastaneye götürlürken de bindirildiğimiz otobüste polisin bolca cinsiyetçi küfürlerini dinlemek zorunda kaldık. Ayrıca bütün gece karşımızda bizi gözaltına alan çevik kuvvetlerin oturduğu bir koridorda ayakta bekledik. Yorgunluk ağır bastığında ise soğuk betona oturmak zorunda kaldık. Karşımızda bizi sürekli germeye çalışan bir kaç polisin söylediklerine kulak asmamaya çalışsak da bu durum bir süre sonra dayanılmaz hale geldi. Bu rahatsız edici tutumdan söz ettiğimizde ise “siz dua edin dayak yemediniz” dediler. Her polisin bizle iletişim kurmadan önce ön kıstas olarak nereli olduğumuzu sorması da ayrı bir rahatsız edici konuydu. Arkadaşlarımdan H.A ile bir polis arasında geçen diyaloğu olduğu gibi yorumsuz olarak aktarıyorum.

-Nerelisin?
–Yozgat.
– Hadi o Mardin’li senin ne işin var burda?
– Ne ilgisi var?
– Mardinli’yle Yozgatlı bir olur mu sence?
– Her ikisi de insan.
– Bir akraban şehit olsun da o zaman konuş.
 
Boy boy fotoğraflarımız da çekildikten sonra iyi niyetli polis amcalar bize sürekli telkinlerde bulundu.
 
-Memur olmayı falan düşünüyosanız mimlenmeyin sakın.
-Mimlenmek ne?
-İşte sabıkalanmak demek.
 
Çektikleri fotoğraflar sabıkalanmamıza yetmiş miydi acaba? İfadelerimiz de alındıktan sonra bir diğer iyi niyetli polis amca da şu uyarılarda bulundu.
 
-Ben bile o kafede çay içerken üst kata çıkıyorum. Eylemciler eylemden kaçınca hep oraya giderler. Sizin şanssızlığınız o kafede oturmak olmuş. Bir de bir kafe daha var. Size tavsiyem oralarda oturmayın.
 
Olaylı gece götürüldüğümüz Gazi Devlet Hastanesi’nde bitti. Bizi 03:30 sularında hastaneden bırakacaklarını söylediler. Eve nasıl gideceğimizi sorduğumuzda ise “biz sadece almasını biliriz” yanıtını verdiler. Kendi imkanlarımızla eve gitmenin bir yolunu bulduk ve olaylı gece noktalandı.
 
Ertesi gün ise basında tahmin ettiğimiz üzere boy boy fotoğraflarımız yer aldı. Ayrıca Flash TV gibi kanallar haberlerini bizi zan altında bırakırcasına arkadaşlarımızı oklarla göstererek yaptılar.
 
Kaos GL’nin hak temelli muhabirlik eğitimi için gittiğim Ankara’da haklarımızın ne kadar da temelsiz olduğunu bir kez daha anlamış bulundum. Bu eğitimden sonra yapacağım ilk haberin pek de haber normlarına uymayan ve kendi başımdan geçen trajikomik bir olay olacağını nerden bilebilirdim.
 

Etiketler: insan hakları
İstihdam