15/09/2008 | Yazar: Aydın Öztek
Nazmiye Güçlü, ‘Araba Aldım Kadın Oldum’ adlı kitabında, ‘Tacizden hoşlanıyor olmamı kimselere anlatamıyordum. Utanç verici bir şeydi ama hoşlanıyordum işte!’ diyor. Taciz edenin hiç utanmadığı bir durum söz konusu. Ve sinirlenmesi gereken bir durumdan hoşlanıyor oluşu da… Ama onu bu duruma getiren kişiler kimler’ diye düşündüğümüzde, cevap olarak, sen, ben, o’ diyebiliriz. Kaos GL muhabiri Aydın Öztek’in haberi.
Nazmiye Güçlü, çeşitli yayın organlarına yazdığı yazılardan oluşan bir derlemeyi kitap halinde sunuyor bizlere. 2004 yılında Nokta Yayınları’ndan çıkan kitap, tamamen Nazmiye’nin yaşadığı deneyimler sonrasında yazdığı yazılardan oluşuyor.
Kitabı okumak hem eğlenceli, hem üzücü, hem düşündürücü… Bazı şeyler gerçekten komik geliyor. Topal bir kadının gazeteci olduğuna inanmayan yaşlı amca… Taciz eden, ama sonrasında sakat olduğunu fark edip özür dileyen sarhoş adam…
Yıllardır alay edilen, aşağılanan, taşlanan sakat kadın, araba aldığı gün kadın’ olursa, bundan elbette hoşlanır. Sakat olduğu fark edilmiyor arabadayken ve o zaman taciz edilebilir bir nesne haline geliyor. Ama Nazmiye, o anda bunun farkına varamıyor, kadın olduğu için değer gördüğünü düşünerek. Tacizci şoför, Nazmiye’nin sakat olduğunu fark etseydi ne derdi acaba?
Günlük hayatta hepimizin zaman zaman karşılaştığı sakat insanlara nasıl baktığımızı ve onlar hakkında neler düşündüğümüzü hatırlatıyor bu kitap. Nazmiye, yazdıklarını okuyup da, ‘Ay hiç fark etmemiştim’ diyen insanlara da kızıyor. ‘Savaşa karşısın, ayrımcılığa karşısın. Peki sakatlara yapılan ayrımcılık neden aklına gelmemişti?’ diyor kabaca. Haklı da aslında.
Kızacak Nazmiye, ama evet, fark etmediğimiz o kadar çok şeye vurgu yapmış ki, okudukça hayrete düşüyorsunuz. Ben, rampaları düşünürdüm. Ama olmamasından yakınırdım, sakatları düşünürdüm. Eğimlerini bilmeden... Peki yok denecek kadar az olan rampaların, eğimlerinin dik olduğunu, bu nedenle tek başına tekerlekli sandalyeli bir sakatın oradan çıkamayacağını biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum.
Derya Tuna’nın ayağından vurulması olayını hatırlarsınız. Herkes kim vurdu, neden vurdu’ diye tartışırken, Nazmiye başka bir şeyi tartışıyor: ‘Neden ayağından vurdular?’ Gerçekten de onun dediği gibi, sakat bırakmak, ölümden bir önceki ceza mı? Galiba öyle zannediyoruz. Sakat kalmak, ölüm gibi geliyor insanlara galiba. Ne yazık. Bizlere ne yazık. Okudukça bunu keşfediyoruz zaten. Sakat oğlunun ölüp de kurtulması(!) için başında dua eden annelerin varlığını… Sakatlığın Allah tarafından verilen bir ceza(!) olduğunu…
Peki günde kaç kere ‘geri zekâlı’ diyor ve bir arkadaşınızı veya trafikte sizi sıkıştıran sürücüyü aşağıladığınızı düşünürken, hiç fark etmeden geri zekâlıları aşağılıyorsunuz? Ben saymadım. Ama, biliyorum, aşağıladım. Defalarca.
Ayrımcılığa karşıyım. Her sinirlendiğimde ‘geri zekâlı’ diyerek eşime, dostuma olan sinirimi belli ederken, aslında belli bir kesimi yok saydığımı fark etmemiştim. Sözdeydi ayrımcılık karşıtlığım.
Eşcinselim. Nazmiye ise bir sakat. İkimiz de toplumun belli kesimlerince kabul görmüyoruz. Ben günahkar, sapık. O ise zavallı. İkimiz de bir şeylerin mücadelesini verirken, neden birbirimizi bu kadar anlamıyoruz? Ya da neden o anlarken, ben onu unutuyorum, anlamıyorum? Anlıyorum, ama neden unutuyorum? Asıl sorun da bu: Unutmak!
Nazmiye’nin bir bacağı diğerinden daha kısa ve daha ince. O yüzden de söz dinlemiyor Mualla. Mualla, sakat olan bacağının adı. Nazmiye, sakatlığını kabullenmiş, soyadı gibi güçlü kalmış bir kadın. Yazdıklarını yaşamış olması üzücü olsa da, umutlanmamız için yeterli…
Bu deneyimlerin herkese, bir çok şey katacağına eminim. Okunması gereken, okunası bir kitap. Akıcı, kuvvetli, ufuk açıcı… ‘Ayrımcı değilim.’ diyenlerin ne kadar çok ayrımcılık yaptıklarını da görebileceği bir kitap aynı zamanda. Yazılarında eşcinsellik de yer alıyor Nazmiye’nin, savaş karşıtlığı da, ayrımcılık da… Peki o bu kadar duyarlıyken, ya biz…?
Aydın Öztek haberleri:
http://www.kaosgl.org/taxonomy_menu/16/149
Etiketler: kültür sanat