13/02/2008 | Yazar: Kaos GL
80’lerde adını yeni yeni duyduğumuz, 90’larda pek sevdiğimiz, 2000’lerle birlikte kontrolsüz bi


Barış Sulu - Bawer Çakır
‘Bilinçli tüketici’yseniz kocaman anlamlar yüklenmiş günlerden kaçmanızın olanağı yoktur; kaçmazsınız da zaten. ‘Sevgililer Günü’ de böyledir işte. Tüketime yoğunlaşsa da günümüzde, aslında ‘aşk’ denilen, hala derinlerine inemediğimiz olguyu temsil etmektedir bu gün. Kimine göre aşkın kutsandığı gündür, kimine göre de hediye almak ve vermektir sadece.
Şubat ayı yaklaştıkça bir telaş alır çoğumuzu. Sevgilisi olanlar biricik sevgililerini o anlamlı günde de yanlarında görebilmek için daha bir ılımlı davranırlar bilinçsizce birbirlerine, sevgilisi olmayanlar da daha bir telaşlıdırlar; bu büyük güne ‘yalnız’ girmemeye kararlıdırlar ve sevgili arayışlarındaki vitesi daha da büyütürler.
Bazıları da ‘böyle gelmiş, böyle gider’ mantığıyla umursamazlar bile bu günü. Cidden böyle midir diye biraz araştıralım dedik, biz eşcinselleri aşk ile bağdaştıramayan heteroseksist dünyanın neresinde görünüyorduk ve aşkı nasıl adlandırıyorduk? İlk aşkımızı nasıl yaşadık ve eşcinseller, heteroseksüel aşkların kutsanması olarak anlamlandırılan bu günü nasıl yaşamaktalar?
Üç gün sürecek yazı dizimizde Barış Sulu ve Bawer Çakır her güne bir soru soracak. İşte bugünün sorusu: ‘Sizin için aşkın anlamı nedir?’

‘Yakınlaşma adına bir araç’
Anıl Ünsel
Aşkın iki insan arasındaki hoşlanmalar bütününün yakınlaşma adına bir araç olduğunu düşünüyorum. Ve ardından da hızla geçip gidiyor işte, bende en fazla iki ay sürdü.
‘Gerçek aşk platoniktir’
Fatih Üstün
Aşkın karşılıklı olabileceğine pek inanmıyorum. En azından benim açımdan. Platonik aşklar için daha uygunum sanırım. Karşılığını alınca sıradanlaşıyor, büyü bozuluyor gibi. Sonuç olarak, gerçek aşk platonik aşktır bence, karşıdakinden bir şey beklemeden her şeyi tek başına yaşadığındır.
‘Aşk bir yönelimdir, tıpkı cinselliğimiz gibi’
Hakan Biçer
Aşk, aslında hangi dünyada yaşadığımızdan bağımsız şekillenir; çünkü içinde tutku, plansızlık programsızlık, kontrolsüzlük barındırır. Aşk bir yönelimdir aslında tıpkı cinselliğimiz gibi, belki bu yönüdür aşkı da çekici kılan. Eğer o hep yücelttiğimiz aşkı kurallardan bağımsız irdeleyebilecek kadar saygımız olsaydı, eşcinsellere siz aşkınızı içinizde saklayın, toplum huzuruna çıkarmayın, başka yerlerde, gözlerden uzakta yaşayın demezdik. Eşcinselleri sadece cinsel açlığa sahip insanlar olarak gören zihniyetin dokunulmazlarsa öleceklerini, sevilmezlerse küseceklerini görmezden gelmeleri hiç de şaşırtıcı değil aslında. Kısaca aşk tabulardan uzakta konuşlanmış, dünyadan soyutlanmış bir dünya yaratmak, içini donatmaksa size kalmış.
‘Aşk tek kişiliktir’
İsmail Alacaoğlu
Aşk, kısa süreli bir şuur kaybına neden olan, bir tanımı yapılamayacak kadar soyut ancak etkileri gözle görülecek kadar somut bir delilik halidir. Kiminin sebebi bir çift göz, kiminin aklı baştan alıp giden bir gülümseme, kiminin ise sadece körlüktür. Nedeni her ne olursa olsun sonucu yerinden fırlayacakmış gibi çarpan bir kalp, sürekli meşgul bir zihin, kocaman gülümseyen bir surat, ışıl ışıl gözler, yerden kesilmiş ayaklar, bir karış havada akıl, biraz neşe, biraz özlem ve bir parça da korkudur. Tabi korku da vardır içinde aşkın, özellikle de ilk kez başa gelinmiyorsa. Çünkü hemen hemen herkes bilir aşkın dipsizmiş gibi görülen ama aslında dibi olan bir kuyu olduğunu. Kimi düşmemek için sakınır, türlü oyunlarla hep kenarında durur kuyunun, kimi balıklama atlar içinde ne olduğunu düşünmeden, kimi ölçer biçer bir ip salar aşağıya ve yavaş yavaş inmeyi seçer. Ne yapılırsa yapılsın, içine nasıl girilirse girilsin, en temkinli davranan bile her türlü deliliğe açıktır onun için. Yollar kat edilir, şehirler hatta ülkeler değiştirilir, evler taşınır, yeni hayatlar kurulur, arkadaşlar kaybedilir, dostlar kazanılır, günler geçer, belki aylar, belki yıllar. Sonuna gelindiğinde kuyunun, veda vakti geldiğinde aşka, içinden çıkmasını becerebilenler biraz yaralı, biraz kırgın olmalarına rağmen daha büyümüş, daha olgun, daha emin bulurlar kendilerini yeni hayatlarında, ellerinde delilik günlerinde biriktirdikleri yüzlerinde tebessüm bırakacak anılarla veda ederler aşka. Kuyunun içinden çıkmayı beceremeyenler kıvranıp dururlar duvarlara sürtüne sürtüne, her seferinde biraz daha acıtır canlarını bitiremedikleri bitmiş aşkları. Solgun bir yüz, feri sönmüş gözler ama hala meşgul bir zihinle her aşk biter kanununa küfrederek yaşamını sürdürmeye devam eder. Aşk tek kişiliktir zaten, yalnız girilir içine ve yine yalnız çıkılır zamanı geldiğinde. O yüzden aşk bitmiş gibi görünse de bitmez aslında beden nefes aldıkça.
‘Kutsal bir düşünce’
Serhat Akdağ
Kutsal bir düşünce aşk benim için. Yaşamak istediğim bir kez değil birçok kez tatmak isteyebileceğim bir olgu, kavram. Sevmenin basitliğe dönüştüğü zamanımızda aşkı da tanıyamadığımız anlamını taşır ki bu da oldukça üzücü bir durumdur. Ama aşkı yaşayanlar, hissedenler benim gözüm de şanslı ve benzersiz kişilerdir.
Etiketler: