30/11/2006 | Yazar: Kaos GL

‘Aynı koltuğa düşüp birbirimize sarılıyoruz.... Bir oda... elimde on mililitrelik bir şırınga, yavaşça paketinden çıkarıp masaya koyuyorum. İnce, uzun steril idrar tüpünü sıcak olması için koltuk altıma yerleştirip, fantezi kurmaya çalışıyorum.... Olacak gibi değil...’

‘Aynı koltuğa düşüp birbirimize sarılıyoruz.... Bir oda... elimde on mililitrelik bir şırınga, yavaşça paketinden çıkarıp masaya koyuyorum. İnce, uzun steril idrar tüpünü sıcak olması için koltuk altıma yerleştirip, fantezi kurmaya çalışıyorum.... Olacak gibi değil...’

KAOS GL

Şahin

Hümeyra’yı dinliyorum. Sesi yan odadan süzülüp kapıma çarpıp boğuluyor. Kalkıp kapıyı, evin pencerelerini ve müzik setinin sesini sonuna kadar açıyorum. Dışarıda güneş var. Güneş odamın penceresinde asılı kristale çarpıp gökkuşağı renklerini yansıtıyor portakal rengi duvarlara. Nasıl anlatsam da ‘Bir köşede durup dinlenir gibi acelesiz sevmeyi nasıl anlatsam’ derken bir sonraki şarkı Yıllar Sonra’da ‘Hiçbir şey kalmasın, hepsi silinsin’ diyor Hümeyra.

İçimdeki aydınlık bir yerde durup yaşadığım anı içime sindirirken başka bir noktasında yaşanmışı değiştirmek yaşanmamışlarla hesaplaşmak gibi sonuçsuz ama umuda yönelik bir kavga var. Anı yaşamanın belirgin değişmezliği bilinmeyenin doğal muğlaklığı ile çatışıyor ve ben baba olmaya hazırlanıyorum.

Yaşamın bir parçasını kesip çıkarıp ona anlam katarken başka bir parçasında başka bir anlamı yaşamak ve bütün parçalar bir araya geldiğinde ortaya çıkan resim her şeyi ve hiçbir şeyi anlatıyorsa kim Hümeyra’yı tutarsız olmakla suçlayabilir. Bu noktada arkadaşlarımın soruları yanıtsız kalıyor. Bildiğim, silinmesini istediğim şeyleri daha o doğmadan ona miras bırakmamak ve sürekli olarak kendimi ve bütün ilişkilerime yaptığım yatırımları ‘acelesiz’ sorgulamak ve onu sevmek. Kendime verilmemiş şeyler ile değil, ona verdiğim ve veremediklerim ile onu sevmek.

... Bir araba ... Londra’nın kuzeyindeki hastanelerden birine doğru gidiyor... Sabah trafiği... İnsanlar işlerine, insanlar bir yerler gidiyor. Ben ise arabanın mutlak koltuğuna oturmuş, her köşe başında inanılmaz bir kesinlikle HIV (+) ya da (-) olduğuma inanıyorum. Arabayı o sürüyor ama ben de onunla birlikte frene basıyorum. Aklıma, aklımıza unutulmuş yüzler geliyor. Bir çoğunun yüzünü hatırlamaya çalışırken sinsi bir ifade arıyorum....... Arabayı durdurmak için bir hareket yapıp istersen sonucu almaya gitmeyelim, diyor. Ne kadar çok çocuk istediğini biliyorum. Buna rağmen bu soruyu sorduğu için ona müteşekkirim... İçimde bir yerlerden kaderci bir inanç başını çıkarıp

''hayır olmaz''

diyor... Park yeri yok... O yer ararken kliniğe koşup biraz geç kalacağımızı söylüyorum. Danışmanın yüzündeki gülümsemeyi kötü sonuca tatlı tatlı hazırlamak olarak yorumluyorum. On beş dakika sonra o geliyor. Danışman bizi bir odaya doğru götürüyor....

''Boku yedik kliniğin dışındaki bir yere götürüyor''

''Korkma bir şey olmayacak...''

Odaya giriyoruz. Doğrudan karşımdaki duvara bakıyorum ve bekliyorum.

''İkinizin de sonucu negatif.''

Aynı koltuğa düşüp birbirimize sarılıyoruz.... Bir oda... elimde on mililitrelik bir şırınga, yavaşça paketinden çıkarıp masaya koyuyorum. İnce, uzun steril idrar tüpünü sıcak olması için koltuk altıma yerleştirip, fantezi kurmaya çalışıyorum.... Olacak gibi değil... O içerideki odada yatıyor... Ağzımda yarım bir gülümsemeyle mutfakta bıraktığım çantamın içindeki dergiyi almaya gidiyorum... Dergiyi karıştırıp, hoşuma giden bir adamın resminde karar kılıyorum. Mastürbasyon yaparken acaba bu resmi saklasam mı, çocuk için anı olur, gibi aptalca bir fikir geliyor aklıma... Zar zor incecik idrar kabına boşalıyorum. Şırınga içerdekilerin hepsini çekmiyor. Tekrar boşaltırken köpürmeye başlıyor.....

''Fuck... Fuck...''

Nihayet büyük çoğunluğunu şırıngaya çekmeyi başarıyorum.

''Geliyorum''

''İyi gel''

Şırıngayı ona uzatırken, her şeyin ne kadar doğal olduğunu düşünüyorum.

''Sen şimdi içeri git, ben seni çağırırım''

''Tamam''

... Üstümü başımı toparlıyorum... Birazdan karşılıklı çay içip televizyon seyrediyoruz.



Kaynak: Kaos GL, Haziran 1997, Sayı 34
Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam