19/06/2007 | Yazar: Kaos GL

A-Infos Türkçe Haber Servisi Editörü ve İstanbul Indymedia Gönüllüsü Batur Özdinç, 2. Uluslar arası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın ‘Alternatif Medya’ başlıklı oturumunda bilgi ve deneyimlerini paylaştı.

A-Infos Türkçe Haber Servisi Editörü ve İstanbul Indymedia Gönüllüsü Batur Özdinç, 2. Uluslar arası Homofobi Karşıtı Buluşma’nın ‘Alternatif Medya’ başlıklı oturumunda bilgi ve deneyimlerini paylaştı.

KAOS GL - 18/05/2007

Batur Özdinç

Bu sunuşta, alternatif medyanın internet ayağından iki farklı örneğe değinmeye çalışacağım. Bunlardan ilki, başlangıcından bu yana Türkçe editörlüğünü yapıyor olmam nedeniyle, hakkında çok daha fazla bilgi ve deneyim sahibi olduğum Ainfos anarşist haber servisi (http://www.ainfos.ca/tr); diğeri ise Indymedia olarak bilinen, Türkçe’de Bağımsız Basın Merkezi adıyla tanınan haber sitesi (http://istanbul.indymedia.org). Indymedia, aslında, medya alanında internet dışında da alternatifler sunmaya çalışıyor. Ancak, radyo, televizyon, basılı yayın gibi bu araçlar, henüz Indymedia internet sitesi kadar etkili ve sürekli olamadı.

İnternet, 1990lı yılların ortalarından itibaren Türkiye’ye de girmeye başlamıştı. Üniversitedeki ilk yıllarımda internet tanışan şanslı azınlıktan birisi olduğumu anımsıyorum. On yıl gibi kısa bir süre içinde internet tüm dünyada inanılmaz bir hızla yaygınlaştı. Bu anlamda, bütün olumsuzları bir yana, hızlı ve kolay erişilebilir bir haberleşme aracı/alanı olarak gelişimini sürdürdü. Kişisel görüşüm şu ki, internet bir yanıyla farklılıkların da kökleşmesinin temel araçlarından birisi oldu. Tam da, tek söylemin olmadığı/olamayacağı iddia edilen post-modern dönemin etkili bir öznesi oluverdi. Gerçi, aslında, bence evrensel söylemler halen geçerliliğini korumakta. Ancak internet şu ya da bu şekilde, benzeri düşünce, duygu, eğilim ve arayıştaki insanların birbirini bulmasını kolaylaştırdı. Bu da, ister istemez farklılıkların vurgulanmasını, düşünsel ayrışmaların/zıtlaşmaların kökleşmesini beraberinde getirdi. İşte bütün bu internet keşmekeşi içerisinde, anarşistler de birbirlerini bulmakta gecikmediler. Esasen, bana kalırsa, internet tam da anarşistlerin, (bu terimi, hiyerarşi ve otorite karşıtları için kullanıyorum) arayıp da bulamadığı yatay bir özgürlük alanı da sunuyordu. Kuşkusuz, baştan beri varlığını koruyan, ancak internetin yaygınlaşması sayesinde ister istemez etkisi azalan, denetim ve güvenlik mekanizmalarını göz ardı etmemek gerekir; ama yine de, interneti yatay bir özgürlük alanı olarak görebiliriz. Bugün, Çin devleti, İran devleti veya Türkiye Cumhuriyeti devleti hoşlanmadığı web-sitelerine erişimi ortadan kaldırsa bile, bunu aşmanın çok basit yolları bulunuyor. Yatay bir özgürlük alanından kastettiğim şey, internet erişiminin kısıtlanmasının zorluğunun ötesinde, internet üzerindeki tüm web sayfalarının birbiriyle eş-düzeyde olması ve şu ya da bu şekilde erişim açısından bir farklılığının bulunmamasıdır. Elbette, internette para karşılığında erişilebilen siteler de bulunuyor; ancak bilgilerin büyük bir bölümüne halen ücretsiz erişmek mümkün. Oturduğunuz kentte, kasabada, köyde, istediğiniz gazeteyi, dergiyi, kitabı, broşürü bulmanız çok zordur. Hiçbir kütüphanede internette olduğu kadar kitap, dergi, makale vb. bilgiye rastlayamazsınız. İşte internet, bu anlamda büyük bir özgürlük alanı sunuyor.

Bu uzun girişi, internetin önemini bir kere daha anımsatmak için yaptım. Sunuşun geri kalan bölümünde, internete ilişkin bu kadar laf kalabalığı yapmayacağım. Ancak, bu konuda şunu da söylemeden geçmek istemem; internet bütün bu özgürlük alanının yanı sıra, yüz yüze ilişkileri yok ettiğinden, tüm bilgiyi -kitaplardan, gazetelerden, dergilerden bağımsız olarak- tekeline aldığından ve orada yansıtılanla sınırlı kıldığından, farklı bir dünya algısına da yol açıyor. Bu dünya algısı, az önce sözünü ettiğim ‘post-modern dünya’nın farklılıklarının ötesinde, gizliden gizliye bir tüketimi, bir tür tek-tipleşmeyi de beraberinde getiriyor. İnternetin, ABD kökenli, hatta daha da kötüsü ABD donanması, yani ordu kökenli bir haberleşme biçimi olarak ortaya çıktığını bilenleriniz vardır. Bu yönüyle, bu kof post-modernizm ve farklılıklar söyleminin, sanal-gerçekliğinin altında, bir tür modernizmin yattığını da söyleyebiliriz. İnternet, temelde İngilizce olmak üzere, tek bir dünya diline ve tek bir kodlamaya doğru gidiştir. Yüzyıldan fazla zaman önce Esperanto dili yaratılarak ulaşılmak istenilen ‘ütopya’, internet sayesinde İngilizce üzerinden sağlanmış gibi görünüyor. Bunu söylerken tek bir dili savunduğumun anlaşılmasını istemem. Zaten, şimdi anlatacağım Ainfos’un öyküsü de, buna karşı bir tür meydan okuma olarak görülebilir.

Ainfos

Ainfos düşüncesi, 1990 yılında Alman anarşistlerinin diğer kent ve ülkelerdeki anarşistlerle bilgi alışverişinde bulunma çabaları üzerinden ortaya çıktı. Özellikle, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki anarşistler arasındaki karşılıklı bilgi alışverişi ile bu bilgilerin bültenler halinde, her ülkenin/kentin kendi dilinde basılarak dolaşıma sunulması şeklinde başlayan bu süreç, Eylül 1995’te internete taşındı ve ‘anarşistlerce hazırlanan, anarşistlere yönelik, anarşistlerle ilgili çok-dilli haber servisi’ olarak tanımlanan Ainfos internet sitesi ve email listeleri ortaya çıktı. Az önce bahsettiğim meydan okumaya dönecek olursak, bunun temelinde, Ainfos’u ‘çok-dillilik’ olgusu yatmaktadır. Herhangi bir anarşist/anti-otoriter grubun yaptığı eylem, etkinlik haberi veya herhangi bir yazı, makale, diğer dillere çevrilerek, anarşist hareketlerin birbirinden haberdar olması sağlanmış oluyor. Öyle ki, Türkiye’den bakınca, -mesela, Kanada’daki bir kitapevinde sendikal mücadele konusunda bir sunuş yapılacak olması gibi- gereksiz görülebilen bir haberin bile, oradaki harekete dair bir fikir vermesi açısından bizim dilimize çevrilmesi kendi içinde bir anlam ve önem taşıyor. Tam tersi de söz konusu olabiliyor; örneğin, Eskişehir’de 1 Mayıs’ta yürüyen anarşistlerin pankartlarının alana alınmaması, önemsiz bir haber olarak görülüp diğer dillere çevrilmemezlik yapılmıyor. Her dilin editörünün, zamanına ve tercihlerine bağlı olarak haberlerin bazıları diğer dillere çevrilmeye çalışılıyor. Bu anlamda, Ainfos’un, hem Türkçe konuşan anarşistlerin oluşturduğu hareketin diğer dillerde, diğer topraklarda bilinmesi açısından, hem de diğer topraklardaki, diğer dillerdeki anarşist hareketlerin Türkçe konuşan anarşistler tarafından tanınması açısından önemli bir işleve sahip olduğu söylenebilir. Ainfos Türkçe servisi, 2000 yılından bu yana, 2500’ün üzerinde haber yayımladı ve bunların önemli bir kısmı da, bu toprakların dışından aktarılan -çoğu çevirilerden oluşan- haberlerdi. Ainfos’tan alınan/alıntılanan pek çok haber, makale, duyuru ve benzeri şey, çeşitli web sitelerinde, dergilerde, kitaplarda yayımlandı. Öte yandan, Ainfos Türkçe’den (özellikle) İngilizce’ye çevrilen çok sayıda haber de, diğer dillerdeki çeşitli yayınlarda yer buldu ve bu topraklardaki anarşist/anti-otoriter/özgürlükçü hareketlerin dünya çapında bilinmesi açısından önemli katkılar sundu.

Yayın ilkelerine bakıldığında, Ainfos’un ‘klasik’ veya kimilerince ‘ortodoks’ olarak nitelendirilen anarşist bir bakış açısına, ‘görüş’e sahip olduğu görülüyor. Bu görüş, 2000li yolların başında netleşen bir tartışma süreci sonrasında ortaya çıktı ve daha çok sınıf mücadelesini temel alan anarşistlerin oluşturduğu bir kolektif üzerinde duruyor. Bu bağımsız uluslararası kolektif, Ainfos’u, internet üzerinden, çeşitli kuralları olan bir tür doğrudan demokrasiyle, bir email listesi aracılığıyla yönlendiriyor. Tüm haberler, ilgili dilin editörü tarafından, listeye gönderilen materyaller arasından onaylanıyor veya başka kaynaklardan derlenerek gönderiliyor. Ancak bunu yaparken, belirli ‘ilkeler’ bulunuyor ve editörler olarak ister istemez bu ilkelere göre seçici davranıyoruz. İlkelere aykırı bir haber gönderildiğinde söz konusu editör sorumlu tutuluyor ve bu durumu kolektife gerekçeleriyle açıklaması bekleniyor. Bu anlamda, Ainfos’un yayın kapsamı çok sınırlı değil, ancak çok geniş de değil. Ainfos’un görüşü adlı belgeden alıntılamak gerekirse: ‘Özgür bir toplum mücadelesi yararına, geniş bir yelpazeye yayılan konularda, farklı dillerde, haber ve makaleler yayınlıyoruz. Bunlar arasında işyerlerindeki mücadele, çevreci ve anti-emperyalist mücadeleyle birlikte ırkçılığa, cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı savaşım da bulunmaktadır.’.... Ainfos, ‘yerli insanların yerleşimcilere, işgallere, marjinalleşmeye karşı verdiği koloniyalizm karşıtı savaşımlara dair haberleri dağıttığı gibi, milliyetçilik karşıtı ve bölgesel ayrımcılık karşıtı mücadelelere ilişkin haberlere de yer verir’. Bunun yanı sıra, (örneğin) Türkiye özelinde, anti-militarizm ve vicdani ret konularında haberlere de yer veriyoruz, çünkü bu hareketin içerisinde anti-otoriter düşünce ve pratiklerin belirleyici etkisi sezilebiliyor. Benzer şekilde, herhangi bir öncü partinin/grubun tekelinde olmayan, kapitalizm karşıtı, anti-otoriter/özgürlükçü hareketlere de yer veriyoruz; Kaos GL de bunlardan birisidir.

Ainfos konusunu, birkaç ek bilgi sunarak bitirmek istiyorum. Ainfos uzun süre Kanada merkezli Tao sunucusu üzerinden yayın yaptıktan sonra, son 3-4 yıldır Hollanda’dan yayınlarını sürdürüyor. Ancak herhangi bir merkezi bulunmuyor; Hollanda’nın yanı sıra, İtalya, İsrail, Portekiz, İspanya, Fransa, Türkiye gibi ülkelerde farklı dillerden editörler bulunuyor. Örneğin, İngilizce editörü İsrail’de yaşayan bir İsrailli, İtalyanca editörü ise İtalya’da yaşayan bir İrlandalı… Editör olarak katkı sunanların asgari düzeyde İngilizce bilgisine sahip olması gerekiyor. İstatistiksel bir bilgi ileterek kapatalım: Ainfos Türkçe email listesinin halen 400’e yakın üyesi var. Bu rakamla İngilizce, İspanyolca, Fransızca’nın ardından geliyoruz; Almanca, İtalyanca, Portekizce ve Felemenkçe’nin ise önünde yer alıyoruz.

Indymedia

Hemen herkes medyanın belirli tekellerin elinde olduğunun farkındadır; bu durum aslında internet için de geçerlidir. İnsanlar ağırlıklı olarak daha fazla reklâmı yapılan şeylerden haberdar olmaktalar. Dolayısıyla, internet üzerinde de boyalı basın veya anaakım olarak adlandırdığımız medyanın hâkimiyeti sürüyor. Ancak önceden değindiğim nedenlere bağlı olarak, internetin sağladığı özgürlük alanı sayesinde, ekonomik güce dayanan medyanın bu egemenliğini kırmak değilse bile, sarsmak mümkün olabilir. ‘Kendi medyanı yarat’ sloganıyla ifade edilen yaklaşım, internet sayesinde gerçeklik bulabiliyor. ‘Independent’ ‘bağımsız’ sözcüğü ile ‘medya’ sözcüklerinin birleşiminden oluşan Indymedia, işte bu düşünceyle doğdu.

‘Independent’, bağımsız olma durumu, sermayeden bağımsız bir yayıncılık anlayışını içeriyor. Kesinlikle reklâm alınmıyor ve sponsor bulunmuyor. Indymedia, İngilizce’de anti-commercial olarak geçen, Türkçesiyle ‘ticari-kaygı taşımayan’ yayıncılık anlayışına sahip bulunuyor. Bu yaklaşım, Indymedia’nın anti-kapitalist yönünü de pekiştiriyor. Önemli bir başka noktanın da, Indymedia’nın herhangi bir siyasal grubun, partinin veya örgütün tekelinde bulunmaması olduğunu söylemeliyiz. Indymedia’da herhangi bir hiyerarşik yapılanma da yok. Öte yandan, elbette, katılımcıların kendi siyasal görüşleri var; dünya çapındaki Indymedia gönüllüleri arasında, ağırlıklı olarak solcular, anarşistler, komünistler yer alıyor. Ancak Indymedia’yı diğerlerinden farklı kılan ‘açık yayıncılık’ ilkesine bağlı olarak, tek bir grubun tekeli zaten pek mümkün kılınmıyor. Buna göre, isteyen herkes kendi grubunun duyurusunu, eylem-etkinlik haberini yayımlayabiliyor. Gönderilen haberlere, resim, video veya sesli dokümanlar eklemesine de olanak tanınıyor. Bunun yanı sıra, Indymedia ‘toplumsal diyalogu’ canlandırmak adına, eklenen haberlerin altına yorum eklenebilmesine de fırsat veriyor. Indymedia bu açıdan kendi içinde farklı bir özgürlük alanı sunuyor.

Kuşkusuz, Indymedia’nın sunduğu ‘özgürlük alanı’nın bir bedeli de var. Şöyle ki; Indymedia’ya gönderilen haber ve yorumlar başlangıçta herhangi bir denetimden geçmiyor ve gönderildikten kısa süre sonra, ‘sağ-kolon’ olarak adlandırılan, ana sayfanın sağındaki yerini alıyor. Bununla birlikte, ‘ırk, din, dil, cinsiyet ayrımcılığı, homofobi içeren, ticari amaçlar taşıyan, iftira niteliğindeki, sitenin yayınını engellemeye çalışan’ vb. haber ve yorumlar siliniyor. Bedel derken, İstanbul Indymedia üzerinde karşılaştığımız çok ciddi bir sorundan söz etmek istiyorum. Eleştiri sınırlarını aşan hakaretler, küfürler içeren haber ve yorumlarla o kadar sık karşılaşmaktayız ki, zamanımızın büyük çoğunluğu bunları silmekle geçiyor. Gönüllü sayısı az olmasa da, bazen silinmesi gereken yorumlar o kadar birikiyor ki, yeterli vakit bulamıyoruz. Burada, Indymedia’ya bu kadar çok küfürlü haber ve yorum gönderilmesinin nedenini tartışacak değilim. Ancak, diğer ülkelerdeki Indymedia’larda bu anlamda büyük bir sorunla karşılaşmadığını belirtmek gerekiyor. Buna ilişkin olarak tek yapılabilecek şey, haber ve yorum gönderen kişilerden daha dikkatli davranmalarını, eleştiriyle hakaret ve küfür sınırına dikkat etmelerini rica etmek olabilir. Silinen haber ve yorumların bir kısmı, muhtemelen, faşistlerle polis ve istihbarat servisi elemanları tarafından gönderiliyor. Fakat gördüğümüz kadarıyla, bunların çoğunluğunu, ne yazık ki, çeşitli solcular ve muhalifler tarafından yollanan şeyler oluşturuyor.

20 civarında gönüllünün desteğiyle yürütmeye çalıştığımız İstanbul Indymedia, 2003 yılı başında kurulmuştu. Aslında Türkiye’ye daha önceden de girebilirdi, ancak bir şekilde gelişen olumsuzluklar sonucu süre bir miktar uzadı. 2001 yılında İstanbul merkezli siyasi bir grup Indymedia’ya talip olmuştu. Tek bir politik görüşü, hatta tek bir grubun görüşünü yansıtacakları için, buna pek sıcak bakılmayınca, linkleriyle birlikte Indymedia’nın neredeyse tıpkısı olan kendi sitelerini kurdular: otonomedya. Neyse ki, bu site çok geçmeden kapandı ve o tek sesli, tek biçimli yaklaşım galip gel(e)medi. Indymedia ilkeleri açısından ‘sağlıklı’ İstanbul Indymedia sitesinin oluşturulması, bu nedenle birkaç yıl gecikmeli gerçekleşti.

Indymedia’nın İstanbul sitesinde değindikten sonra, biraz da, dünya çapındaki Indymedia’dan bahsedelim. Sol bakış açısına sahip gazetecilerden oluşan bu bağımsız siteler zinciri, 1999 Kasım ayında, Seattle’da gerçekleştirilen DTÖ toplantısına karşı protestolar sırasında kurulmuştu. Bu açıdan Indymedia, neo-liberalizm olarak da tanımlanan, kapitalizmin küreselleşmesine karşı muhalefet hareketinin bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Şu anda, 6 kıtada, 150’den fazla Indymedia sitesi bulunuyor. Bunların çoğu kentlerinin ismiyle, bazıları da ülke (örneğin, Deutschland/Almanya) veya bölgelerinin (örneğin, Chiapas) isimleriyle anılıyorlar.

Küresel kapitalizm karşıtı hareketin bir parçası olarak Indymedia, dünya genelinde çeşitli yasal sorunlarla boğuşmak zorunda kaldı. Özellikle ABD, İngiltere ve İtalya’daki sunuculara farklı nedenlerle birkaç kez el konuldu. Cenova, Evian gibi yerlerdeki küreselleşme karşıtı gösteriler sırasında Indymedia gazetecileri saldırılara uğradılar. Ekvador ve Meksika’da ise iki Indymedia üyesi katledildi. Ekvator Indymedia’nın kurucularından Lenin Cali Najera 2004 yılında suikaste kurban giderken, New York Indymedia gönüllüsü Btrad Will, geçtiğimiz yıl Meksika’nın Oaxaca kentindeki gösterileri izlerken polis tarafından vurularak öldürülmüştü.

Sunuşu bitirirken, homofobi ve cinsiyetçilik karşıtlığının, (Ainfos’un olduğu gibi) Indymedia’nın da temel ilkeleri arasında olduğunu belirtmem gerekir. Ana sayfaya haber girme konusunda oldukça tembel olduğumuzu itiraf ederken, Indymedia ana sayfasına, aralarında Kaos GL’nin bir önceki homofobi-karşıtı buluşması ve travestilerle transeksüellere yönelik baskılar da olmak üzere, çeşitli LGBTT haberleri yaptığımızı anımsıyorum. Son olarak, belki de Türkiye toplumunun genel özelliğini yansıtan bir olgu şeklinde, Türkçe konuşan muhalifler arasında da yoğun bir homofobi ve eşcinsellik karşıtlığı bulunduğundan bahsetme gereği duyuyorum. Bu durumu, ‘sağ kolon’a yoğun biçimde eklenen cinsiyetçi ve homofobik haberlerle yorumlardan görebiliyoruz; kuşkusuz, bu tür eklemeler fark edildiği anda siliniyor.





Etiketler: medya
İstihdam