11/01/2013 | Yazar: Kaos GL

Özgürlükçü Anayasa Platformu eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa talebini tekrar ederek başkanlık sisteminde ısrar edilmesinin ülkeyi çatışma ve kutuplaşmaya sürükleyeceği uyarısı yaptı.

Özgürlükçü Anayasa Platformu eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa talebini tekrar ederek başkanlık sisteminde ısrar edilmesinin ülkeyi çatışma ve kutuplaşmaya sürükleyeceği uyarısı yaptı.
 
Özgürlükçü Anayasa Platformu’nun yaptığı açıklamanın tam metnini yayınlıyoruz:
 
BAŞKANLIK SİSTEMİNE DEĞİL; EŞİTLİKÇİ, ÖZGÜRLÜKÇÜ VE DEMOKRATİK ANAYASAYA İHTİYACIMIZ VAR 
 
TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmaları, iktidar partisinin başkanlık sistemini dayatmasıyla vahim bir darbe almıştır. Uzlaşma ile demokratik bir anayasanın hazırlanması hem çağdaş bir hukuk devleti olabilmek için hem de Kürt sorununun demokratik biçimde çözülebilmesi için gereklidir. 
 
Yapılması otuz yıldır sabırsızlıkla beklenen yeni anayasa, ancak demokrasinin evrensel ilkelerine uygun olacaksa, yani eşit hak ve özgürlükleri tanıyıp koruyacak, fren ve denge mekanizmalarını siyasi otoriteyi sınırlandırmak amacıyla titizlikle kuracak ve kuvvetler ayrılığını kurumsallaştıracaksa, yeni ve ancak o zaman 1980 rejiminden kopuş anayasası olacaktır. Yoksa yalnızca siviller tarafından yapılmış olması bir anayasaya doğrudan ne demokratiklik ne de sivillik kazandırır.
 
Yeni anayasa sürecine toplumun farklı kesimlerine yönelen ve evrensel hukuk ölçütleriyle bağdaşmayan siyasi davalar damgasını vurmuştur. Roboski/Uludere katliamının faillerinin titizlikle korunması, Hrant Dink’i adeta ölüme mahkûm eden adli sürece onay vermiş yargıçlardan birinin temel hak ve özgürlüklerin korunması için planlanmış başdenetçilik makamına seçilmesi gibi onlarca uç örnek yaşanmıştır. Eğitimin, özgür seçimi esas alan evrensel ölçütler yok sayılarak, her geçen gün daha da dinileştirilmesi; yasakçı zihniyetin televizyon dizileri, filmler ve hatta çizgi filmlere, internet kullanımına, klasik dünya edebiyatına  kadar sirayet ettirilmesi; kimin, ne zaman, hangi yöntemle ve kaç çocuk doğuracağından, ne yediğine, nasıl yaşadığına kadar bireysel yaşamın her alanına müdahale edilmesi çabaları yoğunlaşmıştır. Kâh yüzde onluk seçim barajıyla, kâh imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalarda yeralan temel haklara riayet etmemesiyle, kâh KCK davalarıyla Kürt halkının siyasi temsiliyetini ve demokratik siyasi faaliyetlerini engellemeye çalışan bir rejimin, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmaya kalkıştığına da tanık olunmuştur. Tüm bunlar, iktidar partisinin yapılacak anayasadan beklentileri hakkındaki kuşkuları artırmaktadır.
 
Başkanlık sistemi konusundaki ısrar, bu ortamda daha da vahim bir anlam kazanmaktadır. 12 Eylül 1980 darbesinin yarattığı anayasa yapısı içinde zaten fren ve denge mekanizmalarının bulunmadığı güçlü bir yürütme sorunu vardır. Başkanlık sistemi, başlangıçta, parlamenter sistemin kuvvetler ayrılığını yeterince sağlamadığı; fren ve denge oluşturmadığı bahanesiyle toplumun gündemine taşınmışken; bugün önerilen modelde, başkana -geçmişte iktidar partisi sözcüleri tarafından Güney Amerika’nın “başkancı” rejimlerine özgü olduğu ve diktatörlüğe yol açacağı gerekçesiyle eleştirilen- yasama organını feshetme ve ülkeyi başkanlık kararnameleriyle yönetme gibi yetkilerin tanınması ve tamamen başkanın güdümünde bir yasama organı yaratma çabası dikkat çekicidir.
 
Anlaşılıyor ki bu tasarı, kuvvetler ayrılığı “sorununa”  çare bulma çabasının ürünüdür. Halihazırda kuvvetler ayrılığı ilkesi kâğıt üzerinde korunmaktayken bile, demokrasi kılıfı içine sokulmaya çalışılan çeşitli argümanlarla başlatılan cadı avlarıyla, her gün daha geniş kesimlerin hayatı sekteye uğratılmakta, topluma hiçbir muhalefet hakkı ya da mecrası bırakılmamaktadır.
Bu durum, başkanlık sistemi altında Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediğinin de göstergesidir.  Unutulmamalıdır ki, dünya tarihinin tanık olduğu otoriterlikle başlayıp totaliterleşmiş bütün rejim örnekleri, “kuvvetler ayrılığı sorunundan” kurtulmuş rejimlerdir.
 
Israrla ve önemle vurgulamak isteriz ki, Türkiye’nin birikmiş sorunlarının çözümü, bir an önce, tüm tarafların eşit bir biçimde katılacağı özgür bir tartışma ortamı yaratılarak; eşitlikçi, özgürlükçü, cinsiyet eşitliğine ve kadınların eşit temsiline dayalı, ayrımcılığın her türüne karşı duran, her anlamda çoğulcu bir yaşamı mümkün kılan ve demokratik bir yönetime geçişi sağlayacak yeni bir anayasa yapımından geçmektedir. Başkanlık sisteminde ısrar, demokratik uzlaşma zeminini ortadan kaldıracak ve ülkeyi çatışma ve kutuplaşmaya  sürükleyecektir. Oysa toplumun yeni anayasadan beklentisi, uzlaşma, barış ve demokrasinin tesis edilmesidir.
 
Toplumun her kesiminin kendilerini her açıdan eşit hissedecekleri, Kürt sorununun barışçıl çözümüne de imkân sağlayacak demokratik, özgürlükçü bir anayasa taslağı hazırlamaları konusunda tüm siyasi partileri göreve çağırıyoruz.

Etiketler: insan hakları, sivil anayasa
İstihdam