27/10/2014 | Yazar: Kaos GL
SFK, ortaöğretimde başörtüsü serbestisine ve giderek artan muhafazakârlaşmaya tepki gösterdi. Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi ise SFK’nin açıklamasını eleştirdi.
SFK, ortaöğretimde başörtüsü serbestisine ve giderek artan muhafazakârlaşmaya, “Kız çocuklarının bedeni sizin ideolojik savaş alanınız değildir” diyerek tepki gösterdi. Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi ise SFK’nin açıklamasını eleştirdi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortaöğretimde başörtüsü serbestisinin önünü açan düzenlemesine tepkiler ve konuya ilişkin tartışmalar sürüyor. Eşitlik İzleme Kadın Grubu, Türk Tabipleri Birliği ve Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Derneği’nin ardından, Sosyalist Feminist Kolektif (SFK) de uygulamayı eleştirdi.
SFK konuya ilişkin yazılı bir açıklama yayınlayarak, “Kız çocuklarının bedeni sizin ideolojik savaş alanınız değildir” dedi. AKP’nin dinî muhafazakâr bir anlayışla toplumu şekillendirdiğini hatırlatan SFK’ya göre bu uygulama cinsiyetçi ve ayrımcı.
SFK, kız çocuklarının “küçük kadınlara” dönüştürüldüğünü vurguladığı açıklamada şunları kaydetti:
“Kadın bedeni çocuk yaştan itibaren cinsel tahrik nesnesi olarak kodlanırken, kadının cinselliğin denetlenmesi ve kız çocuklarının bedenleri üzerindeki baskı ve kontrolün artmasıyla geleceğin istenen itaatkâr ‘iffetli’ kadınlarının oluşturulması hedefleniyor.”
Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi ise, SFK’nin bu açıklamasının ardından bir metin kaleme aldı. “Bedenimiz ‘kimsenin’ ideolojik savaş alanı değildir” diyen İnisiyatif, “giyim tercihi” için kimseye yaş sınırı koyulmaması gerektiğini öne sürdü.
SFK’nin açıklamasının tamamı şöyle:
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle birlikte siyasi otoritesini pekiştiren AKP, “Yeni Türkiye” söylemi çerçevesinde özellikle eğitim sistemindeki düzenlemelerde açıkça görüldüğü gibi yeni muhafazakâr bir anlayıştan dini muhafazakâr bir anlayışa evriliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, öğrencilerin kılık ve kıyafetine dair yönetmelikte yaptığı değişiklik sadece imam-hatip ortaokulu ve liselerinde tüm derslerde, diğer okullarda ise seçmeli Kur’an-ı Kerim dersinde kız öğrencilerin başlarını örterek derse girmelerinin serbest bırakılmasıyla sınırlı kalmadı. Ortaokuldan yani 5. sınıftan itibaren öğrenciler başlarını kapatabiliyor. Eğitimdeki imam hatipleşmeyle birlikte sayıları artan seçmeli din dersleri ve başörtüsünün 9 yaşında kız çocuklarına kadar indirilmesi, AKP’nin kadınlara yönelik en son saldırısı. Başbakanın “dindar bir nesil yetiştirme” hedefine uygun olarak düz lise seçeneğinin kaldırılması ve okulların imam-hatiplere dönüştürülmesi, okullarda mescit açılmasının zorunlu olması vb. uygulamalarla, başta Aleviler olmak üzere Sünni inanca sahip olmayanlara ve inançsızlara Sünni İslamın dayatılmasıdır.
“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, yaradılıştan farklıyız ” diyerek kadın ve erkeğin toplumsal rollerini yaratılıştan gelen farklara dayandıran dinci - muhafazakâr AKP’liler bulundukları siyasi mevkilerde kadınların giyim kuşamı, hal ve hareketleriyle ilgili sürekli görüş belirtiyorlar. Kamusal alanda dini referanslarla kız çocuklarına başörtüsü serbestliği getirmek, erkek cinselliğini engellenemez ve saldırgan olarak varsaymak, kız çocukların bedenini ise tahrik nesnesi olarak belirlemektir. Hükümet, imam-hatiplerle kız ve erkek öğrencilerin okullarının ayrıştırılmasına yöneldiği gibi, kamusal alanda da kadın / erkek ayrıştırılmasının önünü açacak köklü bir değişime gitmektedir. Milli Eğitim’deki bu değişiklik itaatkâr kadın kimliğinin ideolojik olarak inşa edilmesi sürecinin önemli bir ayağıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, öğrencilerin kılık ve kıyafetine dair yönetmelikte yaptığı değişiklik sadece imam-hatip ortaokulu ve liselerinde tüm derslerde, diğer okullarda ise seçmeli Kur’an-ı Kerim dersinde kız öğrencilerin başlarını örterek derse girmelerinin serbest bırakılmasıyla sınırlı kalmadı. Ortaokuldan yani 5. sınıftan itibaren öğrenciler başlarını kapatabiliyor. Eğitimdeki imam hatipleşmeyle birlikte sayıları artan seçmeli din dersleri ve başörtüsünün 9 yaşında kız çocuklarına kadar indirilmesi, AKP’nin kadınlara yönelik en son saldırısı. Başbakanın “dindar bir nesil yetiştirme” hedefine uygun olarak düz lise seçeneğinin kaldırılması ve okulların imam-hatiplere dönüştürülmesi, okullarda mescit açılmasının zorunlu olması vb. uygulamalarla, başta Aleviler olmak üzere Sünni inanca sahip olmayanlara ve inançsızlara Sünni İslamın dayatılmasıdır.
“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, yaradılıştan farklıyız ” diyerek kadın ve erkeğin toplumsal rollerini yaratılıştan gelen farklara dayandıran dinci - muhafazakâr AKP’liler bulundukları siyasi mevkilerde kadınların giyim kuşamı, hal ve hareketleriyle ilgili sürekli görüş belirtiyorlar. Kamusal alanda dini referanslarla kız çocuklarına başörtüsü serbestliği getirmek, erkek cinselliğini engellenemez ve saldırgan olarak varsaymak, kız çocukların bedenini ise tahrik nesnesi olarak belirlemektir. Hükümet, imam-hatiplerle kız ve erkek öğrencilerin okullarının ayrıştırılmasına yöneldiği gibi, kamusal alanda da kadın / erkek ayrıştırılmasının önünü açacak köklü bir değişime gitmektedir. Milli Eğitim’deki bu değişiklik itaatkâr kadın kimliğinin ideolojik olarak inşa edilmesi sürecinin önemli bir ayağıdır.
Kız çocuklarına yönelik ayrımcılık ve cinsiyetçilik
Kız çocuklarının başının 9 yaşında örtülmesi, “ebeveynlerin çocuklarını istedikleri gibi yetiştirme hakları vardır”, “özel alan, aile kararı” ve hele hele “açılan bir özgürlük alanı” denilerek meşrulaştırılamaz; iktidarın söylemleriyle birlikte ele alındığında bu uygulamalar kız çocuklarına yönelik ayrımcılık ve cinsiyetçiliktir.
Kız çocuklarının başının 9 yaşında örtülmesi, “ebeveynlerin çocuklarını istedikleri gibi yetiştirme hakları vardır”, “özel alan, aile kararı” ve hele hele “açılan bir özgürlük alanı” denilerek meşrulaştırılamaz; iktidarın söylemleriyle birlikte ele alındığında bu uygulamalar kız çocuklarına yönelik ayrımcılık ve cinsiyetçiliktir.
8 yılık zorunlu eğitimin kaldırılmasıyla kız çocuklarının okullaşma oranının yüzde 27’ye düştüğü, ortaokula kayıt yaptıran kız çocuklarının sayısının ise yüzde 6 oranında azaldığı biliniyor. Ortaokula devam eden 181.851 kız öğrenciyi liselere kaydettirmeyerek eğitim gibi temel haklarından mahrum bırakan ebeveynlerden bu çocukları koruyacak hiçbir mekanizma yok; çocuklar ebeveynlerin insafına terkedilmiş durumda. Erkeklerin tahakkümleri altında özellikle kız çocukları aile içinde cinsel istismara maruz kalıyor, küçük yaşta evlendiriliyor.
9 yaşındaki bir kız çocuğundan, koşması oynaması yerine başını örtmesi, hal ve hareketlerini sınırlaması yetişkin bir kadın gibi davranması bekleniyor. Çünkü bu zihniyet kız çocuklarını âdet gördükleri andan itibaren “kadın” olarak görüyor. Patriyarkal baskı ve denetimi bizzat kendi deneyimleyen kızların erkek öğrencilere göre daha insiyatifsiz olması ise kaçınılmaz.
Örtülü-örtüsüz bütün kadınlar için dönüşü olmayan bir yola gidiş
Kadın bedeni çocuk yaştan itibaren cinsel tahrik nesnesi olarak kodlanırken, kadının cinselliğin denetlenmesi ve kız çocuklarının bedenleri üzerindeki baskı ve kontrolün artmasıyla geleceğin istenen itaatkâr “iffetli” kadınlarının oluşturulması hedefleniyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Kadın iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak ”diyordu. İşte eğitimdeki dönüşümlerle “itaatkâr, iffetli, dindar” kadın nesli ilkokul sıralarından başlayarak inşa edilecek! İslamcı toplum tahayyülü esas olarak patriyarkanın kadınların kimlikleri ve bedenleri üzerindekurduğu baskı ile tesis edilecek. Mevcut iktidar zaten uzun zamandır dini referanslarla ve kürtajın sınırlandırılması, üç çocuk dayatması gibi kadınlar üzerindeki patriyarkal baskıyı güçlendirecek uygulamalarıyla kadınların özgürleşme taleplerini bastırmaya çalışıyordu
Düşünce, inanç ifade etme özgürlüğüne yönelik engellemelere olduğu gibi başörtüsü hakkına ilişkin de bütün yasaklara karşıyız. Ancak 9-10 yaşlarındaki kız çocuklarının henüz kendi bedenlerini keşfetmedikleri bir yaşta, devletin izniyle ailelerin kız çocuklarını örtmelerinin, kız çocukların özgür iradesiyle yakından uzaktan bir ilişkisi yoktur. Bu durum örtülü-örtüsüz bütün kadınlar için dönüşü olmayan bir yola gidiştir.
AKP için dini inanç, tanrıyla kul arasında bir mesele olmanın ötesinde özel ve kamusal alanı dini esaslara göre düzenlemeyi içeren bir anlayış olarak kadınların özgürleşmesinin önünde ciddi bir tehlike olarak duruyor!
Kadın bedeni çocuk yaştan itibaren cinsel tahrik nesnesi olarak kodlanırken, kadının cinselliğin denetlenmesi ve kız çocuklarının bedenleri üzerindeki baskı ve kontrolün artmasıyla geleceğin istenen itaatkâr “iffetli” kadınlarının oluşturulması hedefleniyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Kadın iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak ”diyordu. İşte eğitimdeki dönüşümlerle “itaatkâr, iffetli, dindar” kadın nesli ilkokul sıralarından başlayarak inşa edilecek! İslamcı toplum tahayyülü esas olarak patriyarkanın kadınların kimlikleri ve bedenleri üzerindekurduğu baskı ile tesis edilecek. Mevcut iktidar zaten uzun zamandır dini referanslarla ve kürtajın sınırlandırılması, üç çocuk dayatması gibi kadınlar üzerindeki patriyarkal baskıyı güçlendirecek uygulamalarıyla kadınların özgürleşme taleplerini bastırmaya çalışıyordu
Düşünce, inanç ifade etme özgürlüğüne yönelik engellemelere olduğu gibi başörtüsü hakkına ilişkin de bütün yasaklara karşıyız. Ancak 9-10 yaşlarındaki kız çocuklarının henüz kendi bedenlerini keşfetmedikleri bir yaşta, devletin izniyle ailelerin kız çocuklarını örtmelerinin, kız çocukların özgür iradesiyle yakından uzaktan bir ilişkisi yoktur. Bu durum örtülü-örtüsüz bütün kadınlar için dönüşü olmayan bir yola gidiştir.
AKP için dini inanç, tanrıyla kul arasında bir mesele olmanın ötesinde özel ve kamusal alanı dini esaslara göre düzenlemeyi içeren bir anlayış olarak kadınların özgürleşmesinin önünde ciddi bir tehlike olarak duruyor!
İtiraz ediyoruz!
Biz kadınlar AKP iktidarının yalanlarını, kadın düşmanı politikalarını biliyoruz! Kız çocuklarını küçük kadınlara çevirmek isteğinizin nasıl bir manipülasyon olduğunun farkındayız.
Biz kadınlar AKP iktidarının yalanlarını, kadın düşmanı politikalarını biliyoruz! Kız çocuklarını küçük kadınlara çevirmek isteğinizin nasıl bir manipülasyon olduğunun farkındayız.
Yıllarca “örtünme” kadın bedeni üzerinden ideolojik bir savaş alanı olarak siyasetin gündeminde yer aldı. Şimdi de kız çocukların bedeni, siyasetin ideolojik savaş alanı haline getiriliyor. “Özgürlük” olarak sunduğunuz örtünme iznine, 9 yaşındaki kız çocukların babalarına “baş kapatma” hakkı verdiği için esastan itiraz ediyoruz!
Bedensel ve zihinsel gelişimini henüz tamamlamamış olan (kız ve oğlan fark etmez)herkes çocuktur! “Dindar nesiller yetiştirmek” adına henüz muhakeme gücü olgunlaşmamış çocukların inanç eğitimiyle uğraşmak devletin işi değildir. Din eğitiminden elinizi çekin!
Sadece çocukların birlikte büyüme özgürlüklerini ellerinden almakla kalmayıp, cinsiyetçiliği ve ayrımcılığı eğitimde meşrulaştırıyorsunuz.
Kız çocuklarının bedeni sizin ideolojik savaş alanınız değildir! “Başörtüsü özgürlüğü” denilerek kız çocuklarına yönelik cinsiyetçilik ve ayrımcılık ailelerin keyfi uygulamalarına da bırakılamaz!
Kız çocuklarının beden bütünlüğünü bozacak uygulamalardan derhal vazgeçin!
SFK’nin açıklamasının ardından Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi’nin yayınladığı açıklamanın tam metni ise şu şekilde:
Son dönemde orta öğretimde başörtüsü serbestliği gündemine dair gelişen tartışmaların geldiği nokta, bizleri bu metni kaleme almaya sevk etti.
Özellikle, kendini özgürlükçü olarak tanımlayan ve zaman zaman da üniversitelerde başörtüsü yasağı ile ilgili özgürlük taleplerinin yanında tavır almış olan kimi sol, feminist vs. çevrelerin, ortaöğretimde getirilen serbestlik noktasında sınıfta kaldıklarına şahit oluyoruz. 10 yaşında başını örten çocukların irade ve muhakeme yeteneklerinin yok sayılmasının yanısıra, bu yok sayma üzerinden yetişkin başörtülülere de had bildiriliyor. Hal böyleyken, başörtüsü serbestliğine karşı yaygın olarak kullanılan argümanlara bir cevap verme ihtiyacı hissettik.
Müslümanlar homojen midir?
Öncelikle, başörtüsü serbestliğine yöneltilen eleştirilerin kültürel, sınıfsal vs. ayrımlar gözetilmeden, bütün Müslümanlar homojen bir kimliğe sahipmiş gibi şekillendirildiğini görüyoruz. Bütün Müslüman ailelerin baskıcı, bütün Müslüman aile kızlarının ise aileleri karşısında zayıf ve zavallı oldukları tahayyül ediliyor. Kızların kendi özgür iradeleri ile örtünme tercihi yapmış olabilecekleri göz ardı edilp, bunu muhakkak babanın zorlaması ile yaptığı şeklinde hüküm veriliyor.
Bizlere ise bu hayali Müslüman tiplemelerinin karşısına kendi gerçekliğimizi koymak düşüyor. Tecrübelerimizden biliyoruz ki, ortaöğretim çağında bir kişi pek ala kendi kararı ile örtünebilmektedir. Üstelik hür iradeleri ile bu tercihte bulunanlar zannedildiği gibi istisna değillerdir. Ne yazık ki bu kararı veren kız çocukları her gün okul kapısında devleti karşılarında bulmakta ve kapının iki ayrı tafında iki ayrı kimliğe sahip olma travması yaşamaktadırlar.
Başörtüsü özgürlüğü kısıtlar mı?
Yasağı savunanların yaygın argümanlarından bir diğeri başörtüsü ile kız çocuklarının özgürlüğünün kısıtlandığıdır. Özgürlük meselesini böyle dar bir bakış açısı ile tartışmak makul değildir. Başörtüsü kadınların özgürleşmesi önünde bir engel olarak tanımlanamaz, aksine pek çoğumuz için özgürlük mücadelesi verilen bir alan olmuştur.
Kız çocuklarının başlarını örtmeleri ile özgürlüklerini kaybedeceği, oyunlarından kopartılacağı, kadınsılaşacağı, itaatkarlaşacağı gibi iddialar Müslümanları homojen bir grup olarak değerlendirme çabasının ürünüdür. Başörtülü çocuklar sokakta koşup oynayabildiği gibi ceberrut devlet ile mücadele edecek kadar isyankar da olabilmektedirler.
Yasak, baskıya çözüm müdür?
Biz başörtüsüne dair her türlü yasağa karşı olduğumuz gibi, elbette anne ve babaların çocuklarına belirli bir kıyafeti baskı ile giydirmesinin de karşısındayız. Bununla birlikte aile baskısının 20 yaşında dahi mevcut olabildiği herkesçe bilinirken, baskının yaş ile alakalandırılmasının yasağı savunmanın bahanesi olduğu da ortadadır.
Yasak, baskıya çözümü olamaz. Yasak devam ettiği durumda başörtülü kızların ya özel alanda örtülü olmaya devam edip, “kamusal alan”a girerken her gün kimlik değiştirme travması yaşayacakları ya da örtülü gidemedikleri için okuldan ayrılmak durumunda kalacakları açıktır. Dolayısıyla okulda başörtüsü serbestlğini savunmak, -ister kendi tercihiyle ister zorla örtünmüş olsun- tüm başörtülü kız çocukları için eğitim hakkını savunmaktır.
Nötr kıyafet mümkün müdür?
Buna ek olarak, başörtüsü bir tercih olarak nitelenirken başörtüsü dışında her türlü kılık kıyafet “nötr” olarak yansıtılmakta ve bu noktada çocuğun ya da ailenin iradesi sorgulanmamaktadır. Bir kız çocuğunun başörtüsü takma tercihi yapabilmek için 18 yaşını doldurmuş olmasını şart koşanlar farklı giyim tercihlerini, örneğin kot pantolon giymeyi, “normal” ve “sıradan” olan olarak görmekte ve bu giyim tercihi için kimseye yaş sınırı koymamaktadırlar.
Yine dindar Müslüman ailelerin çocuklarına kendi değerlerini aktarmaları “çocuğun ailenin insafına terk edilmesi” olarak görülürken, dindar olmayan ailelerin değer aktarımında bir sorun görülmemektedir. Kot pantolon giyen bir annenin kızının kot pantolon giymeye heves etmesi “normal” karşılanırken, örtülü bir annenin kızının örtünmeye heves etmesi “yanlış fikirler”in çocuklara aşılanması şeklinde değerlendirilmekte ve çocukları korumak için devlet göreve çağırılmaktadır.
Öyle ise sormak gerekir: Başörtüsü dışındaki kıyafet tercihleri ve devletin verdiği eğitim ne kadar nötr ve ideolojisizdir? Çocuklara kaç yaşlarından itibaren giyim tercihini kendi kararları ile yapma hakkı verilebilir? Eğer bu hakkı 18 yaşında elde edebileceklerse o yaşa kadar ne giyeceklerine kim karar verecektir? Eğer bu kararı aileleri verecekse, kendi yaşam tarzlarını çocuklarına dayatmış olmamak adına ne tür bir “nötr” kıyafet seçmelilerdir?
Kamusal alanda başörtüsünün yeri var mı?
Yasakçı argümanlar, dini pratiklerin kamusal alanda var olmaması gerektiği öne sürmektedir. İdeolojiler kamusal alanda görünür olabildiği gibi inaçlar ve inançlar doğrultusunda gelişen pratikler de Allah ve kul arasında kalmak zorunda değildir, kamusal alana taşınabilir. Asıl, devletle aynı pratiği uygulayarak, kamusal alanı yasaklarla donatmak ve belirli bir ideoloji çerçevesinde biçimlendirmek özgürlükleri kısıtlamak demektir.
Başörtülüler AKP’nin her yaptığının sorumlusu mu?
Tüm bu tartışmaların ekseninde, ortaöğetimde başörtüsü serbestliğinin AKP eliyle getirilmiş olması yatmaktadır. Uygulamayı eleştirenler, serbestliğin AKP’nin dindar nesil yetiştirme ajandası dahilinde getirilmesinden dolayı özünde baskıcı olduğunu öne sürmektedirler. AKP’nin tüm baskıcı ve kadın düşmanı uygulamaları bir sepete konularak başörtülü kadınların önüne sürülmekte ve elde ettikleri özgürlüğe karşılık bunların hesabını vermeleri istenmektedir.
Başka alanlardaki baskıcı tutumları başörtüsü özgürlüğünün önüne bir engel olarak sermek ve özgürlük alanlarını genişletmek yerine daraltmayı önermek özgürlükçülük olarak nitelenemez. Başörtüsü serbestliği; kılık kıyafet özgürlüğü ve temel eğitim hakkı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Kişinin siyasi aidiyetinin ya da hangi partinin hangi ajanda dahilinde bu temel hak ve özgürlüğü teslim ettiğinin bu hususta önemi yoktur.
Basitçe hatırlatmak gerekir ki, tüm başörtülü kadınlar AKP’li değillerdir! AKP’li olsun ya da olmasın başörtülü kadınlar, AKP’nin yasakçı uygulamalarının hesabını vermeye mecbur da değillerdir.
Bedenlerimiz ideolojik bir savaş alanı mı?
Bizler bedenlerimize dair tercihlerimizin ne devlet eliyle kısıtlanmasına, ne aile zoruyla şekillendirilmesine; temel hak ve özgürlüklerimizin ise ne siyasi rant malzemesi yapılmasına, ne de siyasi bir münakaşaya kurban edilmesine razı gelmeyeceğiz.
AKP ile olan hesaplaşmalarını başörtülüler üzerinden görmeye çalışanlar için ise son sözümüz şudur: Ne kız çocuklarının ne yetişkin kadınların bedeni AKP’ye karşı ideolojik bir savaş alanı değildir. Bedenimizden elinizi ve dilinizi çekin!
Etiketler: kadın