10/07/2006 | Yazar: Kaos GL

Beyaz ve bencil Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

‘Baldwin, Batı roman geleneğinin dışına çıkmak bir yana o geleneğin ve o geleneği yaratan zihniyetin karşısına dikilmiş. Sadece cinsel kimliği değil bütün hayatı paramparça olan David özelinde beyaz erkek ideolojisiyle biçimlenen toplumsal yapıya radikal bir eleştiri olarak okumak gerekir Giovanni'nin Odası'nı.’ A. Ömer Türkeş’in kaleminden.

KAOS GL

A. Ömer Türkeş

Bugün Amerikan 'siyah' edebiyatının, en büyük isimleri arasında gösterilen James Baldwin, 1924 yılında Harlem'de evlilik dışı bir çocuk olarak doğmuştu. Sekiz kardeşiyle birlikte yoksulluk içinde ve dinsel bir eğitim görerek büyüdü. Bir yandan okurken diğer yandan da çalışmak zorundaydı. Gazetelerde siyah ırkın güncel, kültürel ve politik meselelerine dair yazıları hayatını değiştirecekti Baldwin'in. Richard Wright'ın yardımıyla bir edebiyat bursu kazandığında yirmi bir yaşındaydı. Başarılı bir öğrenciydi. Bir başka bursla Avrupa'ya yollandı. Ne var ki savaş sonrasının Paris'inde, belki sanatçı bohemini bulacak ama gerek ülkesi ABD'nin gerek derisinin renginin gerekse de eşcinselliğinin burada da pek sevilmediğini kısa zamanda anlayacaktı.

Baldwin'in yazarlığında ABD'deki açık, Avrupa'daki üstü örtülü dışlanmaların etkisi vardır. Nitekim 1953'te yazdığı otobiyografik özelliler taşıyan ilk romanı Go Tell it on the Mountain (Git Onu Dağda Anlat) da ırk ve cinsiyet ayrımcılığı üzerine kurulu bir sistem içerisinde kurtuluş umudunun rastlantısallığına ve bireyselliğine vurgu yapacaktır.

İki adam, bir oda

İkinci romanı Giovanni'nin Odası'nı 1957'de tamamladı. Yazarlık tavrı netleşmişti artık. Konu olarak yaşamın acımasız gerçeklerini, bu gerçeklerin çarklarında öğütülen insanları ve bütün bunların nedeni olarak gördüğü beyaz erkeklerin biçimlediği hastalıklı toplumu seçen Baldwin için Giovanni'nin Odası manifest bir anlam taşır.

İlk kez Ağaoğlu Yayınevi'nce 1966 yılında Türkçeleştirilen Giovanni'nin Odası, özellikle 1950'li yıllar Avrupası için şaşırtıcı ve etkileyici bir roman. Edebiyat tarihçilerine göre anlatılan hikâyede Baldwin'in İsviçreli sanatçı Lucien Happersberger ile yaşadığı ilişkinin izleri vardır. Ancak yazar muhtemelen- kendi hayatıyla roman arasında kurulacak benzerliklerden sakınmak, böylesi göndermeye maruz kalmamak için, ilk romanından farklı olarak, beyaz insanlardan oluşturmuş şahıslar kadrosunu.

Hikâye üç kişi arasında geçiyor. Bir süreliğine Paris'te yaşamayı seçen David ve sevgilisi Hella, Amerikalı; garsonluk yaparak geçinen Giovanni ise bir İtalyan. Başlangıçta Hella ile mutlu gibi görünen David, rastlantıyla karşısına çıkan ve eşcinselliğini sakınmasız bir biçimde yaşayan Giovanni'den etkilenir. Giovanni ise tutkulu bir aşkla bağlanmıştır David'e. Zaman geçtikçe David de Giovanni'ye karşı kayıtsız olmadığını fark edecek, fark ettiği ölçüde bocalayacak, sonunda Giovanni'nin Paris'teki yoksul odasına taşınacaktır. Ne var ki yetiştiği kültürün ve toplumsal değer yargılarının baskısı ağır basar. O kültür ve değer yargıları toplumsal cinsiyet rollerindeki değişikliklere direnmek, cinsel rolleri korumak ve onarmak konusunda yüzlerce yıllık bir deneyime sahiptir. Nitekim David de, Giovanni'nin tutkulu aşkından kaçmak için, eski sevgilisi Henna'ya sığınmak, erkekliğini evlilikle kanıtlamak ister. Oysa "kader ağlarını örmüştür"; her üçü için de hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, hiç birisi trajik sondan kurtulamayacaktır. Terk edilmenin acısı ile girdiği ilişkide katil olan Giovanni' yi ölüm, David ve Henna'yı ise, mutsuzluk beklemektedir...

Baldwin, Batı dünyasının Geç-Roma İmparatorluğunda kurulup Hristiyanlıkla birlikte işlemeye başlayan ve cinsellik etrafında kurgulanana baskı ve dışlama mekanizmalarını David ve Giovanni arasındaki 'yasak' aşk üzerinden işlemiş. Gerçekten de bütün bir Ortaçağ boyunca insan bedeni bir ahlaksızlık yuvası, bir günah kaynağı olarak lanetlenmiş, bedenin tüm saygınlığı yok edilmiş, eşcinsellik ve giderek her türden şehvet en büyük günahla özdeşleştirilmişti. Marx Weber'e göre Batı'nın yükselişinin hikâyesiydi bu. Cinsel tabuların burjuva devrimleri sırasında eski sistemle birlikte yıkılacağı umut edilebilirdi. Ne var ki, Fransız Devrimi'nin Aydınlanma Çağı libertenlerinin bütün çabalarına rağmen Feodalizme ve Kiliseye karşı zafer çanlarının çaldığı ilk aylarda yarattığı özgürlük ortamı kalıcı olmadı. Sonuçta, etkileri günümüzde dek gelecek biçimde, Batı'nın erotizmi bir bilgi alanı olarak görme geleneği Aydınlanma Çağı'nda zirvesine tırmanmış, Burjuvazinin üreme tarafından denetlenmeyen her türlü cinselliğe karşı verdiği mücadeleye toplumu aydınlatacağı varsayılan 'bilim' de destek çıkmış, 'aşırılık'lar yasalar kadar 'bilimsel' açıdan da yasaklanmıştı. Aydınlanma düşüncesi, Ortaçağ'a ilişkin bir çok düşünce tarzını yerle bir ediyor, ancak cinsellik, tıp ve ahlak arasındaki şer ittifakına eski rejim kadar sahip çıkıyordu. Bu düşünce, burjuva bireyin modern destanı olan romanlara da yansımıştır. Batının kanonik edebiyatında Musil'in Genç Törless'i (1906) gibi birkaç istisna dışında, şiddetli bir sistem eleştirisi yapanlarda bile farklı aşklara hemen hiç yer verilmez.

Baldwin, Batı roman geleneğinin dışına çıkmak bir yana o geleneğin ve o geleneği yaratan zihniyetin karşısına dikilmiş. Sadece cinsel kimliği değil bütün hayatı paramparça olan David özelinde beyaz erkek ideolojisiyle biçimlenen toplumsal yapıya radikal bir eleştiri olarak okumak gerekir Giovanni'nin Odası'nı. Yalnızca cinsel kimliklerini gizlemek zorunda kalıp toplumsal baskılarla evlenen, kimliğini karısının 'suç ortaklığı' sayesinde gizleyebilenler değil; 'aktif' eşcinselliklerini erkekliklerinin kanıtı sayan maço 'normal'ler de, bütün bunların farkında olsalar bile susmayı seçen ya da bu özel ve gizli düzene rıza gösteren diğerleri de nasiplerini alıyorlar toplumsal ve ahlaki şizofreniden.

Baldwin'in değişmez temaları

Eşcinseliği, toplumsal baskıların yarattığı suçluluk duygusuyla, "birden cinnet getirene kadar içinde işkence edileceğim, erkekliğimi yitireceğim bir mağaranın kapkara ağzı" gibi göründü biçiminde tanımlayan David'in cinsel kimliğini bastırma çabası beyhudedir. Bastırılan geri dönecektir; boyun eğmek, susmak, rıza göstermek kirlenmişlik, bir katrana bulaşmışlık duygusuyla belli edecektir kendisini, bundan böyle bir ömür boyu sürekli bir rahatsızlığa dönüşecektir. .

Bu sıra dışı aşk, tutku ve ihanet hikâyesini asla ağdalılaşmayan, abartıya kaçmayan gerçekçi bir tarzda anlatmış Baldwin. Zaten romanı etkileyici kılan da bu sakin ve sade ûslup. Elbette yaşananları ve David'in iç dünyasını sürekli ön plana çıkaran bakış açısı ve geriye dönüşlerle yapılan anlatımın da hakkını teslim etmek gerekir. Yazar, belki de muhafazakâr çevrelerce hikâyenin edebiyat dışı kılıp ihmal edilmesinin önüne geçmek için romanın biçimsel yapısını da sağlam tutmuş. Roman kişilerine ek olarak, David ile Giovanni arasındaki aşkın geçtiği yoksul mahalledeki odanın da bir karakter kadar önem kazandığını eklemeliyim.

James Baldwin'in yazarlık kariyeri boyunca üzerinde duracağı iki mesele ilk iki romanında işlenmişti. Daha sonra bu iki meseleye bir de insan hakları savunuculuğu eklendi.

Gerek siyah cazcı Rufus ile beyaz Leona arasındaki aşkı anlatan Another Country (Başka Bir Dünya) adlı romanı gerek denemeleri ve gerekse de oyunlarında toplumun her yanını kaplamış ırk ayrımı ve adaletsizlik üzerinde durmuştur.

Yine de 60'ların siyah öfkesini yatıştırmaya yetmemişti Baldwin'in ûslubu. Ondan ve bütün siyah aydınlardan beklenen daha sert daha radikal bir dildi. Baldwin de, 1971'de uzun süren İstanbul yolculuğunda kaleme aldığı Sokağın Dili Olsa (Of Beale Strett Could Talk, 1974) romanında bu beklentileri karşılamak isteğiyle siyahları hakları için mücadele etmeye çağıracaktı.

Kariyerini aynı temalar etrafında kurguladığı Just Above My Head (1979) ile tamamlayan ve günümüzde ayrımcılığın her çeşidine karşı verdiği mücadele ile hatırlanan Baldwin, 1987'de öldüğünde geride çok sayıda roman, oyun ve deneme kitabı bırakmıştı.

Giovanni'nin Odası

''James Baldwin''

Çeviren: Çiğdem Öztekin

Yapı Kredi Yayınları, 2006, 178 sayfa, 9 YTL.

Kaynak: Radikal Kitap, 7 Temmuz 2006


Etiketler: kültür sanat
İstihdam