22/05/2020 | Yazar: Kerem Dikmen
Bir kişinin cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği nedeniyle aşağılanmasına, dışlanmasına dönük istisnasız her türlü söylem, nefret söylemidir.
Kaos GL Hukuk Koordinatörü Av. Kerem Dikmen, “LGBTİ+’lar ve ifade özgürlüğü” üzerine bilgi notlarının üçüncüsünü hazırladı: İfade mi nefret söylemi mi?
Yazı dizisinin bir önceki bölümünü şöyle bitirmiştik: “Sözleşme ( İHAS ) ifade özgürlüğü korumasından, nefret ifadelerini yararlandırmamaktadır. Buna neden olan ise ifade özgürlüğüne ilişkin onuncu maddenin ikinci fıkrasıdır. Çünkü sözleşmeye göre ifade özgürlüğü kullanılırken devletler başkalarının şöhret ve haklarının korunmasını da sağlamakla yükümlüdür.”
Özgürlük alanının tanınması ile bunu sınırlanmasını aynı metinde tartışmak oldukça zorludur. İfade özgürlüğünün ABD’deki seyrine baktığımızda sınırlama fikrinin kuşkuyla karşılandığını, buna karşılık Avrupa sisteminde, özgürlüklerin kişilere sorumluluklar da yüklediği düşüncesinden hareketle ifade özgürlüğünün sınırlanmasında ABD’den daha esnek davranıldığını görebiliriz.
Nefretin tanımı konusunda uluslararası uzlaşma bulunmamasına rağmen bu uzlaşmama hali, Avrupa Konseyi sisteminin parçası olan ülkeler açısından söz konusu değildir çünkü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin nefret kavramı ile ilgili tavsiye kararları olduğu gibi Konseye üye devletlerin sözleşmeye aykırı eylem içerisinde olup olmadığını da denetleyen İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında tanım getirmese de neyin nefret olarak nitelenmesi gerektiğine ilişkin içerikleri görmek mümkündür. ( Ivanov & Rusya, Garaudy & Fransa, Vejdeland & İsveç, Delfi AŞ & Estonya )
Nefret söylemi, belirli bir gruba duyulan nefretin açıklanmasıdır. Bir kişinin parçası olduğu ırk, etnik kimlik, din veya kişi hangi grubun parçası ise o gruba dönük aşağılama için kullanılır. Pratikte ırkçı, yabancı düşmanı, homofobik veya kişinin parçası olduğu gruba dönük saldırgan ifadeler nefret söylemi kavramı altında değerlendirilir. [1]
Nefret söyleminin evrensel boyutta kabul edilen bir tanımı olmamasına rağmen, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi “nefret söyleminden”, agresif milliyetçilikle ve etnik merkezci söylemlerle ifade edilen, azınlıklar, göçmenler ve göçmen kökenlilere karşı ayrımcılık söylemi türünden ifadeleri içeren hoşgörüsüzlük de dahil olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı, ırkçı nefretini, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını veya diğer nefret türlerini, yayan, tahrik eden, yaygınlaştıran veya haklı kılan her türlü ifadenin anlaşıldığını ifade etmiştir.[2]
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de bu tavsiye kararını bir bölgesel konsensüs olarak ele almakta ve tavsiye kararlarına atıf yapmaktadır. Burada sayılan nefret türleri “sınırlı sayıda” değildir. Yani ayrımcı ve nefret saikli hoşgörüsüzlüğe dayalı tahrik ve aşağılama ifadeleri, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği veya cinsiyet ifadesi motivasyonlu ayrımcı dili de kapsamaktadır.
TC Adalet Bakanlığının websitesinde bulunabilen İHAM tematik bilgi notunda “Nitekim İHAM, cinsel yönelim temelindeki ayrımcılığın, ırk, köken veya renk temelinde gerçekleştirilen ayrımcılık kadar ciddi olduğunu vurgulamıştır. “ denilerek, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararının LGBTİ+’lara dönük nefreti de kapsadığı ifade edilmiştir.[3]
Notun dayanağı olan kararın Türkçesi, Kaos GL tarafından Türkçeye kazandırılmıştır. Buna göre “nefret uyandırmak için yapılan kışkırtmanın muhakkak şiddet veya suç teşkil eden başka bir fiile çağrı niteliği taşımasının zorunlu olmadığını tekrar vurgulamıştır. Toplumun belirli bir kesimini tahkir etmek, alay konusu durumuna düşürmek veya lekelemek suretiyle yapılan saldırılar ifade hürriyetinin mesuliyetsizce kullanılması niteliği taşıdığından yetkili makamların bu ifadelerle mücadele etmesi için yeterli sebep mevcuttur”.[4]
Bir başka garip gerçek ise “Sapkın Kaos GL” ifadesini “nefret söylemi” olarak görmeyen TC Anayasa Mahkemesinin[5], kendi websitesinden ulaşılabilen ifade özgürlüğü ile ilgili yayınlardır. [6] Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti ortak finansmanı ile yürütülen proje kapsamında yayımlanan kitapta da belirtildiği üzere “Nefret söylemine dair bir sınırlama çarpıcı gelen, şok eden, rahatsız eden bilgi ve düşüncelerin susturulması anlamını taşımamaktadır. Söylemin kendisinin bir fiil oluşturmadığı sürece cezalandırılmaması düşünülebilirse de nefret söyleminin geçmişte yol açtığı insanlık dışı olaylar düşünüldüğünde sınırlandırılması için ortaya bir fiilin çıkmasının beklenmesi anlamsız hale gelmektedir. Nefret söyleminin genellikle toplumda azınlık durumunda olan gruplara yönelik gerçekleştiği düşünüldüğünde, yaygınlaşması sonucunda zaten genellikle görünmez olan bu gruplar çoğunluk grupların bu tarz yaklaşımları ile muhatap olmamak adına daha da fazla oranda görünmez hale gelmektedirler. Nefret söylemine yönelik devlet tarafından aktif bir karşı koyuş ortaya konulamadığı durumda ve ifade özgürlüğü adına bu tür ifadeler koruma gördüğünde, bu durum devletin hoşgörüsüzlüğe ve nefrete karşı azınlık grupların korunması yerine bu tür görüşlerin yayılmasını tercih ettiği anlamına gelecektir.”[7]
Yani LGBTİ+’lara dönük (Elbette azınlık olarak kabul edilen toplumdaki her türlü unsura olduğu gibi) nefret ifadeleri, herhangi bir tehlike yaratmasa, şiddet çağrısı kitle içerisinde karşılık bulmasa, LGBTİ+’lara dönük bir suç artışına neden olmasa, hatta neden olmasının koşulları bulunmasa dahi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemektedir. Bu noktada “ifade” ile “nefret ifadesi” arasında sert bir ayrım vardır ve İHAS’ta “nefret ifadesi özgürlüğü” şeklinde bir tanımlama yapılmadığı müddetçe, nefret ifadeleri ifade özgürlüğünden yararlanamayacaktır.
Dikkat edilirse nefret suçu kavramına hiç girilmemektedir. Çünkü suç, devletin ceza politikasına göre hangi eylemi cezalandırıp hangi eylemi cezalandırmayacağı ile ilgili bir kavramdır. Ancak bir eylemin cezalandırılmaması ayrı İHAS korumasından faydalanmaması ise ayrı bir konudur. Yani ifadenin aynı zamanda bir suç teşkil etmesi şart değildir, örneğin hakaret bazı devlet yasalarına göre suç bazılarına göre değildir. Ne var ki hakaret eyleminin suç olarak kabul edilmemesi, hakarete uğrayanın hukuki korumadan faydalanmayacağı anlamına gelmez.
Örneğin bir transın cinsiyet kimliği nedeniyle iş başvurusunun kabul edilmemesi spesifik olarak ceza kanununda bu tip eylemin suç olarak nitelenmemiş olması nedeniyle ceza yargılamasının konusu olmayabilir. Ancak bu, yapılan ayrımcılığın cezalandırma dışında bir yaptırıma tabi tutulması önünde bir engel olmadığı gibi devletlerin barınma hakkında ve mal ve hizmete erişimde eşitliği sağlamak için önlem alma zorunluluğunu ortadan kaldırmaz.
Özetle bir kişinin cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği nedeniyle aşağılanmasına, dışlanmasına, yönelim veya kimliğin genel olarak kriminalize edilmesine, bunun günah olduğuna ve mücadele edilmesi gerektiğine, sapkınlık olduğuna, sapıklık olduğuna, aileyi zehirlediğine, gençleri ve çocukları zehirlediğine dönük istisnasız her türlü söylem, nefret söylemidir.
Türkiye’de yaşayıp etnik, dini, dilsel veya kültürel azınlığa mensup olmayan, çoğunluğa mensup olanlar için daha rahat anlaşılması bakımından şöyle soralım. Yukarıda sayılan sıfatların Bulgaristan’daki Türkçe konuşan, Almanya’daki Türkiye göçmeni, Fransa’daki Müslüman azınlık için kullanılması, sizce ifade özgürlüğü alanında kalır mı? Örneğin Bulgaristan’daki Hristiyan din otoritesi çıksa ve “Türkçe konuşanlarla mücadele” çağrısı yapsa, bu toplumsal barışa hizmet eder mi, ifade özgürlüğü içinde değerlendirilebilir mi? Örneğin seçim kampanyası süresince, "Belçika'nın İslamlaştırılmasına karşı çıkın," "Düzmece entegrasyon politikasına son verin" ve "Avrupalı olmayan iş arayanları evlerine gönderin" gibi sloganlar içeren çeşitli broşürleri dağıttığı için cezalandırılan Milli Cephe isimli partinin lideri ve milletvekilinin ifade özgürlüğü ihlal edilmiş midir?
Üstelik düşünün ki kendinizi örneğin dinden soyutlayabilirsiniz ama yöneliminiz var oluşa ilişkin bir durumdur.
Nefret söyleminin ifade özgürlüğü içerisinde değerlendirilmemesi, İHAS giriş kısmında yerini bulan “dünyada barış ve adalet” idealinin gerçekleştirilmesine dönük motivasyon ile yakından ilgilidir. Dolayısıyla devletler hem kişilerin ifade özgürlüğünü güvence altına alırken hem de sözleşmedeki diğer hakların da korunmasını sağlamakla yükümlüdür. Sözleşme ve Anayasalar, kişilere, “özel hayatına saygı gösterilmesini isteme” hakkı tanıdığı ( İHAS 8 ), ayrımcılığı yasakladığı ( İHAS 14 ) müddetçe lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve diğer kimliklere dönük nefret ifadelerinin, ifade özgürlüğü korumasından yararlanması söz konusu olmayacaktır.
[1] İfade Özgürlüğü ve Nefret Söylemi, Elena Mihajlova, Ph.D. Jasna Bacovska, Ph.D. Tome Shekerdjiev LLM, sf 24 https://www.osce.org/skopje/116608?download=true,
[2] İnternet Kullanıcıları İçin İnsan Hakları Rehberi, Tavsiye Kararı CM/Rec(2014)6 ve açıklayıcı memorandum, sf 29. https://rm.coe.int/CoERMPublicCommonSearchServices/DisplayDCTMContent?documentId=09000016804d7bf3
[3] http://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/10122019115747Sexual%20orientation%20issues%20(cinsiyet%20y%C3%B6nelim%20sorunlar%C4%B1).pdf ( Sf 17, Vejdeland bilgi notu )
[5] https://anayasa.gov.tr/icsayfalar/basin/kararlarailiskinbasinduyurulari/bireyselbasvuru/detay/164.html
[6] https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf, Dr. Ulaş Karan
[7] Aynı eser, sf 26.
Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları