04/04/2022 | Yazar: Gözde Demirbilek
Kadının İnsan Hakları ve Yeni Çözümler Derneği’nin “Bu Kalabalığı Hatırla” belgesel serisinin ilk bölümü yayında!
Kadının İnsan Hakları ve Yeni Çözümler Derneği’nin “Bu Kalabalığı Hatırla” belgesel serisi, feminist hareketin hareket kampanyalarını hatırlatmak ve hafızaları ortaklaştırmak için başladığı bir sözlü tarih projesi.
Feride Acar, Canan Arın, Şehnaz Kıymaz Bahçeci, Meral Danış Beştaş, Feride Eralp ve Yıldız Tar’ın konuk olduğu serinin ilk filmi, geçtiğimiz yıl ve hala gündemden düşmeyen İstanbul Sözleşmesi ile başlıyor. Bu filmde, Nahide Opuz davasından başlayarak İstanbul Sözleşmesi’nin ortaya çıkışı ve imzalanmasında Türkiyeli feministlerin emeklerini bir kez daha görüyor, İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin resmi olarak çıkma kararı verdiği süreçte verilen mücadeleyi yeniden hatırlıyoruz.
“Yalnız hissetmemek için çok daha fazlasını yapabiliriz”
Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar şöyle hatırlatıyor:
“12 yıldır LGBTİ+ mücadelesinin içerisindeyim ve benim için bir tür aktivizm ya da dünyayı değiştirmekten daha önemli bir motivasyonla katılmıştım. Yalnız hissetmemek için. Kendi hikayemi anlatacak gücü bulduktan sonra hikayesini anlatmaya gücü olmayanlara mikrofon uzatabilmek için başladım. Benim için gazetecilik sessizlerin sesi olmak, aktivizmle ilişkisi de böyle bir şey. İstanbul Sözleşmesi ne diyor? Sözleşme o kadar kapsamlı bir sözleşme değil aslında. LGBTİ+’larla ilgili kısmı aslında şiddet mağduru olduğunuzda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinize bakılmaksızın korunmanız gerektiği. Bunun ötesinde başka bir şey söylemiyor, keşke söylese. Bir yandan şöyle bir önemi var, Türkiye’nin imza attığı ve parçası olduğu; cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği geçen yegane uluslararası metin.”
“Birçok kişinin zihninde şöyle bir algı var ‘İstanbul Sözleşmesi, LGBTİ+’lar bahane gösterilerek kaldırıldı’. Aslında tam tersi, İstanbul Sözleşmesi LGBTİ+’lara saldırmanın bahanelerinden biri oldu. Çok özetle, şu argüman yaygınlaştırılıyor: ‘Bizim kadınlarla bir derdimiz yok, kadınlar insandır, kadınlar annedir, kadınlar bacımızdır’. Böyle 200 yüzyıl öncesinin sözleri ama LGBTİ+’ları da kapsadığı için biz toplumsal cinsiyet demiyoruz. Türkiye’de ‘etkinlikleri yasakla, LGBTİ+ görünürlüğünün olduğu her yeri suçlulaştır, devletin bütün organlarını bakanlıklardan en küçük düzeyli nüfus müdürlüklerine kadar LGBTİ+ düşmanı olacak şekilde yeniden organize et’ politikasıyla, toplumdaki o eşitlik ve özgürlük yönündeki değişikliği durdurabileceğini sanan bir durumla karşı karşıyayız.”
“Hande Kader, İstanbul’da en büyük şehrin orta yerinde bir kadın yakılarak öldürüldü. Transfobik bir kadın cinayeti vardı ortada. Ardından bırakın soruşturma yürütmeyi sivil toplum özgürlerinin katılması bile mümkün olmadı. Çünkü yasalarımız bunu böyle bireysel adli bir mesele olarak görüyor, nefret cinayeti olarak tariflenmiyor. Haliyle de tek söz sahibinin aile olduğu bir durumdayız. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun, Aile Bakanlığının buraya katılmasını zorunlu kılıyor zaten. Çünkü hem nefret hem kadın cinayeti var çünkü bunlar salt adli meseleler değil. Ortada kocaman bir toplumsal eşitsizlik var, nefret iklimi var, kadın düşmanlığı var, transfobi var. Cezasızlık sadece ceza almaması değil; alması gereken cezadan çok az bir ceza alması da bir ödül gibi, cezasızlığı sürdürüyor. Benim gazetecilik hayatım neredeyse hep bu davaları izlemekle geçti.”
“İlk katıldığım Onur Yürüyüşü yine kalabalıktı ama bin kişi çok dediğimiz zamanlardı. 2013 ve 2014 yıllarında yüz bin kişi yürüdü, bu hafıza silinmeye çalışılıyor. Kendimi her umutsuz hissettiğimde her seferinde ben de kalabalığı değil çok az insan olduğumuz günleri hatırlıyorum. Kalabalığı hatırlamak bir tık daha kolay ama o çok az insan olduğumuz günleri hatırladığımda, o kadar az insan ısrarla ve inatla burada bir şeyler yapmaya çalışıp bir değişim yaratabildiysek şimdi bu kadar insan çok daha fazlasını yapabiliriz.”
İlgili Video:
Etiketler: insan hakları, kadın, medya