29/10/2015 | Yazar: Kaos GL

Sessizlik duygu doludur, gergindir, bıkmıştır, yorgundur ve memnuniyetsizdir çoğu zaman.

Bir doz hayat Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Ayça Akbıyık’ın Dünya rumuzuyla 10. Kadın Kadına Öykü Yarışması’nda yer alan öyküsü: Sessizlik duygu doludur, gergindir, bıkmıştır, yorgundur ve memnuniyetsizdir çoğu zaman.

Devamlı olarak gittiğim resim atölyesinin duvarında asılı duran, duvara sabit, iple bağlanmış, uzun, silahı andıran, ocak yakmak için duran çakmağı, namlusu bana doğru çevrilmiş bir silah olarak algılıyorum. Düşüncelerimi de yanıma alıp Parido ülkesinin Sessizlik şehrine gidiyorum zihnimin uçan balonuyla.

Derin Söylemez, bölüm 44 psikiyatri. Kolumdaki banta bakıyorum. Ne bir son ne de bir başlangıç diye düşünüyorum. Küçüğüm, çaresizim ama güçlü görünmeye çalışıyorum. Tedavi olup çıkacaktım ve hayat daha yaşanılabilir hale gelecekti. Yani öyle söylüyorlar. İyileşecekmişim. Ben neden kötüyüm, kötü müyüm ben? Doktorlar hep iyi midir, iyi olmaya kim karar veriyor, nedir maddeleri, nasıl insanlar iyidir? Burada beni iyi mi yapacaktı doktorlar, yani onlara mı benzeyecektim? Peki ya ben diğerlerine benzemek istemiyorsam, hasta mıydım o zaman? ‘Derin Söylemez!’ Görevli seslendi ve düşüncelerden sıyrıldım. Yatış işlemleri tamamlanmıştı ve iyileşmem için gerekli ortam sağlanmıştı belli ki. Yanımda birkaç iyi insanla girişteki bir odaya giriyorum, hemşireler sanırım. Telefonumu, şarj aletimi, eşofmanımın ipini, kemerimi, çantamın ipini –hepsi kendimi ya da başkasını boğarak öldürme ihtimaline karşı- elimden alıyor ve poşetliyorlar. Bu tedbirlerden sonra, hemşire koğuşumu gezdiriyor. Yatacağım kanepeyi ve duş alabileceğim, -duşsuz- küçücük banyoyu gösteriyor. Sigara odası, hobi odası, ortak alan ve doktor odası… Sonra bana dönüp ‘Bu odalara girme tamam mı’ diyerek birkaç oda gösteriyor. Erkeklerin yattığı odalarmış, o yüzden girmeyecekmişim. Küçük uyarılar bittikten sonra yalnızım. Duvardaki aynaya bakıyorum, göremiyorum kendimi. Dünya üzerindeki somut varlığımı yitirdiğimi düşünüyorum. Köşede duran masaya oturuyorum. Karşıma on altı on yedi yaşlarında bir kız oturuyor. Yüzü masum, 160cm boylarında, hafif kilolu, gözleri ışıl ışıl, kıvırcık açık kumral saçlarını arkadan örmüş hemşire, ifadesiz bir surat. Gözümden yaşlar akıyor, ağlıyorum. Sessiz…

-         Sana bir sır vereyim mi?

-         Dinliyorum

-         Ben de ağlamıştım dün

Cevap veremiyorum. Belli ki küçük kalbi büyük sorunlarla boğuşuyor.

-         Sana bir sır daha vereyim mi?

-         …

-         Burada çok güzel etkinlikler yapıyoruz. Çok verimli geçiyor. Pamuklardan kardan adam yaptık ve erimedi biliyor musun?

Bu dünyanın kahramanıydı o, mucitti, kaşifti, bilim insanıydı, sanatçıydı. Erimeyen kardan adam yapmıştı ve bunun heyecanını hala hissediyordu. Kim onun iyi olup olmadığını sorgulayabilirdi ki. Hemşirenin tanıttığı sigara odasına gidiyorum. Vaktimin çoğunun burada geçeceği aşikar. Kapalı kapıda bir tabela ’06.00-01.00’. İçeri giriyorum. Camlar kapalı –zaten açılabilecek olması düşünülemezdi- Güneş içeriyi yakıp kavuruyor. Dumandan insanlar birbirini zor görüyorlar, birini görmek kimin umurunda ki. Birkaç sandalye ve iki masa hepsi bu. Çakmak yasak, duvara bağlı, çıkmayan bir ateş kaynağı var. Namlusu bana çevrilmiş silah gibi. Sigaramı yakıyorum. Sessizlik… Ateş… Derin…

Sessizliğin kişiliği vardır. Sessizlik duygu doludur, gergindir, bıkmıştır, yorgundur ve memnuniyetsizdir çoğu zaman. Bazen huzur; bazen de sinir harbidir sessizlik. Kimi zaman ise yalnızca ebediyettir. Haysiyetlidir sessizlik. Durup düşündürür, zaman tanır. Kendi içinde gürültülüdür de, dünyanın dönüş hızını duymadığın gibi, sessizliğin çığlığını da duyamazsın. Yılları, yolları hiçe sayar; kişileri, zamanları umursamaz. Sessizlik gelir, hepsi gider. Sen gidersin başkası gelir. Sessizlik gider, insan ölür. Sessizlik bir estir durup düşün diye. Durup düşünüyorum Ben, varoluşum, kalbim, hastalığım, yeteneklerim ve ailem hepsi bir aradaydı. Vücut bulmuş ve karşımda konuşuyorlar. Hastanenin psikiyatri servisinin sigara odası bir tiyatro sahnesi olmuş ve başrolde onlar var. Ruhum yükselmiş, o duman altı odada onların çatışmasını izliyor. Ben çok baskın ve tedirgin. Varoluşum, kalbim, hastalığım ve ailemi itiyorum. Yaklaşmasınlar, bana zarar verecekler elimde olmadan beni etkileyip değiştirecekler tamamen farklı bir kişilik olacağım, kendimle ilgili müdahale edebildiğim her şey bilinçsizce kayıp gidecek gibi hissediyorum..

Bugüne kadar oluşturduğum ‘ben’ beni her şeyden korudu. Mutsuzluktan, aşktan, kilodan, başarısızlıktan, duygusallıktan. Fakat bu makine gibi davranan robotik ben, gerçek beni ele geçirmeye başlamıştı. İsteklerim ona söz dinletemiyordu, o kadar katıydı ki, hiçbir şeye tahammülü yoktu. Yemeği bile tehdit olarak algılıyordu, kabul etmiyordu. Vücut mükemmelliğimi bozacak ve ‘ben’e zarar verecekti. O ‘ben’ zihnimdi aslında. Bağımsızlığını oluşturmaya başlamış ve varoluşuma, kalbime, hastalığıma, yeteneklerime ve aileme hükmetmeye başlamıştı. Nankördü, hiçbir şeyi beğenmiyordu, hep daha mükemmelini istiyordu, yetinmiyordu. Sürekli hesap yapıyor, ekliyor, çıkarıyor, çarpıyor, bölüyordu. Kendisiyle yarışıyor ve hiçbir zaman tatmin olmuyordu tıpkı ‘Satranç’ta kendisine karşı oynayan adam gibi. Kalbim ve duygularım ona sarılmaya çalışıyor bazen ama sarsıcı bir şekilde reddediliyordu. Güç, esneklik diyor beni anlamıyorlar. Zihnim bağımsızlığını ilan etmiş, neyin esnekliğinden bahsediliyor. Beynim sürekli hesap yapıyor, tüm denklemleri eşitlemeye çalışıyor. İşlemler birbirini takip ediyor ve zihin durmuyor. Uyumayı kayıp sayıyor, arayışta, aç gözlü, doymak bilmiyor. Yemek yememe izin vermiyor, besin alamıyorum, beynim verimli çalışmıyor, başarmak istediklerimi başaramıyorum, enerjim yetmiyor. Kısır döngüdeyim, yemedikçe algılayamıyor; algılayamadıkça öfkeleniyor ve kendimi açlıkla cezalandırıyorum tekrar. ‘ Derin Söylemez ilaç saati!’

Yıllar sonra beni o hislere düşüncelere götüren duvardaki sabitlenmiş çakmaktı. Hatırlıyorum da hemşirenin sessizliğimi bozan tiz sesine sinirlenmiştim. Sessizlik düşünmekti, sorgulamaktı, eylemdi. Sigaramı yakmak istemiyorum duvardaki çakmakla. Cebimden kibrit çıkarıp yaktım sigaramı, söndürdüm kibriti ve bir doz hayat çektim içime.

*Siz de öykü, yazı ve deneyimlerinizle KaosGL.org’un kadın sayfasında yer almak isterseniz kadin@kaosgl.orgadresine mail atabilirsiniz.


Etiketler: kadın
İstihdam