05/03/2010 | Yazar: Kaos GL

AK-DER’in “28 Şubat 1000 Yıl Süremez, Kaldırın Baş&

Birlikte Pişmeye Kuşkusuz İhtiyacımız Var Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

AK-DER’in “28 Şubat 1000 Yıl Süremez, Kaldırın Başörtüsü Yasaklarını” başlığı altında başlattığı imza kampanyasına Kaos GL Derneği olarak 1994’den beri her türlü ayrımcılık ve şiddet biçimine karşı durduğumuz için biz de imzacı olduk. Ardından imzamızdan bazı grupların rahatsızlık duyduğu bize iletildi, polemik yaratmak ya da süreci sekteye uğratmak gibi bir amacımız olmadığı için imzamızı geri çektik ve Başkent Kadın Platformu’ndan Hidayet Şefkatli Tuksal Star gazetesindeki 3 Mart Tarihli köşe yazısında durumdan bahsetti, ardından sürecin birebir şahidi olan Kaos GL’den Yasemin Öz sürece dair ufuk açıcı bir mektup kaleme aldı ve Tuksal 5 Mart tarihli köşe yazısında tekrar aynı konuya değindi. İşte tüm o yazılar.
 

Birlikte pişmeye ihtiyacımız var!
Geçen hafta, Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği’nin (AKDER) öncülüğünde hazırlanan anlamlı bir imza kampanyasına hep birlikte destek verdik. Destekçilerin daha önceki imza kampanyalarına göre hem sayıca fazla olması hem de her kesimden temsil kabiliyeti yüksek kişi ve kurumların imzacılar arasında bulunması çok önemli bir gelişmeydi. Yaklaşık otuz yıldır, şarkılarıyla sağcı-solcu, ateist-dindar, kadın-erkek, yaşlı-genç Türk/Kürt milyonlarca insanın ortak belleğinde önemli bir yeri olan, hepimizin “sezeni” Sezen Aksu’nun imzası, grubu en çok sevindiren imzalardan biri oldu kuşkusuz.
 
Basında hem kampanyanın etkileri, hem de imzacılarla ilgili yorumlar devam ediyor. Bu kampanyada daha önce çekimser davranan bazı feministlerin ve feminist kadın kuruluşlarının imzalarının bulunması da önemli bir gelişme. Bu imzayı verdikleri için yakın ve uzak çevrelerinden epey fırça yiyecekler, sitemler işitecekler. İmzacılar arasında bu tür tacizlere maruz kalacak birçok isim var. Tüm bunları göze alarak, Türkiye’nin zencilerini destekleyen bu kişi ve kurumlara ayrıca teşekkür ediyorum.
 
Özel bir teşekkürüm de KAOS GL örgütüne. Onlar da kurum olarak bu kampanyayı desteklediler ancak kendilerine kampanya adına iletilen bir talep üzerine imzalarını geri çektiler. Hem desteklemeleri, hem de dedikodusunu yapmaya tenezzül etmeden imzayı geri çekmeleri gerçekten takdire şayan. Ama ben onlara yöneltilmiş bu talebi adaletsiz ve ayrımcı bulduğumu belirtmek durumundayım. Hiçbir kampanya, hele de böyle bir kampanya imzacılarını seçemez, eleyemez. 
 
Demokratikleşme maceramızda, doğru dürüst tartışamamaktan kaynaklanan pek çok handikaba sahibiz. Doğaldır, çünkü daha yeni başladık. Kafalarımız karışık, korkularımız endişelerimiz var. Eminim bu kampanyaya destek veren insanların bir kısmının da korku ve endişeleri var. Ama imzalarını verdiler. Nedeni çok basit: Kadınların başlarını örtmelerine ya da açmalarına, nasıl giyineceklerine devletin ya da birilerinin karışamayacağı, karışmaması gerektiği fikrini destekliyorlar. Bu destek pek çokları için “dini bir emir olarak kadınların başlarını örtmelerini” desteklemeleri anlamına gelmiyor. Hatta hem dine, hem de dini bir emir olan başörtüsüne karşı olan insanlar var bu listede. Ama onlar bir hakkı desteklemek, bir ayrımcılığa karşı çıkmak için bu listedeler.
 
İşte formül bu!
Başörtüsü için değil, başörtülüler için bir araya gelmek! Bir haksızlığa ve ayrımcılığa karşı çıkmak için bir araya gelmek! Bir hakkın sahiplerine teslim edilmesi için bir araya gelmek!
Henüz içimiz yatışmasa da, endişelerimiz olsa da, riskler bulunsa da, hakkı hak olduğu için desteklemek; ayrımcılığı ve adaletsizliği de haksızlık olduğu için reddetmek gerek!
Çoğumuz, mağdurlar bizzat kendimiz olduğunda neyin haksızlık, adaletsizlik ve ayrımcılık olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ama mağdurlar başkaları olduğunda, öğrenilmiş pek çok ezberimiz adeta refleks gibi harekete geçiyor ve kendimizi pek çok şeyi ölçüp biçerken, hesap yaparken buluveriyoruz. Özellikle eşcinsel hak savunucuları, bu hesaplarımızdan paylarını büyük ölçüde alıyorlar. Yine de küsmüyorlar, anlayış gösteriyorlar ve bizim demokratik olgunluğa ulaşmamızı bekliyorlar.
 
Hangi kesimden olursak olalım, eğer ayrımcılığa uğramadan, eşit ve özgür bir şekilde “birlikte yaşama” gibi bir hayalimiz ve emelimiz varsa, bu emele ulaşmanın çok fazla diyalog, tartışma ve halleşmeden geçtiğini unutmayalım.
 
Daha demokratik bir ülke için “birlikte pişmeye” ihtiyacımız var.
Hidayet Şefkatli Tuksal


Sevgili Hidayet,
 
03 Mart 2010 tarihli Star Gazetesi’nde yayınlanan yazın için öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Konuya gösterdiğin duyarlılık ve demokratik davranma konusundaki içten yaklaşımın için. Bu yazıyı Kaos GL Derneği adına değil, Kaos GL oluşumu içinden sürecin tanığı olan biri olarak yazıyorum.
 
Konunun yazın vesilesiyle tartışmaya açılmasının, bizleri birbirimize yaklaştıracak hayırlı bir gelişme olmasını umut ediyorum. Sürecin tanığı ve seyrinde müdahil olduğum için, olası polemikleri önlemek ve konunun özüyle tartışılmasına adım atmak amacıyla kaleme alıyorum bu yazıyı.
 
Kaos GL oluşumu, yola çıktığı 1994 yılından bugüne dek, her türlü şiddet ve ayrımcılık biçimine karşı durmuş, bu anlamda yalnızca LGBTT (lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transeksüel) bireylerin değil, her canlının şiddet ve ayrımcılığa uğramadığı bir dünyanın mümkün olması için mücadele etmiştir. LGBTT bireylerin uğradıkları şiddet ve ayrımcılığın tek başına homofobi ve transfobiden kaynaklanmadığı algı ve bilinciyle, homofobi ve transfobiyi besleyen ataerkil, militarist, milliyetçi, muhafazakar yapıları da sorgulamış, şiddet ve ayrımcılık yaratan her türlü düşünce ve yapılanmaya karşı tavır almıştır. Bu anlamda LGBTT bireylere yönelik ayrımcılık ve şiddetin, diğer ayrımcılık ve şiddet biçimleri ile beslendiği bilgisiyle, yalnızca LGBTT bireylere yönelik değil, herhangi birey veya gruba yönelik şiddet ve ayrımcılık konusunda taviz vermez bir tutum benimsemiştir.
 
Kadınların başörtüsü konusunda yaşadıkları ayrımcılık, Kaos GL’nin yalnızca destekçi olarak karşı çıktığı bir durum değil, her türlü ayrımcılık biçiminde olduğu gibi, bizzat kendi politikası olarak algılayacağı bir durumdur. Bu nedenle AK-DER’in başörtüsü yasağına karşı çıkmak adına düzenlediği imza kampanyasına Kaos GL tereddütsüz imza vermiştir.
 
Başörtülü kadınlarla Kaos GL olarak ilk yan yana gelişimiz 2000 yılında Ankara’da faaliyet gösteren Barış İçin Kadın Platformu vesilesiyle olmuştur. O dönemden bugüne dek Kaos GL’nin kadın bileşenlerinin içinde yer aldıkları sayısız kadın hakları çalışmasında başörtülü kadınlarla, bu anlamda AK-DER’li kadınlarla da, yan yana geldiğimiz ve birlikte politika yaptığımız platformlar oldu. Bu süreçte birbirimizi daha yakından tanıma ve anlama fırsatı yaşadık. Bu yan yana gelişlerden dolayı şunu biliyoruz ki, AK-DER’e üye kadınların en azından bir kısmı, LGBTT bireylere yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı çıkma noktasında çeşitli vesilelerle tavır gösteriyorlar. Bunun kurumsal bir tavır alışa dönüşüp dönüşmeyeceği, zaman içerisinde deneyimleyeceğimiz bir durum.
 
Yazında çok doğru bir şekilde dile getirdiğin üzere Kaos GL’nin başörtüsü yasağına karşı vermiş olduğu imza, haksızlığa ve ayrımcılığa karşı verilmiş bir imzadır. Yoksa senin de belirttiğin üzere, Kaos GL kadın bedeni üzerinde baskı ve denetim yaratan her türlü tutuma karşıdır. Bu anlamda kadınların başörtüsü giymesi Kaos GL’nin savunacağı bir durum değildir.
 
Ancak, bir kadın başörtüsü giymeye karar verdikten sonra onun eğitim ve iş yaşamından dışlanması ve ayrımcılığa uğraması, üstelik dini vecibelerini yerine getiren erkekler başörtüsü takmak zorunda olmadıkları ve bu anlamda işaretlenemedikleri için kamusal alanın her yerinde var olabilirken, bu dışlama pratiğinin kadınlar üzerinden rahatlıkla yapılabilmesi, Kaos GL tarafından benimsenebilecek bir durum değildir.
 
Bu anlamda, Kaos GL bileşenleri ve diğer LGBTT oluşumlar olarak bizler çeşitli vesilelerle yan yana geldiğimiz platformlarda din ve eşcinsellik meselesi konusunda neler düşündüğümüzü bilerek yan yana geldik. Bu konuda yürütülecek tartışmalarda her iki kesim de diğerinin sınırlarının farkında olma olgunluğunu gösterdi diye düşünüyorum. Bu nedenle, birbirimizi ikna edip birbirimizi değiştirmeye çalışma yöntemini kullanmadık. Bir taraf diğer tarafı dönüşmeye zorlamadı. Biz yan yana gelişlerimizde kendi çerçevelerimizin farkında olarak ancak şiddet ve ayrımcılığa karşı çıkma noktasında birleşerek sürdürdük bir aradalığımızı. Türkiye’de ve dünya üzerinde pek çok kesimin bu olgunluğa erişememiş olduğunun bilincindeyiz.
 
Nitekim, Kaos GL’nin başörtüsü yasağına karşı imza kampanyasına imza vermesinin ardından AK-DER’den Av. Fatma Benli Kaos GL adına beni arayarak, vermiş olduğumuz imza nedeniyle, böyle bir yasağa karşı çıkma noktasında dahi LGBTT bireylerle yan yana gelmeye tahammül edemeyen kesimlerin, bizim imza vermiş olmamız nedeniyle imzalarını çektiklerini ve yoğun bir baskı gördüklerini belirtti. Açıkçası aradığında sanki bir yakınımı kaybetmişim de nasıl söyleyeceğini bilemez bir ses tonuyla aradığı için, zaten imzayı verirken dahi tahmin etmenin zor olmadığı bu durumu yaşadıklarını hissettiğimden, o söylemeden ben “İmzamız sorun mu oldu?” diye sordum. Bu ülke, bu dünya insanı hiç şaşırtmıyor zira. Onun üzerine yaşadıkları süreci ve ne kadar hırpalandıklarını dinledim biraz. “Bu kadar sorun yaşanıyorsa imzamızı kaldırabilirsiniz, biz size destek olmak için imza verdik, polemik yaratmak veya engellemek için değil, imzamız sizi desteklemeye yaramıyorsa imzamızın olmasının anlamsız olduğunu” söyledim. Fatma bu durumdan çok üzgündü ve içine sindiremiyordu ama bu baskıyla mücadele etmekten de yorulmuşlardı anladığım kadarıyla. Bana “Kurum olarak imzanızı çekecekseniz şahsi imzanı atıp yanına Kaos GL yazalım” dedi. Bunun da mümkün olduğunu ancak sorunun bundan büyük olduğunu söyledim. “Din ve eşcinsellik meselesi AK-DER’in imza kampanyası vesilesiyle tartışılacak kadar basit bir mevzu değil, buradan ortaya çıkacak tartışmalar magazinel, içi boş ve anlamsız bir hale dönüşebilir, bu tartışmanın yeri imza kampanyası değil, bu tartışmayı anlamlı bir biçimde yürütmek için emek ve çaba sarf edilmesi gerektiğini” söyledim. Açıkçası, AK-DER’in yaptığı kadın çalışmalarının da muhafazakar kesimde çok tepki aldığını bildiğim için, zaten zorlu bir şekilde yürüttükleri mücadelede, Kaos GL imzasının da onları hırpalamak amacına vesile edilmesini, bu anlamda verdiğimiz desteğin de içinin boşaltılmasını istemedim. İmza verirken derdimiz destek olmaktı, AK-DER’in hırpalanması veya bir türlü yapılması mümkün olmayan, kimsenin elini taşın altına koymadığı ve koyma gereği duymadığı din ve eşcinsellik tartışmasının zeminsiz alanı haline getirilmesi değil. Kaos GL içinde konuya ilişkin yaptığımız fikir alış verişinde de, böyle bir durumda imzamızı çekmenin de bir destek verme biçimi olduğunda hem fikir olduk. Fatma’yla görüşmemizi her iki kesimin de birbirini daha yakından tanıması için, şiddet, nefret ve ayrımcılığa karşı bir yan yana geliş ve ortak çalışma yürütmek konusunda sözleşerek kapattık.
 
Bu konuşmanın ardından AK-DER’den Neslihan Akbulut ve Hilal Kaplan beni arayarak imzanın kaldırılmasından dolayı üzüntü duyduklarını belirttiler. Benzer şeyleri konuştuk, ortak bir çalışma organize etmek konusunda hem fikir olduk. Özellikle Neslihan Akbulut imzayı kaldırmak konusundaki tutumu doğru bulmadığını ve AK-DER’deki başka insanların da bu durumdan rahatsız olduklarını dile getirdi. Ama meselenin bir anda çözülmeyeceğini bildiğimiz için, imza kampanyası üzerinden değil, sırf iki kesimi yan yana getirmeye odaklı ayrı bir çalışmada bu tartışmayı yürütmenin daha anlamlı olacağını düşündük.
 
Bu süreçte açıkçası AK-DER’den arkadaşlarla aynı tepki ve üzüntüyü yaşadığımızı gönülden hissettim. Birbirimizle diyaloglarımız çok insani ve empati kurabilen bir noktadan seyretti. Bu aşamada dilediğimizi gerçekleştirmemiş olabiliriz ama bu vesileler bizi birbirimize yaklaştırmaya aracılık da etti belki.
 
Şimdiye kadar yan yana geldiğimiz her platformda karşı karşıya getirilmeye çalışılan iki kesimiz. Oysa homofobi meselesinin dinle sınırlı olmadığını bilebilecek kadar deneyim yaşadık dünya üzerinde. Homofobi ataerkil, milliyetçi, militarist pek çok kanaldan besleniyor. Sorunu din çerçevesinden tartışmaya zorlamak, diğer alanlarda var olan homofobinin üstünü örtmeye de hizmet edebiliyor.
 
Ancak, sonuç itibariyle, başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılığa karşı destek veren LGBTT grupların imzasıyla dahi yan yana gelmek istemeyen, adının birlikte anılmasına tahammül edemeyen kesimler olması hayati tehlikeli bir durumdur. Bu tehlikeli zihniyet, birbirini hiç tanımayan insanların birbirini görüşlerindeki ayrılık nedeniyle öldürmesini sağlayan, katliamlara, savaşlara, suikastlara, nefret cinayetlerine zemin hazırlayan bir zihniyettir. Bu zihniyetin teşhir edilmesi ve bu zihniyete karşı tutum alınması gerekmektedir.
 
Bizler, birbirimizle asla uzlaşamayacak görüş ve yaşam biçimlerine sahip olsak da, birbirimizden nefret etmeden, şiddet göstermeden, ayrımcılık uygulamadan ve birbirimizi değiştirmeye çalışmadan barışçıl bir şekilde bir arada yaşayabileceğimize inanan insanlarız. Verdiğimiz mücadele bunun içindir, buna her bireyin hakkı olduğu inancıyladır. Şiddet ve ayrımcılığa uğramama hakkı talep ederken, başka bireylerin uğradığı şiddet ve ayrımcılığa sessiz kalırsak, talep ettiğimiz dünyanın gerçekleşmemesinin nedeni bizzat kendimiz oluruz. Kaos GL’nin aldığı politik tutum ve dünyaya duyduğu sorumluluk bu çizgide olmuştur, olmaya da devam edecektir. Bu anlamda barışçıl bir şekilde bir arada yaşamaya dair talebimize tahammül edemeyen kesimlerin, yan yana gelişimize alışacakları bir dünya kurmak için çalışmayı sorumluluk biliriz.
 
Bu yazıyı Kaos GL adına değil, Kaos GL’nin bir bileşeni olarak kendi adıma yazdığımı bir kez daha hatırlatmak isterim. Mahatma Gandi’nin kendime düstur edindiğim bir sözü ile bitirmek istiyorum; “Dünyada görmek istediğiniz değişim olun”. Bunun anlamı benim için eşit, özgür, adil bir dünyada farklılıklarımızla barışçıl bir biçimde bir arada yaşamaktır. Bu nedenle yaşam biçimlerini benimsemesem de hiçbir bireyin şiddet görmediği bir dünya için emek vermeye, şiddet ve ayrımcılığın olmadığı bir dünya istiyorsam önce kendim şiddet ve ayrımcılık üretmemeye gayret ederim. Bu gayreti senin ve dindar kesimden başka insanların da gösterdiğine eminim. Birbirimize Sahip Çıkıyoruz oluşumundan pek çok dindar kadın, bu konu vesilesiyle LGBTT bireylere yönelik ayrımcılık konusunda aldıkları tutumun bir kez daha altını çizdikleri için bu süreç bana umut verici geliyor. Başlayan tartışmanın şiddet ve ayrımcılığın olmadığı bir dünyanın mümkün olmasına aracılık etmesi dileğiyle…
 
Yasemin Öz
 


Özür ve teşekkür
 
Bugünkü yazıma öncelikle bir özür ile başlamak istiyorum. Çarşamba günü, Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği (AKDER) öncülüğünde başlatılan ve çok geniş bir destek bulan imza kampanyası hakkında yazmıştım. Bu kampanyada önce imzasını gördüğüm Kaos GL örgütünün daha sonra AKDER’den gelen talep üzerine imzasını çektiği bilgisi Kaos’un en yetkili ağzından bana iletilince, kampanya ile ilgili bir eleştiri olarak bunu dile getirdim. Ancak ertesi gün, AKDER’den Neslihan Akbulut’tan aldığım telefonla, meselenin tam da böyle olmadığını öğrendim. Neslihan’ın kendilerine meseleyi sormadan yorum yapmam konusundaki haklı sitemleri sebebiyle üzgünüm. Onun anlattığı ve sürecin tanığı olan Kaos GL’den Yasemin’in doğruladığı açıklamaya göre durum şöyle:
 
İmza kampanyası başladığında Kaos GL, başörtüsü yasaklarının kaldırılması talebine destek veren bir örgüt olarak imzasını veriyor ve bu imza blogda yayınlanıyor. Ancak bazı kurum ve kişiler, onların desteğinden rahatsız oluyor ve AKDER’den bu imzanın kaldırılmasını istiyorlar.. AKDER buna karşı çıkıyor ama bir şekilde Kaos GL’yi de durumdan haberdar ediyor. Bunun üzerine Kaos GL, bu kampanyanın selametinin kendi imzalarından daha önemli olduğunu belirterek imzasını geri çekiyor. Ancak AKDER’li arkadaşların ısrarı üzerine, kişisel imza verip, örgütsel aidiyetlerini de belirtiyorlar.
 
Bu mesele iki grup içinde de tartışmalara sebep oluyor. Malum zor bir mesele. Karşılıklı konuşmaya, düşünmeye ve gene konuşmaya ihtiyacımız var. Bu imza meselesi vesilesiyle konuşmaya başladık bile... Yasemin Öz, bu yan yana gelme süreci ile ilgili sorunları çok isabetli bir şekilde analiz eden bir mail attı gruplarımıza. İzniyle bazı bölümlerini sizlerle de paylaşmak istiyorum:
 
“Şimdiye kadar yan yana geldiğimiz her platformda karşı karşıya getirilmeye çalışılan iki kesimiz. Oysa homofobi meselesinin dinle sınırlı olmadığını bilebilecek kadar deneyim yaşadık dünya üzerinde. Homofobi ataerkil, milliyetçi, militarist pek çok kanaldan besleniyor. Sorunu din çerçevesinden tartışmaya zorlamak, diğer alanlarda var olan homofobinin üstünü örtmeye de hizmet edebiliyor.
 
Kadınların başörtüsü konusunda yaşadıkları ayrımcılık, Kaos GL’nin yalnızca destekçi olarak karşı çıktığı bir durum değil, her türlü ayrımcılık biçiminde olduğu gibi, bizzat kendi politikası olarak algılayacağı bir durumdur. Bu nedenle AK-DER’in başörtüsü yasağına karşı çıkmak adına düzenlediği imza kampanyasına Kaos GL tereddütsüz imza vermiştir.
 
Bizler, birbirimizle asla uzlaşamayacak görüş ve yaşam biçimlerine sahip olsak da, birbirimizden nefret etmeden, şiddet göstermeden, ayrımcılık uygulamadan ve birbirimizi değiştirmeye çalışmadan barışçıl bir şekilde bir arada yaşayabileceğimize inanan insanlarız. Verdiğimiz mücadele bunun içindir, buna her bireyin hakkı olduğu inancıyladır. Şiddet ve ayrımcılığa uğramama hakkı talep ederken, başka bireylerin uğradığı şiddet ve ayrımcılığa sessiz kalırsak, talep ettiğimiz dünyanın gerçekleşmemesinin nedeni bizzat kendimiz oluruz. Kaos GL’nin aldığı politik tutum ve dünyaya duyduğu sorumluluk bu çizgide olmuştur, olmaya da devam edecektir. Bu anlamda barışçıl bir şekilde bir arada yaşamaya dair talebimize tahammül edemeyen kesimlerin, yan yana gelişimize alışacakları bir dünya kurmak için çalışmayı sorumluluk biliriz.”
 
Sağolasın Yasemin!
Hidayet Şefkatli Tuksal
 


Etiketler: insan hakları
İstihdam