21/11/2014 | Yazar: Kaos GL
Av. Şahin Antakyalıoğlu 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla yazdı.

Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı Koordinatörü Av. Şahin Antakyalıoğlu 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla yazdı.
Birleşmiş Milletler tarafından 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi olarak güncellenmiş olan Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi, 20 Kasım 1989 tarihinde daha geniş olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile değiştirilmiştir. Bu yıl sözleşmenin kabul edilişinin 25.yılı kutlanmaktadır. Bu sözleşme, Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülke tarafından kabul edilmiştir. Bu bakımdan en fazla sayıda ülke tarafından onaylanan insan hakları belgesidir.
Birleşmiş Milletler Sözleşmeleri’nden çocuklara özgü düzenlemeler içeren Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne Ek 2.İhtiyari Protokol, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’ye Ek İhtiyari Protokol, Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşme, İstihdamda Asgari Yaşla İlgili 138 Sayılı ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne İlişkin İhtiyari Protokol, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme (Cenevre Sözleşmesi), Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Protokol, Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi ve Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmelerden sadece beş tanesi Türkiye tarafından çekince konulmadan imzalanıp yürürlüğe konulmuştur. Bunların yanı sıra Türkiye Çocuk Haklarına ilişkin birçok Avrupa Konseyi sözleşmesine imza atmıştır. Özellikle Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel İstismar ve Cinsel Sömürüden Korunmasına ilişkin sözleşme bakımından önemli hükümler yürürlüğe sokulmuştur.
Türkiye açısından da çocuk haklarına dair temel belge 17, 29 ve 30’uncu maddelerine çekince konulan, 27 Ocak 1995 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS)’dir. Sözleşmeyi; BM Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1990 tarih ve 45/112 sayılı kararıyla kabul ve ilan edilen Riyad İlkeleri, 29.11.1985 tarihinde, 40/33 sayılı karar ile kabul edilen Pekin Kuralları, 14 Aralık 1990 tarih ve 45/113 sayılı kararıyla kabul edilen Havana Kuralları, 1999 tarihinde kabul edilen Viyana Kuralları ve 8 Eylül 2000 tarihinde New York’ta kabul edilen tarafımızdan 4991 sayılı kanun ile 16.10.2003 tarihinde onaylanan “BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dâhil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokol” ve 4755 sayılı kanun ile 09.05.2002 tarihinde onaylan “BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol” ile bir bütün olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Yukarıda değindiğimiz gibi uluslararası mevzuatta yer alan düzenlemelerin usulüne uygun onaylanması ve yürürlüğe girmesi ile ulusal mevzuatta uyumlaştırma çalışması yapılmalıdır. Hali hazırda uyumlaştırma çalışmasının olmaması sebebiyle çocuk hukukundaki sorunlar uygulamaya gelmeden önce mevzuatta oluşmaktadır. Mevzuattan kaynaklı sorunlar çoğunlukla uygulamadaki yeknesaklığı engelleyici nitelikte olmaktadır. Bu sebeple çocuklara dair düzenlemeler bütüncül bakış açısıyla değerlendirilmeli, çelişen hükümler farklı uygulamaya sebep verilmeyecek şekilde kaldırılmalı veya değiştirilmelidir. Uygulamadan kaynaklanan sorunların bazıları da mevzuattaki eksik düzenlemelerden kaynaklanmaktadır.
Çocuk yargılamasına dahil olan aktörlerin mevzuat hakkındaki bilgi seviyesinin yeterince arttırılmaması, çocuğun “yüksek yararı” gibi temel kavramları özümsemeleri amacıyla beceri geliştirme ve destek programları yapılmaması sorunları ise kendini Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi’nin Kolombiya ön gözlem raporunda da belirttiği şekliyle “çocuk haklarını gerçekleştirmek ve korumak üzere benimsenen yasalarla bu yasaların çok sayıda çocuk açısından yaşama geçirilmesi arasındaki büyük açık” olarak göstermektedir. Çocuğun özel bir yargılama sistemine ihtiyacı olduğu algısının tüm aktörlerde yerleşmesiyle mevzuattan kaynaklı eksikliklerin büyük kısmı aktörlerin inisiyatif alması ile çözülebilecektir. Bu çözümün tek yöntemi ise yapılan eğitimlerin nicelik yönünden artması, nitelik yönünden ise farklı disiplinleri bir araya getiren eğitim modülleri ile gerçekleşmesidir.
Meslek elemanlarının bilgi donanımın yeterli olmaması veya alışkanlıkların daha kolay uygulanabilir olması gibi sebeplerle çocuklar suç isnadı ile adalet mekanizmasıyla temas ettiği ilk andan başlayarak birçok sorunla karşılaşmaktadır. Meslek kollarındaki kesişen sorun alanı olan niteliksel ve niceliksel açıdan personel yetersizliğinin yanı sıra; ifade almaya dair yetkinin yokluğuna rağmen çocuk ile “sohbet” edilerek bilgi notu hazırlanması, nakil sırasında kelepçe veya benzeri aletlerin takılması, kimi zaman kimliğinin gizli tutulmaması, çocukların fiziksel, sözel ve duygusal şiddete maruz kalması, işlediği iddia olunan suç tipine göre yaklaşımda ayrımcılık olması, kimliğinin deşifre edilmesi, avukata erişiminin geç olması ya da hiç olmaması, çocuğun mevcutlu olarak uygun olmayan koşullarda bekletilmesi, bekleme süresi boyunca temel ihtiyaçlarının geç giderilmesi ya da hiç giderilmemesi, yeterli sayıda çocuk mahkemesinin olmaması, yasanın öngördüğü durumlarda sesli ve görüntülü kaydın alınmaması ve bir çok yerde henüz bu tür donanımların olmaması, çocuğun ifadesinin alınırken çocuğun yaşı, gelişimi ve yaşadığı travma dikkate alınmadan uygun olmayan şekilde soru yöneltilmesi, Çocuk İzlem Merkezlerinin bulunduğu illerde çocukların sesli görüntülü kayıt almak suretiyle beyanların alınmasına rağmen Ağır Ceza Mahkemelerine tekrar çağırılması, yargılama sürecinde çocuğun özgürlüğünden yoksun kalması, yargılama(kesinleşme) sürecinin uzunluğu sebebiyle eğitim evine naklinin sağlanamaması, tedbir süreçlerinde -özellikle danışmanlık tedbirinde- uzmanların sadece mahkemeye sunulacak rapor öncesinde çocuk ile görüşmesi, koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarının verilmesinde ve infazı sürecindeki gecikmeler, tedbir kararların ifasına dair etkin yöntemlerin olmayışı, tutuklu ve hükümlü çocukların eğitim haklarına ilişkin ihlaller, denetimli serbestlik sisteminin gerektiğinde yeterince uygulanmaması, suça sürüklenmenin nedenlerinin iyi tespit edilmeyişi ve giderilmesine yönelik etkin programların olmayışı, çocuk adalet sistemi çalışanlarının uygun ücret ve haklara sahip olmayışının çocuklara olumsuz yansıması, çocuklara yönelik cezalandırma odaklı bakış açısı, özgürlüklerinden yoksun bırakılması son çare olması gerekirken ilgili diğer tedbirlere başvurulmadan ilk çare olarak düşünülmesi, çocuğa karşı işlenen suçlarda cezasızlık, medya ve diğer kurumların istismarına karşı etkin ve caydırıcı hükümlerin olmayışı, özellikle çocuk fuhuşu, pornografisi, çocuk ihmali, istismarı ve çocuk ticaretinde suçun hukuki nitelendirmesinin yanlış yapılması, Cinsel suçlara ilişkin daha ağır cezalar getirildiği kamuoyunda yayılmasına rağmen uygulamada cezasızlık sonucunu doğurabilecek kararların alınması, TCK 103/6 maddesi kaldırılmasına rağmen sırf sanığın daha az ceza alma ihtimaline binaen çocukların yıllar sonra Adli Tıp Kurumuna sevki yapılarak ruh sağlığının asıl sebebinin cinsel istismar olayımı yoksa sonradan yaşadıkları olumsuzluklar mı şeklinde tespit için tekrar çocukların örselenmesi, Çocukların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına saygı duyulmaması ve hukuka aykırı ve şiddet içeren gözaltıların yapılması, çocuğa yönelik şiddetin yasalarda açıkça yasaklanmaması şeklinde sıralanabilecek sorunlar Sözleşme’nin yirmi beşinci yılında da varlığını maalesef sürdürmüştür.
Çocuk Koruma Kanunumuza göre çocuk daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış bireyi ifade eder,
Korunma ihtiyacı olan çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu, Suça sürüklenen çocuk ise Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu ifade etmektedir.
Bu kanun kapsamında çocuğun haklarının korunması amacıyla;
-Çocuğun yaşama, gelişme, korunma ve katılım haklarının güvence altına alınması,
-Çocuğun yarar ve esenliğinin gözetilmesi,
-Çocuk ve ailesinin herhangi bir nedenle ayrımcılığa tâbi tutulmaması,
-Çocuk ve ailesi bilgilendirilmek suretiyle karar sürecine katılımlarının sağlanması,
-Çocuğun, ailesinin, ilgililerin, kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde çalışmaları,
-İnsan haklarına dayalı, adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesi,
-Soruşturma ve kovuşturma sürecinde çocuğun durumuna uygun özel ihtimam gösterilmesi,
-Kararların alınmasında ve uygulanmasında, çocuğun yaşına ve gelişimine uygun eğitimini ve öğrenimini, kişiliğini ve toplumsal sorumluluğunu geliştirmesinin desteklenmesi,
-Çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması,
-Tedbir kararı verilirken kurumda bakım ve kurumda tutmanın son çare olarak görülmesi, kararların verilmesinde ve uygulanmasında toplumsal sorumluluğun paylaşılmasının sağlanması,
-Çocukların bakılıp gözetildiği, tedbir kararlarının uygulandığı kurumlarda yetişkinlerden ayrı tutulmaları,
-Çocuklar hakkında yürütülen işlemlerde, yargılama ve kararların yerine getirilmesinde kimliğinin başkaları tarafından belirlenememesine yönelik önlemler alınması ilkeleri gözetilir.
Çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlere ‘Koruyucu ve Destekleyici Tedbirler’ denilmektedir.
Bu tedbirlerden Danışmanlık tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye, Eğitim tedbiri, çocuğun bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine, Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine, Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri kullananların tedavilerinin yapılmasına, Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya yönelik tedbirdir.
Yukarıda belirttiğimiz tedbirlerin etkin ve ivedi bir şekilde uygulanmadığına tanık oluyoruz. Ankara ilinde 31.10.2014 tarihi itibariyle 4263 çocuk suça sürüklenen çocuk olarak Çocuk Adalet Sistemi içerisinde yer almıştır. Bu çocuklar bakımından bir kaç istisma dışında Koruyucu ve Destekleyici Tedbirlere başvurulmadığını görebiliyoruz.
Çocuk adalet sistemi çalışanları açısından ciddi bir paradigma değişikliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Mevcut mevzuatın eksikliklerine rağmen aslında uygulamadaki yapılan yanlışların ortadan kaldırılması çocuk hak ihlallerine ilişkin istatistiklei önemli oranda değiştirecektir.
Etiketler: insan hakları