27/06/2024 | Yazar: Oğulcan Özgenç
Sezgin İnceel’in albüm habercisi yeni teklisi Kahrolsun Patriarki geçtiğimiz günlerde yayınlandı. İnceel, şarkının yaratım sürecini ve yeni albümde dinleyicileri nelerin beklediğini KaosGL.org’a anlattı.
Fotoğraf: Stas Mishchenko
Sezgin İnceel’in yeni teklisi Kahrolsun Patriarki geçtiğimiz günlerde dinleyicilerle buluştu. Yeni albümü Kaktüs, Kedi vs.’nin habercisi olan tekli, “öfkeli bir dans şarkısı”. İnceel, toplumsal meseleleri kişisel deneyimleriyle harmanlamaya devam ediyor.
Düzenlemesini Yavuz Cingöz’ün yaptığı şarkı, basın bülteninde yer alan ifadelerle “Bireysel bir öfke krizini toplumsal bir protestoya dönüştürme arzusunu anlatırken, “kişisel olan politiktir” sloganından yola çıkarak kalbimizi kırmalara doyamayan bu zor zamanların röntgenini de çekiyor ve soruyor: Yaşadığımız ghostingler, gaslightingler, ihanetler ve ayrılıklar toplumsal çürümeden ve kapitalist tüketim kültüründen ayrı düşünülebilir mi?”
Yönetmenliğini Valentina Misel’in üstlendiği şarkının klibi ise İnceel’in kendi geçmişinden "patriarkayı ezdiği anların" yansıması.
İnceel ile Kahrolsun Patriarki’nin nasıl ortaya çıktığını, ilham kaynaklarını, “kişisel olan politiktir” sloganın müzik yaparken yarattığı olanakları, müzikteki işbirliklerini ve yeni albümünde dinleyenlerini nelerin beklediğini konuştuk.
İnceel, “Bu şarkıda da sadece hüzünleri evde bırakıp dertlerimizi, sıkıntılarımızı unutmak için dans etme çağrısı yok, öfkemizi sahiplenerek inadına onunla dans edelim daveti var” dedi.
Yeni albümünüz Kaktüs, Kedi vs.’nin habercisi tekliniz Kahrolsun Patriarki yakın zamanda dinleyicilerle buluştu. Nasıl ortaya çıktı yeni tekliniz? İlham kaynaklarınız neler oldu?
Günlük hayatta, özellikle baskın kültürü temsil eden bir grubun üyesi değilsek (ki bu da sabit bir grup değil zaten), hepimiz türlü türlü mikro-agresyonlara maruz kalıyoruz. Ve bazen yüz defa tolere ettiğimiz o gereksiz soruyu ya da cümleyi yüz birinci defa duyduğumuzda patlama yaşayabiliyoruz. "Kahrolsun Patriarki" tam da bu patlamaları sahiplenen bir şarkı. Sözlerinden de anlaşılabileceği gibi büyük bir kızgınlık anında ortaya çıktı. Son derece kişisel bir mesele ile ilgili öfkemi yatıştırmaya çalışırken elime gitarı aldığım ve şarkının nakaratını mırıldanmaya başladığım sırada, gözüme arkadaşımın elleriyle yapıp bana hediye ettiği kanaviçe çarptı; üstünde "smash the patriarchy" (patriyarkayı ez) yazıyordu. O an, çektiğimiz ayrılık acılarının, yaşadığımız manipülasyonların ve eski ilişkilerimize olan kızgınlıklarımızın sistemden bağımsız olamayacağını düşündüm. Bütün bu fikirler, koronanın verdiği eve kapanmışlık hissi ve uzun zamandır Almanya’da yaşamama rağmen mekânsal anlamda hâlâ evim dediğim Kadıköy özlemim ile birleşince, şarkının sözleri ve melodisi ortaya çıktı.
Basın bülteninde yer alan ifadeleriyle Kahrolsun Patriarki, “öfkeli bir dans şarkısı”. Önceki şarkılarınızda da olduğu gibi toplumsal konular ve kişisel deneyimleriniz bir diyalog içinde bu şarkıda da. Kahrolsun Patriarki ile dinleyenlere ne soruyor veya ne anlatmak istiyorsunuz?
Öncelikle, buradan basın bültenini kaleme alan Velvele sitesinden Bawer’e bu güzel yakıştırması için teşekkür edeyim. Bu kişisel-toplumsal diyalogu bilinçli olarak başlattığım bir şarkı yazma stili değildi; hâlâ da değil. Almanya’da bir internet sitesi müziğimi bu şekilde tanıtmasa ben belki hala farkında olmayabilirdim bile. Diğer taraftan, yaşadığım her duyguda politikanın izlerini buldukça, kendiliğinden böyle bir yerlere evrilmesi de çok doğal geliyor. Zaten bu diyalog da hayatta sorguladığım ve kırmaya çalıştığım birçok diğer konu gibi iki uçtan ibaret değil. O yüzden kuir teoriye yakışır şekilde, kişisel-toplumsal ikililiğinde aralarda kalan ya da dışarılara taşan alanları sorguluyorum. Bu şarkıda da sadece hüzünleri evde bırakıp dertlerimizi, sıkıntılarımızı unutmak için dans etme çağrısı yok, öfkemizi sahiplenerek inadına onunla dans edelim daveti var.
“Kişisel travmalarımız toplumsal bilinçten azade değil”
“Kişisel olan politiktir” şiarıyla müzik yapmanın yarattığı imkanlar/olanaklar neler? Başka bir deyişle; bu slogan müzik yaparken nasıl kapılar aralıyor?
Politikanın da kültür ve dil kavramları gibi tepeden inme bizim için yapılmış bir ürün olmadığını, bizim verdiğimiz her kararın, söylediğimiz her cümlenin onu şekillendirdiğini düşünüyorum. Kişisel travmalarımız, korkularımız, kaygılarımız toplumsal bilinçten azade değil. Benim tek başıma tüm sistemi değiştirecek gücüm olamayabilir, ama bu güçsüz olduğum anlamına gelmiyor. Kendimi ifade edecek bir sesim var. Kendi nezdimde kelime anlamıyla kastettiğim bu ses, bir başkasında kâğıt, kalem, dans, şiir, resim, aksesuar, moda, sosyal medya gönderisi, gece gezmesi, kahkaha, yemek, yememek ya da çıplaklık gibi farklı ifade şekillerinde kendisini tekrar yaratabilir. Sara Ahmed’in dediği gibi, bazen bir gülüş, bazen de herkesin güldüğü bir şakaya gülmemek politikanın ta kendisi. Buradan bakınca Mezdeke açıp göbek atmak da çeşitli bağlamlarda çok politik bir eylem olabiliyor.
Düzenlemede Yavuz Cingöz ile çalıştınız ve videonun yönetmenliğini Valentina Misel üstlendi. Bu işbirlikleri nasıl gelişti ve onların katkıları şarkınıza ve videosuna nasıl bir boyut kattı?
Yavuz’u Unrelica ve Queer Elizabeth projelerinden çok severek takip ediyorum. Ortak arkadaşlarımız Medusa ve Özgün, başka bir projesi için solist arayışında olduğunu bana ilettiklerinde çok heyecanlandım. O vesile ile konuşmaya başladık. Bense tam o sıralar kendi albümümden başka bir şarkı için uğraşıyordum, ama düzenlemesi içime sinmiyordu. "Yavuz, sen denemek ister misin?" dedim ve hemen iki gün içinde bana aklımdakinin de ötesinde efsane bir düzenleme ile geri döndü. İkimiz de o kadar yükseldik ki çok kısa bir süre içinde arka arkaya üç şarkı daha yaptık. Hepsi yeni albüm Kaktüs, Kedi vs’de yer alacak.
Valentina Misel ise Venezuelalı bir sanatçı. Onunla da yolum, çok sevdiğim müzisyen arkadaşım Berivan Kaya sayesinde kesişti. Kendi geçmişimden -farkında olmadan bile olsa- patriyarkayı ezdiğimi düşündüğüm tüm anları bir videoya dönüştürmek istedim ve böyle bir iş çıktı ortaya. Umarım izleyenler de beğenmişlerdir.
“Kendimi müzisyenden çok hikaye anlatıcısı gibi düşünüyorum”
Yeni albümünüz Kaktüs, Kedi vs’de dinleyicileri neler bekliyor? Ne tür müzikal tarzlar ve temalar üzerine çalışıyorsunuz?
Ben kendimi müzisyenden çok hikaye anlatıcısı gibi düşünüyorum bir süredir. O yüzden, büyük bir hayalimi gerçekleştirerek baştan sona dinlendiğinde bir hikaye anlatan bir albüm yaptım bu sefer. Shirin Neshat’tan RuPaul’s Drag Race’e kadar birçok farklı yerden beslendim yaratım sürecinde. Geçen sene gittiğim Ahmet Rüstem ile Hakan Sorar’ın sergisinin kataloğundaki bir cümle beni çok etkilemişti: “Görülmeyenlerin, üstünde durulmayanların, yok sayılanların izleri bize neler söyler?” Albümün isminde Kaktüs’ü Arkadaş Z. Özger’in bir dizesinden, Kedi’yi İstanbul’dan, vs’yi ise görmediklerimizin izlerinden ödünç aldım. Bu albümde, sanırım belki benim bile daha önceden çok farkında olmadığım içimdeki karanlık mekanların izleriyle yüzleşiyorum. Bu da beni çok heyecanlandırıyor.
Yavuz Cingöz dışında, düzenlemelerde Stas Mishchenko ve Patrick Thompson’un imzaları var. Sound olarak elektronik-akustik-melodram-dans-sıcak-soğuk arası kuir bir yerlerde geziniyor. Albümün sürprizi ise Nuri Harun Ateş düeti. Bu şarkıyı ikinci single olarak sonbaharda dinleyebileceksiniz. Umarım en az benim kadar bağrınıza basarsınız.
İlgili Video:
Etiketler: medya, kültür sanat, yaşam