31/01/2007 | Yazar: Kaos GL

‘Pembe Hayat GLBTT Derneği üyeleri özellikle son dönemde artan silahlı, satırlı, sopalı saldırılarda yaşadıklarını, umutlarını, umutsuzluklarını anlattılar. Hepsinin ortak arzusu, insanca yaşayabilmek, karakolda, adliyede, sokakta, takside herhangi biri olabilmek. Öldürülme korkusu olmadan, işaret edilmeden, sınıflandırılmadan ve sömürülmeden yaşamlarını sürdürebilmek.’ Birgün gazetesinden Özlem Zorcan, Pembe Hayat Derneği’nden Buse, Kumsal ve Zeynep’le konuştu.

‘Pembe Hayat GLBTT Derneği üyeleri özellikle son dönemde artan silahlı, satırlı, sopalı saldırılarda yaşadıklarını, umutlarını, umutsuzluklarını anlattılar. Hepsinin ortak arzusu, insanca yaşayabilmek, karakolda, adliyede, sokakta, takside herhangi biri olabilmek. Öldürülme korkusu olmadan, işaret edilmeden, sınıflandırılmadan ve sömürülmeden yaşamlarını sürdürebilmek.’ Birgün gazetesinden Özlem Zorcan, Pembe Hayat Derneği’nden Buse, Kumsal ve Zeynep’le konuştu.

KAOS GL

Özlem Zorcan

Buse Kılıçkaya, Pembe Hayat Lezbiyen Gey, Biseksüel, Travesti, Transeksüel Derneği Başkanı. 1977 Sivas doğumlu olan Kılıçkaya, lise mezunu. Yönelttiğim sorulara samimi yanıtlar verdi:

Cinsel kimliğiniz nedeniyle ailenizle sorun yaşadınız mı?

Ailemin transeksüel kimliğime sıcak bakmayacağını bildiğim için 19 yaşımdayken İstanbul'a taşındım. 4 kızdan sonra ailemin tek erkek çocuğu olmam durumu daha da zorlaştırıyordu. Kendimi onlara açtım ama hazmedemediler, inanamadılar. Ailem beni psikiyatristlere, psikologlara götürdü. En sonunda yaşadığım durumun hastalık ya da sapkınlık olmadığını anlamalarıyla birlikte uzlaşı sağlayabildik. Bu hiç kolay olmasa da şu anda ailem benim transeksüel kimliğimi kabullenmiş durumda.

Pembe Hayat Derneğini kurma süreciniz nasıl gelişti?

İstanbul'da yaşadığım süreçte tüm eşcinseller, transeksüeller ve travestiler için mücadele etmek zorunda olduğumu anlamam uzun sürmedi. Kolluk kuvvetlerinin, travestiler ve transeksüeller üzerinde uyguladığı baskı, keyfi bir şekilde gözaltına alınmamız, toplumun bizlere bakış açısı bireysel bir çabayla çözülecek sorunlar değil. Ankara'ya döndüğümde arkadaşlarımla birlikte bir çatı altında toplanmaya, örgütlenmeye karar verdik.

Eşcinsellerin derneğe bakışı nasıl oldu?

Görüldüğümüz yerde şiddete uğruyor olmamıza karşın arkadaşlarımızın çoğu örgütlenmeye, dernek çatısı altında bir araya gelmeye sıcak bakmadı. Mücadele yerine bir vazgeçmişlik anlayışı yaygın eşcinseller arasında. Örneğin bir arkadaşımız şiddete uğruyor ama 'şikayet etsem ne olacak ki' diyerek susmayı tercih ediyor. Çünkü biz emniyet güçlerinin bizzat kendisi tarafından da şiddete maruz kalıyoruz.

Her şeye karşın örgütlü mücadeleyi başlattınız?

Evet, 2006 yılında dernekleşmek için başvurduk ve böylece 'Pembe Hayat' doğdu. Şu anda 47 üyemiz var ama bu sayı düşük. Çünkü 'örgüt' ya da 'dernek' adından bile korkan travestiler, transeksüeller var. Ayrıca derneğe üye olarak kayıt altına alınacak olmak da korkutuyor onları. Çoğu ailesinden gizli olarak cinsel kimliğini yaşıyor, yani görünürlük sorunları var. Ölüm tehditleri alıyorlar. Bizler, defalarca örgütlü mücadelenin şart olduğunu anlatıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarıyla, medyayla nasıl ilişki kurulacağını hiç bilmeden yola çıktık.

Saldırılardan biraz bahsedebilir misiniz?

Özellikle son bir aydır, bizlere yönelik saldırılar arttı. Kamuoyunda 'Eryaman Olayları' diye bilinen saldırılarda darp edildik, yaralandık, evlerimizden uzaklaştırıldık, hatta evlerimiz yakıldı ama kimse yakalanmadı. Emniyet bir şey yapamadı, ya da yapmak istemedi. Suçlular yakalanmadıkça, saldırılar artıyor. Şimdi, Kolej'de, Bağlar Caddesi'nde, Hoşdere'de silahlı sopalı saldırılara uğruyoruz. Edik'te arkadaşlarımız bıçaklandı. Gittiğimiz kuaförün bile camları kırılıyor. Emniyeti sürekli bilgilendiriyoruz, hatta bize saldıranların araç plakasını dahi veriyoruz ama sonuç alamıyoruz.

Sizce neden oluyor bu saldırılar?

Saldırıların planlı, organize olduğu çok açık ama nedenini gerçekten anlayamıyoruz. Bizim yaşam hakkımız yok mu? Devlet hem bize iş olanağı tanımıyor hem de zorunlu olarak seks işçiliği yapan insanları koruyamıyor. Baskı ve şiddet uygulamalarına göz yumuyor. Sürekli tehdit altındayız. 'Para verin yoksa sizi yaşatmayız' telefonları alıyoruz. Hepimiz çok yorulduk, bir arkadaşımız ölmeden sesimizin duyulmasını istiyoruz. Bu amaçla İnsan Hakları Derneği'nde üç arkadaş açlık grevi yapacağız.

Yaşamdan beklentileriniz neler?

Tek beklentimiz haklarımıza saygı gösterilmesi. Biz de insanız, bizim de haklarımız var. Bizler, hem bu ülkenin dışlanmışı, kenara atılmışı, baskılananı hem de öldürülmeye açık insanlarıyız. Devlet yetkililerin açık davransın, 'sizi istemiyoruz, haklarınızı vermiyoruz. Bu ülkeyi terk edin' desin. Bizler ülkemizi seven insanlarız, burada yaşamak istiyoruz. Bu ülke, bu topraklar hepimizin. Ancak her gün saldırıya uğrarsak, bir gün birimizi öldürülürse ne yapacağız biz ezilenler olarak?

*Medya hedef haline getiriyor

Medyaya ilişkin bir şikâyetiniz var mı?

Elbette var! Medyanın da bize bakış açısı ortada. Bizleri, kendisini kesen, doğrayan, sorun yaratan, fuhuş ve hırsızlık yapan insanlar olarak tanıtıyorlar. Sanki çalışabileceğimiz işler varmış da biz seks işçiliğini tercih ediyormuşuz gibi bir kanı yaygın. Biz tüm bunları değiştirmek istediğimiz için örgütlü mücadele veriyoruz. Cinsel kimliğimizin hastalık ya da sapkınlık olmadığını anlatabilmek istiyoruz. Ailemizle, çevremizle ilişkilerimizi sağlıklı bir hale getirmek istiyoruz.

Eryaman'da neler oldu?

7–12 Nisan 2006 tarihleri arasında Ankara'nın Eryaman semtinde yaşayan 30 travesti ve transeksüel saldırılara uğradı. Bu süreçte sokakta sopalarla ve sallamalarla dövülen iki travesti acil olarak hastaneye götürüldü. Travestiler tıbbi müdahalenin ardından döndükleri evlerinde bir saldırıya daha maruz kaldılar. Saldırılar gündüzleri de devam etti. Evlerinden dışarı çıktıklarında sopalı ve bıçaklı saldırganların hedefi olan travestiler, emniyete başvuruda bulundular ancak bir sonuç alamadılar. Can güvenlikleri kalmadığı için Eryaman'dan ayrılmak zorunda kalan travestilerden ikisi kendilerine saldıranların kimliklerini belirleyip haklarında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Bu arada bazı travestiler de Ankara'yı terk ederek başka kentlere yerleşti.

*'Savcılığa 25 kez başvurdum'

Kumsal Baran. 1980 Diyarbakır dokumlu. 1995'den beri Ankara'da yaşıyor. Diyarbakırlı bir aşiretin çocuğu.

"Çocukluğumdan beri kadın hareketlerim vardı. İlkokuldayken kız kardeşim gibi etek giydiğim ve göğüs yerlerime portakal koyduğum için okul müdürü beni okuldan attı" diye anlatmaya başladı öyküsünü ve şunları söyledi:

"Atabeylerimden, babamdan çok dayak yedim. Küfür ederek, işkence yaparak hep ev işi yaptırdılar bana. Sabah altıda kaldırıyorlardı beni, önce hayvanlara bakıyordum, sonra bulaşık, yemek, ütü bir evde ne kadar iş olursa hepsini bana yaptırıyorlardı."

Peki daha sonra okula gidebilmiş miydi?

"Hayır" diye yanıt verdi bu sorumuza ve şu yürek burkan bilgileri verdi:

"Okula gidememiş olmanın en acı yanı, okuma yazma bilmiyor oluşum. Hiç öğrenemedim. Burada arkadaşlarım çok denediler, hatta öğretmen bile tuttular ama bir türlü öğrenemiyorum. Harfleri dahi tanımıyorum. Yani bir araba beni kaçırsa, bana çarpıp kaçsa plakasını bile alamam. Ama bir gün mutlaka okumayı da yazmayı da öğreneceğim. Cahillik korkunç bir şey. Okuyabilseydim eğer öğretmen olmak isterdim."

Ve Kumsal'ın bir de askerlik dönemi var. O günleri şöyle anlattı:

"Kendimi hiçbir zaman erkek olarak hissetmememe rağmen beni askere gönderdiler. Orada da okuma yazma öğrenemedim çünkü askerliğe üç ay dayanabildim. Üç ay sonra transeksüel kimliğimi açıkladım. Muayeneler ve raporlar sonucunda askerlikle ilişiğim kesildi. Artık ailemin yanına dönemezdim, Ankara'ya kaçtım. Burada tanıştığım travesti arkadaşlarım sayesinde kalacak yer sorunumu çözdüm."

Kumsal, uzun süredir ailesiyle görüşemiyordu. Bunun nedenini açıklarken hüzünlendi:

"Korkunç bir şey oldu. Bir savcının şoförüyle arabada yakalandım. Televizyonda haberlere çıkınca, ailemin her şeyden haberi oldu. Beni evlatlıktan reddettiler. Annem bileklerini kesti, kurtarıldıktan bir süre sonra kendisini üçüncü kattan aşağıya atarak tekrar intihara teşebbüs etti. Neyse ki hayatta. Büyüklerim beni ölümle tehdit ettiler, hala ediyorlar. Ailem benim erkek gibi yaşamamı istiyor, bazen 'saçını keserse gelsin, burada onu evlendirelim' diye haber gönderiyorlar. Ben bir kadınla evlenemem ki. Ben bir kadınım!"

Kumsal'a son sorum, bundan sonra yaşamdan ne beklediği idi. Derin bir "ah" çekip yanıtladı:

"Benim en büyük düşüm, bir gün çocuk doğurabilmek. Bunun dışında en büyük isteğim ise, ailemin beni bir kadın olarak kabul etmesi. Ben bir kadınım, benden erkek gibi yaşamamı bekleyemezler. Bugüne kadar kazandığım paralarla bir ev alabildim. Ölümümden sonra o evin kimsesizlere kalmasını istiyorum."

'Olayların arkasında sağ parti var'

Zeynep Ersürer, 1981 Hatay Reyhanlı doğumlu. 1995–2000 arası Kıbrıs'ta yaşamış olan Ersürer 2001'den beri Ankara'da ikamet ediyor. O da Eryaman'da saldırıya uğrayanlar arasındaydı. Orada olanları bir de ondan dinleyelim:

"2001 yılında Eryaman'a taşındık birkaç arkadaş. 2006 yılına kadar orada hem çalıştık hem yaşadık. Hiçbir sorunla karşılaşmadık, çevreden tepki almadık. Ancak 2006 yılında yaşadıklarımız tek kelimeyle korkunçtu. 25–30 travesti vardık Eryaman'da. Önce inşaat işçileri bizlere saldırmaya başladı. Bizleri taşladılar, sallamalarla, satırlarla, döner bıçaklarıyla üzerimize yürüdüler. Her gün en az birimiz yaralanıyorduk. 12 Nisan'da, caddede 15 kişinin birden saldırısına uğradık, kurşunlandık, yaralandık. Evde hapis kaldık. Emniyetten yardım istedik birçok kez. 'Tamam, geliyoruz' diyorlardı ama geliniyorlardı. Olaylar sırasında benim yüzüme kezzap attılar, kolumdan döner bıçağıyla yara aldım. 17 Nisan'da ise tam bir felaket yaşandı. Evimizin kapısını kırdılar, iki arkadaşımı öldüresiye dövdüler. Eşyalarımızı bile alamadan evlerimizi terk etmek zorunda kaldık. Bence olayların arkasında bir sağ parti var. Cumhuriyet savcılığına 25 kez suç duyurusunda bulundum. Birisine bile cevap verilmemesinin nasıl bir anlamı var?" Zeynep, saldırılar nedeniyle yaşadığı travmadan uzun süre çıkamamış.

Kaynak: Birgün, 30-31 Ocak 2007


Etiketler: insan hakları
İstihdam