08/10/2009 | Yazar: Gülten Ağrıtmış

BUKALEMUN   Üzerinde kayıyordum. İki koca tepe. Bembeyaz her yer. Karla kaplı. Ama soğuk değil, sıcak. Beya

BUKALEMUN
 
Üzerinde kayıyordum.
İki koca tepe.
Bembeyaz her yer.
Karla kaplı.
Ama soğuk değil, sıcak.
Beyaz iki tepe üzerinde
İki siyah boncuk taş…
Ve beklide bir vadideydim.
Vadinin ortasında iki tepe.
Kraterli patlamış volkan dağları.
Bazen kahverengi, bazen pembe,
Bazen mor, bazen sarı bir kelebek…
Elini üzerine koyduğumda
Tam avucumun ortasına dokunan;
Sert, minik, tatlı bir sıcaklık,
Etrafı bazen büzük, büzük…
Kurumuş çekilmiş; vakumlanmış,
Torba misali…
Bazen yayılmış salmış kendini,
Keyifli bir çarşaf misali…
Alacalı bulacalı...
Rengarenk ışıklar saçan…
Uyaran gözleri…
Oradan bedeni.
Sonra ısıtan ruhu…
Ilık, ılık ortasındaki…
Sert kemikte gezdirdiğin,
Rüzgarını ve bazen oraya gömdüğün
Kendini iki tepeyi içe çekip…
Kokladığın…
Rengarenk,
Rengarenk;
Bukalemun gibi, tepelerin,
Üstünde meyvelerin.
Ağaçların, taşların kayaların…
Kimi zaman dikenlerin…
Dikenlere batırdığında,
Gözü kara arkasında tutabildiğin…
Gonca güllerin.
Açmış, kokan gül yaprakların...
Siyah, beyaz, pembe, sarı, kırmızı…
Ve sen içindeyken içinde yarattığı
Mavi ve yeşil;
Bukalemun.
İki tepe bukalemun…
Sürüklediği,
Bukalemun.
 
11 Aralık 2008
 

Etiketler:
nefret