05/03/2008 | Yazar: Kaos GL

Tayfun Atay Birgün Gazetesi köşe yazarlarından; 1 Mart’ta yazdığı ‘Bülent Ersoy’dan Ders Almak Lazım’ başlıklı yazısı üzerine Kaos GL Dergisi yazarlarından Aykan Safoğlu

Tayfun Atay Birgün Gazetesi köşe yazarlarından; 1 Mart’ta yazdığı ‘Bülent Ersoy’dan Ders Almak Lazım’ başlıklı yazısı üzerine Kaos GL Dergisi yazarlarından Aykan Safoğlu yazıdaki genel çerçeveden rahatsız oldu ve tepkisini Tayfun Atay’a mektup yollayarak gösterdi. İşte o mektup ve o köşe yazısı:

Merhaba Tayfun Bey,
Geçen gün köşenizle karşılaştığımla, başlığınız beni epey heyecanlandırmıştı. Yalnız yazınızı okumaya giriştiğimde o heyecan yerini, bir hayal kırıklığına bıraktı... Neden böyle oldu, dilerseniz sıralamaya çalışarak anlatmaya girişeyim.
Öncelikle bir transeksüelin, trans geçmişinin sizin yaptığınız gibi deşifre edilmesini tercih etmeyebileceğini tahmin edersiniz. Madem ifade özgürlüğünden bahsediyoruz, bir insanın söyledikleri onun ne, kim olduğundan bağımsız olarak ele alınmalıdır. Misal, seks isçiliği yapan bir yurttaş böyle şeyler söyleseydi, onun bu kimliğinin ne söylediğini anlamak için söylediklerine koşut kılınması rahatsız edici olabilirdi. Eminim, sizin geçirmiş olduğunuz bir ameliyatın da söylediklerinizi anlamamız için bizim nazarımızda bir değeri olmamalıdır.

Üstelik bir insanin mahreminin bu kadar kolay ele alınabiliyor olması, bizi düşünmeye sevk edebilir. Mesela ben sizin yazdıklarınızı okurken sizin cinsel yöneliminizi düşünmeyerek okuyorum... Aklıma Ali Atıf Bir geldi... İstemeyerek de olsa söylediklerini bir anımsayalım:

"Köşe yazarlarının cinsel yönelimlerini açıkça bilmemiz lazım. Nitekim bir köşe yazarı eşcinselse, bunu bilmemiz onun içinde bulunduğu saldırgan ruh halini anlamamız için yani onu anlamamız için elzemdir." Şimdi bu ne kadar rahatsız edici bir açıklamaysa, sizin yazdıklarınızın da benzer bir işleve sahip olduğunu söylemek zorundayım.

Çünkü yazınızda, bir transeksüel tanıdığınız olmadığı da muhakkak ki, travestiliktense, transeksüelliğin daha cesaret isteyen bir şey olduğunu söylüyorsunuz.

Elimde olmayarak size sormak istiyorum. Bu kadar ataerkil bir toplumda bir insanin kendi varoluşunu gerçekleştirirken geçirdiği süreçlerin niteliğini, bir uzvun eksikliği/ fazlalığı üzerinden değerlendirmek o egemen söylemi tekrarlamak olmuyor mu?

Evet, travesti kimliği, transeksüellerinki kadar meşakkatli bir süreç. Ve sizin yaptığınız gibi tanımadığınız Zeki Müren ile tanımadığınız Bülent Ersoy'un varoluşlarını birbirleriyle kıyaslayarak değerlendirmek ne solcu bir perspektife ne de demokratik bir söyleme denk düşüyor.

Yazdıklarınızın derin bir cehalete denk düştüğünü imlemek için bir transeksüel olmak gerekmediğini bildiğimden, en azından empati denilen şeyin ne kadar elzem olduğunu hatırlatmak istedim.
Umarım bu yazınızla ilgili artık eleştiriden ziyade bir şikayete tekabül eden sözlerimi ciddiye alırsınız.

Nitekim halkın gazetesi Birgün'de, böylesi yazıları üzülerek ve esefle okuyorum.

Saygılar

Aykan Safoğlu

Tayfun Atay’ın 1 Mart’ta köşesinde yayımlanan yazısı:

Bülent Ersoy’dan ders Almak Lazım

Kim ne derse desin, bence bu operasyondan en kârlı çıkanlardan biri Bülent Ersoy! Tıpkı daha önce geçirdiği ‘operasyon’dan bedenen tatminkâr, vicdanen rahat, ruhen huzurlu çıktığı gibi, sanırım şimdi de aynı durumda o...

Söz ettiğimiz her iki operasyonun mahiyeti birbirinden farklı kuşkusuz. Birisi, bireysel bedene yönelik iç müdahale; yani ‘sınır-içi operasyon’. Diğeri ise toplumsal bedenle alakalı, dışa dönük bir müdahale; yani sınır ötesi operasyon...

Ve Bülent Ersoy’un tavrı-tutumu birincisi açısından ne kadar pozitif ve destekleyici olduysa, ikincisi açısından o ölçüde negatif ve çekinceli oldu.
Lakin her ikisinde de doğru davranan, bence Bülent Ersoy...

Anlaşılan ‘operasyon’un uygun yerde ve biçimde yapılması esas ‘Bülent Hanım’ açısından. O takdirde hayli gözüpek biçimde kimsenin onayına gerek duymadan, kimsenin telkiniyle de vazgeçmeden, kendi iradesiyle operasyona gitmekten kaçınmayan biri o...

Ben Bülent Ersoy’un önceki gün tamamlanan askeri operasyonla ilgili basına yansıyan ve büyük tartışma yaratan tavrı kadar, yıllar önce geçirdiği cerrahi operasyona gitme kararının da çok öğretici olduğu kanısındayım; toplumsal bünyemiz ve onun sağlığı, geleceği, esenliği açısından...

Bülent Ersoy’un geçirdiği operasyonun nedeni malûm. Benliğinin yanlış bedende olduğunu hissetmiş ve bu uyarsızlığı düzeltmek için bıçağın kendisine değmesini göze almış biri o.
Yanlışlığı, eksikliği (‘fazlalığı’ ya da) ve sorunu kendi dışında, başkasında, ötekilerde aramayıp kendinde bulmuş, onu düzeltmek için en zorunu yapmış, kendini değiştirme yoluna gitmiş biri...

Bu bakımdan Bülent Ersoy’dan alınacak ders yok mu?!

Kendini sevmek kadar, kendiyle yüzleşmesini, hesaplaşmasını da bilmek açısından!
Çevreyi, dışarıyı, başkalarını değiştirmek gibi umutsuz işlere girişmek yerine kendini değiştirmeyi göze alabilmek açısından!

Sorunun ‘dışarda’ değil, bedenin içinde, ruh-beden uyarsızlığında olduğunu bilmek, bunu kabul etmek ve o ruha uygun bir beden biçimlemek gerektiğini düşünmek açısından!..

Bu noktada belki Zeki Müren’le Bülent Ersoy arasında yapılacak bir karşılaştırma da ufuk açıcı olabilir.

Zeki Müren ruhu yanlış bedende olsa da bunu değiştirmeye yanaşmamış, cesaret edememiş bir ‘travesti’ydi.

Bülent Ersoy’sa yanlış bedendeki ruhunu ona uygun bir yeni beden biçimleyerek rahatlatmış, kurtarmış bir ‘transseksüel’...

Bana kızabilirsiniz, ama işte bazen toplumsal organizmalar da buna benzer bir durumda olabiliyor.

Tercihleri de kâh Zeki Müren’inkine, kâh Bülent Ersoy’unkine yakın düşebiliyor.

‘Ülke’ bir toplumun bedeniyse ‘kimlik’ de ruhu.

Bazen zamana, evrime, değişmeye bağlı olarak ruh ve beden arasında uyarsızlık belirebilir. Ruh, kabına sığamaz, ülke kimliği taşıyamaz hale gelebilir.

O zaman ya o ruhu öldürmeniz, yok öldüremiyorsanız, cendereye alıp hapsetmeniz gerekir. Tıpkı Zeki Müren gibi...

Ya da bedeni ruhu yaşatabilecek hale getirmeniz, yani değişime uğratmanız gerekir. Tıpkı Bülent Ersoy gibi...

Merak etmeyin, değiştirmek, yok etmek değildir!

Bülent Ersoy’un bedeni paramparça olmadı, unutmayın! Gözü-kulağı, kolu-bacağı yerinde çok şükür! Bedenin ‘sınır’larında oynama yok yani!..

Sadece bir takım ‘sertlik’lerden kurtuldu o kadar! Eh, bu kadarcık bir kayıp gerekiyorsa eğer, ne yapalım, sağlık olsun! Zaten sorunun sertlikle çözülemeyeceği konusunda artık hemen herkes hemfikir...

Sözün özü şu: Ruhunuzu içerisinde yaşatabileceğiniz bir beden biçimlemek zorundasınız! ‘Operasyon’u çevrede değil ‘beden’de, dışarda değil içerde yapmak zorundasınız!
Benliğinize yakışır, onunla onur, gurur, huzur duyacağınız bir ‘beden’ var etmek zorundasınız!..

Benliğinizi, ruhunuzu, kimliğinizi korumak ve sürdürmek için öldürücü silahı başkalarına doğrultmak yerine sağaltıcı neşteri bedeninize değdirmek zorundasınız! Aynen Bülent Ersoy’un yaptığı şekilde!..

O operasyondan sonra Bülent Ersoy, ‘Bülent Ersoy’ olmaktan çıktı mı? Hayır!

Beden ölçüsü, eni-boyu, ‘sınırları’ değişti mi? Hayır!

Operasyon geçirdiğine pişman mı? Hayır!

Peki eskisinden daha kendisiyle barışık, huzurlu ve mutlu mu? Evet!..

Evet, evet! Bülent Ersoy’dan öğreneceğimiz daha çok şey var, çok!..

Kaynak: Birgün, 01/03/2008

Etiketler:
İstihdam