16/09/2024 | Yazar: Kaos GL

Demokrasi, Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Derneği (DEMOS), “Barış korkuların değil, umudun sembolüdür” başlıklı açıklamasında LGBTİ+’ları hedef alan ‘Büyük Aile Buluşması’na tepki gösterdi.

“’Büyük’ aileyi korumak için örgütlenen nefret yalnızca LGBTİ+'ları ve kadınları hedef almıyor” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: DEMOS

Açıklamada, nefretin her geçen gün farklı biçimlerde büyütüldüğü kaydedildi. Nefretin örgütlenmesi için toplumsal kurumların dönüştürüldüğünü vurgulayan açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

“Türkiye toplumu son yıllarda giderek kutuplaşıyor.  Bu cümleyi sık sık duyar olduk. Peki kutuplaşma ne anlama geliyor? Toplumsal kutuplaşma toplumların ideolojik, siyasi, kültürel ve sosyo-ekonomik hatlar boyunca bölünerek kamplaşması sürecini ifade ediyor. Türkiye gibi çetrefil bir toplumsal ve silahlı çatışma geçmişi olan ve çatışmanın otoriter yöntemlerle yönetildiği ülkelerde kutuplaşma, diyalog zeminlerinin ve müzakere fırsatlarının ortadan kalkmasına ve barış içinde bir arada yaşama iradesinin zayıflamasına neden oluyor.

Her geçen gün nefretin farklı biçimlerde büyütüldüğüne şahit oluyoruz. Nefretin örgütlenmesi için toplumsal kurumlar dönüştürülüyor ve araçsallaştırılıyor. Aile bunların başında geliyor. Kutsal aile söylemi kullanılarak LGBTİ+’ların hedef alındığını ve varoluşlarının kriminalize edildiğini görüyoruz. Bu ayrıştırıcı nefret siyasetinin son dönemde Türkiye'de derinleşen yoksulluğu gölgelemek için kullanıldığını biliyoruz.”

“Kadınlar ve lubunyalar olarak geceleri sokaklarda yürürken kendimizi tedirgin hissediyoruz”

Aileyi korumak için örgütlenen nefretin sadece kadınları ve LGBTİ+’ları hedef almadığını belirten açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Ancak biz bu nefret siyasetine yabancı değiliz. Biliyoruz ki "büyük" aileyi korumak için örgütlenen nefret yalnızca LGBTİ+'ları ve kadınları hedef almıyor ya da yoksulluğu örtbas etmek için kullanılmıyor. Toplum yüksek bir güvenlikleştirme anlayışı ile yeniden dizayn edilmeye çalışılıyor. "Aileyi korumak milli güvenlik meselesidir" gibi sloganlar ile kendini ele veren bu siyasetin izlerini yasaklanan Kürtçe trafik tabelalarında, hayatlarımızın parçası haline getirilen zırhlı araçlarda, engellenen sokak eylemlerinde buluyoruz.

Çocukların güvenliği bahane edilerek sokak hayvanları katledilirken aslında çocukların Türkiye'de ve kutsanan ataerkil aile yapısı içerisinde hiç de güvende olmadığını biliyoruz. Narin'in acı kaybı bu yakıcı hakikatin yeniden gözler önüne serilmesine yol açtı. TÜİK son 8 yıldır Türkiye'de kaybolan çocuklara dair istatistik paylaşmıyor.

Sosyal medyada ise 100 binden fazla çocuğun kayıp statüsünde olduğu iddia ediliyor. Kadınlar ve lubunyalar olarak geceleri sokaklarda yürürken kendimizi tedirgin hissediyoruz.

Deprem bölgesinde vatandaşlar hala çadırlarda, konteynırlarda risk altında yaşamaya devam ediyor. Göçmenler kamusal alanlardan dışlanıyor, dükkanları yağmalanıyor ve evleri talan ediliyor. Her yıl binlerce işçi yeterli güvenlik önlemleri alınmadığı için hayatını kaybediyor.”

“Barış bizimle başlar"

Açıklama şöyle devam etti:

“Her birimiz bu koşullar altında ne yapmamız gerektiğini sorguluyoruz. Bizlerin payına düşen ne? Çıkış noktası ne? Elbette umuda tutunmak.

Bahsettiğimiz kendini avutmak değil. Umudu politik olarak sahiplenmek. Yalnız hissettiğimizde birlikte mücadele ettiğimiz dostlarımıza sarılmak. Toplumsal hareketler olarak bir araya gelmek, köprüler kurmak. Gücümüzü, inadımızı ve hep birlikte neleri değiştirmeye muktedir olduğumuzu hatırlamak. Dünyanın her yerinde milyonlarca insanın daha eşit ve adil bir düzen arayışından da barış talebinden de vazgeçmediğini görmek.

Hatırlatmak istiyoruz ki bizim ailemiz dayanışma, yuvamız mücadele ettiğimiz her yer.

Büyüdüğümüz evler, sokaklar, parklar, kampüsler, cezaevleri… Çaremiz toplumsal barış. Çünkü barış korkuların değil, umudun sembolüdür. Umut etmeye devam ettiğimiz sürece #BarışBizimle Başlar”


Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları, aile, siyaset
2024