15/09/2017 | Yazar: Ali Özbaş

‘Erotizm çıplaklık ve sevişme sahnelerinin varlığı demekse, oldukça erotik anları var elbette ama ’seks satar’ diye konulmuş sahneler olmadığı çok açık.’

Çatlaklardan sızar gerçekler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Erotizm çıplaklık ve sevişme sahnelerinin varlığı demekse, oldukça erotik anları var elbette ama 'seks satar' diye konulmuş sahneler olmadığı çok açık.”

François Ozon’u Ankara Film Festivali’nde izlediğim Sitcom filmi ile tanıdım. 1998 yapımı bu filmi muhtemel hemen ertesi yıl izlemiş olabilirim. İleriki yıllarda öncelikle kısa filmlerinden başlamak üzere birçok eserini izleme şansım oldu. DVD rafımda da birçoğu ayrıcalıklı bir yerde durur. (Bu cümle sırf buraya iyi gitti diye koydum, ayrıcalıklı yer ne yahu? DVD’lerimi koyduğum her yer özel, DVD’lerimin hepsi benim bebeğim J) Les Amants Criminels ve Veda Vakti-Le Temps Qui Reste filmlerinin yeri biraz daha ayrıcalıklıdır ama her filmine tam not vermesem de hepsini sevmişimdir. Oldukça verimli bir yönetmendir, önceki iki filmini henüz izlememiş olduğumu belirteyim.

“Son filminden kışkırtıcı fotoğraflar” haberi ile duymuştum Tutku Oyunu adıyla vizyona giren L’amant Double filmini. Kışkırtıcı fotoğrafta terapi koltuklarında karşılıklı oturmuş çırılçıplak bir kadın ve erkek olduğunu belirtirsem, sansasyonel bir kışkırtılmadan mı sanatsal bir kışkırtılmadan mı bahsedildiğini az çok tahmin edersiniz. Ne var ki ne ilk ne de son kez olan bir durum; film setinden “kışkırtıcı” fotolarla konusu, oyuncusu, bütçesi, başarısı, iddiası bir yana itilir, erotizm göndermesi ve altının çizilmesiyle filmlerden bahsedilir. Birçok filmin yapımcısının zaten seyirciyi çekmek için bu yola başvurduğu da doğrudur elbette, ancak arada seyirci tavlama yöntemi olarak kullanılmasa da herhangi bir iletişim kanalının bu tür görsellerle sırf kendi reytinglerini artırmak için filmden bahsettiği olmuştur. Nitekim sinemalar internet sitesinde filmle ilgili yorumlarda; “sevgililer için ideal film hem sinema hem malum film asdgs”, “sevgilim olsa da gitsem” diyenleri görünce onların ağzıyla “abi ne alaka yaaa” diyesim gelmedi de değil. Sevgililer olarak da gidilir, sevgiliyle izlenip karşılıklı kritik yapılır elbette de anladığınız gibi sizi gevşetip birbirinize daha da yakınlaştırmaz baştan uyarayım. Gerginliğinize gerginlik katılmışken, size sokulmaya çalışan sevgiliden ürküp “geri bas” deme olasılığınız daha yüksektir.

25 yaşında, gençliğinde -kendi ifadesi- iyi kazanmış ama şimdilik işsiz, hali hazırda ilişkisi olmayan Chloé’ye doktorunun fiziki bir sorunu olmadığını psikiyatra giderek sorununa bir de orada çare aramayı önerdiği bir karın ağrısı var. Doktorun da dediği gibi; midemiz ikinci beynimizdir. Uyarılarını dikkate almak gerekir.

Paul Meyer isimli doktorun kapısını çaldığında bir süreliğine de olsa bu ağrılardan kurtulup hayatınınsa tamamıyla değişeceğinden habersizdir. Terapiler boyunca hep kendisi anlatır, Paul dinler. Doktorunun tek konuşması ise artık iyileştiği yönünde olacaktır. İlk gördüğü anda “âşık olmasam bari” düşüncesinin geçtiğini açıkladığı Chloé’nin artık hastası olmaması dolayısıyla sevgili olur birlikte yaşamaya başlarlar.

Chloé, bir sanat müzesinde yarım zamanlı güvenlik işi bulur. Bu mekân ve işi filmde oldukça önemlidir. Müzedeki sergiler ve müzenin yapısıyla ilgili görseller hikâyenin gitmekte olduğu yere de işaret eder. “Kan ve et” sergisi, kolonların kökler ve ağaç dalları şeklinde dekoru, sergi alanına doğru giderken yüksek binanın ruhsuz ve tekinsiz demir kirişleri gibi…

Hayatının düzene girdiğini düşünür. Sevişmelerinin kendisini çok da heyecanlandırmadığı bu ilişkiye Paul pek haz etmediği için kedisi Milo’dan vaz geçecek kadar kendince çaba göstermiştir. Ancak karın ağrıları yeniden başlamış, mide uyarmaktadır Chloé’yi. İşten dönerken, çalıştığı hastanede değil de başka bir yerde Paul’u bir kadınla görünce sallanmaya başlar düzen. Sorularına yanlış görmüşsündür, benzerimdir cevabı tatmin etmez. Paul’ün ikizi, kendisi de doktor olan Louis Delord’a bu soruya yanıtlar ararken ulaşır.

Erotizm çıplaklık ve sevişme sahnelerinin varlığı demekse, oldukça erotik anları var elbette ama “seks satar” diye konulmuş sahneler olmadığı çok açık. Bu sahnelerin her anı Chloé ya da ikizler hakkında bilgi veriyor. Bir yanı hayatının verimli dönemini yaşamış, 25 yaşında olmasına rağmen kendisini yorulmuş hisseden, bağlanmaya, ev kedisi olmaya hazır Chloé iken, diğeri şehvete yatkın, sertlik barındıran seksin heyecanlandırdığı, sekste kendisinin de aktif olduğu bir kişiliğe bürünüyor. Ama aktif olmak nedir? Bunun en karikatürize hali olan “seni ben düzmek istiyorum” talebini de aktif olduğu kişi ile değil, öteki ile gerçekleştirerek bilindik her şeyi ters yüz ediyor Chloé.

Kamera o kadar güzel çalışıyor, kurgu öylesine ustalıkla yapılıyor ki sinema perdesinin her köşesini takip etmek zorunda kalıyorsunuz. Kişileri karşılıklı koltuklarda otururken burun buruna getiriyor, ardından daha önde olan karakteri flulaştırıp diğerini aynadaki görüntüyle konuşuyormuş şeklinde gösteriyor. Uzun konuşmalara rağmen görüntülerin değişkenliğine kapılıp gitmek işten bile değil.

Her anının kaçırmadan izlenmesi gerekiyor. Elbette algılamak, zihinde bir yere yerleştirmek, yeri geldiğinde de her parçayı yerine oturtmak tek izleyişte imkânsız. Kimi olaylara itiraz edecek olduğunuzda finalde hepsinin doğru bir yere oturtulduğunu göreceksiniz. Dolayısıyla kimi sahnelere itirazınız olsa da filmden vazgeçmeyiniz. Filmi izlemek isteyenlerin tadını kaçırmamak için bahsetmediğim ufacık ayrıntılar çok önemli yerlere sahipler. Bunları kaçırmadığınız takdirde zevkiniz ve filmden aldığınız lezzet daha da artıyor.

Oldukça az oyunculu filmin en büyük oyuncularından biri de aynalar kuşkusuz. Sonuçta oyuncu değil de dekor odiyebilirsiniz elbette ama aynaya yansıyan görüntülerin aldatıcılığı ve terapi sahnelerinde aynanın işlevi onu çok önemli bir faktör yapıyor. Oyuncu demek çok abes olmasa gerek…

Finale doğru David Cronenberg’in Dead Ringers-Ölü İkizler filmini anımsayabilirsiniz izlemişseniz. Bu filmi andırmıyor direkt ona referans veriyor. O filmde jinekolog doktor karakteri burada psikiyatr doktora dönüştürülmüş, jinekoloji ise zaten filmin açılış sahnesinde mevcut.

Kesinlikle kafa karıştırıcı değil aslında, sakin sakin bekler her taşı yerli yerine oturtursanız ufacık bir detayın bile düşünüldüğünü anlıyorsunuz.

Hemen her filmi bir doz da olsa gerilim barındırırken burada çıtayı oldukça yükseltmiş durumda Ozon. Kedi ile ilgili sahneden tutun da hediye paketinde çıkan sürprize, komşu kadının evinde geçirilen geceden otoparktaki kovalamacaya kadar seyircinin sinir tellerini başarıyla geriyor.

Yine de herkesin rahatlıkla izleyebileceği, beğeneceği bir film değil. Çevremde bu filmi sevmeyeceğine emin olduğum kişiler var. Filmi izlerken ya da etkisini bir parça atlatıp ertesi gün tekrar kafamda döndürürken itiraz edip, daha farklı olması gerektiğini düşündüğüm yerler içeriyor. Ama nihayetinde topluca baktığımda övgüyü hak eden, çok sevdiğim bir film. İlk sekansının ardından birçok şoke eden sahne olsa da final sekansının mükemmel olduğunu, hatırladığım her an tüylerim ürpererek belirtmek istiyorum. Sonuçta filmdeki doktorumuzun da dediği gibi “Canavar diye bir şey yoktur, insanlar vardır!”

Ali Özbaş'ın sinema yazılarının tamamına ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.


Etiketler: kültür sanat
nefret