20/01/2014 | Yazar: Kaos GL

Kaos GL Derneği’nin Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Programı ile birlikte yürüttüğü Heteroseksizm Eleştirisi ve Alternatif Politikalar dersi öğrencilerinden Esin Polat, sinemacı Cem Başeskioğlu ile Türkiye’de eşcinsel olmak üzerine söyleşti.

Cem Başeskioğlu ile ‘Türkiye’de Eşcinsel Olmak’ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Kaos GL Derneği’nin Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Programı ile birlikte yürüttüğü Heteroseksizm Eleştirisi ve Alternatif Politikalar dersi öğrencilerinden Esin Polat, sinemacı Cem Başeskioğlu ile Türkiye’de eşcinsel olmak üzerine söyleşti.
Sayın Başeskioğlu, siz Türkiye’de sinema dünyasında imzasını atmış biri olarak, bütün bunları yaparken de bir eşcinsel olarak neler yaşadınız, nelere tanıklık ettiniz ve sizce siz neredesiniz üzerinden söyleşiye başlamak istiyorum.
Samimiyeti seviyorum bu nedenle Cem olarak var olmayı seviyorum. Eşcinsellik kabul görmüyor evet ama kendi adıma cinsel kimliğimi asla saklamıyorum.
 
Fatih’de doğdum büyüdüm. Hala orada oturmaya devam ediyorum. Cinsel kimliğim ile bir yerlere gelmek gibi derdim olmadı. Cem Başeskioğlu olduğum için kabul ediliyorum.
 
Çocukluğunuzun evinde yaşamaya devam ediyorsunuz, aileniz ile aranız nasıl?
Aileme söylerken özgürlüğü seçtim. Benim olmayan bir hayatı yaşamak yerine ölümü göze alıp, ben oldum. Annem İlkokul, Babam ortaokul mezunu fabrika işçisi bir adamdı. Ben onların sağduyusuna güvendim. Bu nedenle şimdi tanınmış ya da “kendimi kanıtlamış” olmam da onların katkısı çok büyük. Ben kendime verilenle yetinmedim. Talep ettim. Hayattan, işimden benim olanı talep ettim. Bedel ödemeyi göze aldım. Sanatçı, aydın kanaatkar olamaz.
Sınırlı talep sınırlar” derim.
 
Öteki olmaktan yana kaygı duyduğunuz anlar oldu mu?
Asla toplumun beni, bizi koyduğu öteki olmayı kabul etmedim. Hep vardım her yerde. Prensibim; Görünür olmak bir sonra gerçeğin kendisine dönüşür. Bu nedenle Gay barlara gitmek, kendi çevrende sıkışıp kalmak bana göre değil.
 
Toplum içinde eşit olmak istiyorsan kendi içinde ayrışmalarla kendini ötekileştirirsin. Ben Eşcinselim demek yerine LBGT olarak ayrışmak, ben gayim, ben lezbiyenim, ben biseksüelim, ben transseksüelim vs.vs. Bu kavramlar gereksiz kafa karıştırıyor. Kendi içinde ötekileşme klasmanlar kurarak herkes diğerine yabancılaşıyor.
 
Yani şöyle diyebilir miyiz? Herkes kendi varlığını ön plana çıkarırsa cinsel ya da ırksal aidiyetten öteye kendisi olmalı.
İnsan olmak önceliğim. Erkek, kadın ya da eşcinsel. Bunlar bizim varoluş biçimlerimiz.
Birşeyin karşısında kendini konumlandırdığın an sistemi güçlendiriyoruz. Erkeğin karşısında kadın olmak, erkek hegomanyasını kabul etmektir.
 
Bizden olan, bizden olmayan, bir de öteki olanlar. Nedir bu? Bizden olan kim? Bizden olmayan kim? Bu soruların yanıtı yok ama Bir de öteki olan dediğinde bizden olmayan herkesi içine almak kolay.
 
Eşcinseli tanımlamak kolay içinde cinsel sözcüğü geçiyor. Eşcinselin bir hayatı olduğu, acıları,aşkı ,mutluluğu , öfkesi olduğu daha doğrusu insan olduğu kimsenin aklına gelmiyor. Eşcinsel yer içer, sevişir. Bu algı değişmediği sürece, eşcinseller doğru talepte bulunmadığı sürece hep kendini kanıtlama savaşı sürecek.
 
Eşcinsellerin kendi farkındalıklarını yaratmaları gerektiğini söyleyebilir miyiz?
Eşcinsellik bir tercih değil öncelikle bunun farkına varılmalı. Sen kendini kadın olarak hissediyorsun. O erkek olarak ben yaşadığımı hissediyorum. Sen nasıl aşık oluyorsan ben de öyle oluyorum.Eşcinsel rol modeli yanlış anlaşılıyor. Olduğun gibi yaşama hakkın elinden alınıyor. Bu hakkı elinden alırken seni dışlayarak kabul görmeme haline sokuyorlar. Bu nedenle kötü olma şansımız yok. Kötü derken etik değil başarı anlamında sözediyorum.
 
Yaptığı iş ya da varolduğu süreç kişiyi belirliyor diyebilir miyiz?
Evet evet.Liberal örgütlere karşı çıkıyorum bu yüzden çok eleştiriliyorum ama birbirine benzeyen insanlara, aynılaştırmaya karşıyım. Evet sistem başarıyı seviyor. Evet sistem rekabeti körüklüyor. Eşcinsel nüfusun 10milyon civarı olduğunu düşünürsek istenirse iktidar olunabilir ama temel sorunumuz bu değil ki. Bu ülkede insan ne kadar ne değer görüyor? Bunu sorgulamalıyız. İktidar olmak değil, eşcinsel hakları değil, insan hakları dediğimiz gün hep birlikte varız. İnsanlar sokaklarda ölmemeli. Bunu toplumun her bireyinden bekliyorum. Toplumsal eğitim değil, bireyler olarak bunu istemeliyiz bunu her bireyden talep ediyorum.
 
Gezi olayları sırasında eşcinsellerin de daha katılımcı olması özgürlük ya da demokrasi adına bir adım olabilir mi?
Gezi sürecini yaşayıp göreceğiz diye bakıyorum. Karamsar değilim henüz sonuçları görmek için erken diyorum. Evet gezi sürecinde eşcinseller ciddi varlık gösterdi ancak bunu kazanılmış hak olarak görmüyorum. Sözde entelektüellerin kendileriyle yüzleşmesiydi. Toplumsal ikiyüzlülük belki bir nebze aşıldı. “Benim eşcinsel arkadaşım var” ne demek bu? Bu benim kadın arkadaşım, benim erkek arkadaşım var diye övünüyor musun ki benim arkadaşlığımla övünüyorsun ya da bana ne lütuf da bulunuyorsun? Benimle insan olduğum için arkadaş olduğun da görüşelim seninle.
 
Gecekonduda ya da kent dışında yaşayanı anlayabilirim, öğretileri algısı o kadar diyebilirim. Karısını, çocuğunu dövebilir, bana burun kıvırabilir ama entelektüelin ya da entelektüelim diyenin böyle bir hakkı yok.
 
Gezi süreci var olan bir sürünün içinde yaşarken sürünün dışında da hayat var denen güzel bir süreç. Herkes vardı. Eşcinseli de, türbanlısı da, ülkücüsü de, kürdü de bu his çok güzeldi ama devamı gelecek mi asıl soru bu. Talebi belirlemek önemli. İstediğinin sonuna kadar gitmek önemli.
 
Gelelim demokrasiye. Demokrasi anlayışı yanlış. Toplumun dayattığı bilgiye demokrasi deme hatasındayız. Muktedirler hep haklı. Roma’nın,Yunan’ın,Türkiye’nin demokrasisi başka neden muktedirleri başka. Hakikatın peşinden koşmak yerine kendi gerçeklerimize göre davranıyoruz. Bu dalgalanma hali değişmiyor. Gücü eline geçiren haklı oluyor. Hz Ali’nin şu sözünü çok severim. “Kılıçla yaşayan kılıçla ölür”.
 
Devrim baştan yeni bir önermedir. Devrim kendi başına ilk örneği olabilmektir. Tarihte ıskalanan her şey, her olgu sistemin Truva atı olarak karşımıza çıkıyor. Gezi sürecinde kendi içinde muktedirler oluşmaya başlayınca korktum. Bir yere birilerinin gelmemesine karar verdiğin an muktedir olmaya çalışıyorsun demektir.
 
Bir şeyi değiştirmek istiyorsan değişikliğin kendi yeni kuralını koyacaksın. Bu kural koyma muktedir olmak adına değil farkındalık adına olacak.
 
Kusursuz toplum yaratamazsın, kusursuz bireyler olabilir. Bu da küçük olsun benim olsun değil, büyük olsun hepimizin olsun prensibiyle olur. Kendimi mutlu edebiliyorsam başkalarını da mutlu ediyorum.
 
Demokrasiye başka bir pencereden bakıyorsunuz sanki, bizim bildiğimiz çoğunluğun onayı değilmiş diye çıkarıyorum bu söylemlerinizden.
Aynen öyle. Çoğunluğun dayatmalarına demokrasi dediğimiz an mutsuzuz. Demokrasi iki kurtla bir kuzunun öğle yemeğinde ne yiyeceklerini oylamasıdır diyor ya Benjamin Franklin ben de diyorum ki “Özgürlük tam techizatlı kuzunun bu oylamaya itirazıdır” Şimdi tam techizat ne ola ki diyeceksin. Bu kuzunun yaşam hakları yani insan hakları temelinde tam bilgiye sahip olması diyorum. Bütün sorunların temeli eğitim ve buna bağlı olarak taleplerin netleşmemesi.
 
Bizi eşit yurttaş olarak kabul edin” Çok iyi ama o zaman soruyorum “Eşitlik ne?” Bu ülkede kim kime eşit? Kavramların iyi anlaşılması gerekiyor. Topluca histeri yaşayıp yanlış anlamlandırmalarla başa dönüyoruz. Bu ülkenin kadını erkeği ne ki eşcinseli ne olsun?
 
Siz sordunuz ne olsun diye ben de sorayım o zaman ne olsun?
Eşcinseller aynaya bakmalı. “iyi” olmalı ki kazanalım. Bu iyiyi tırnak içinde söylüyorum etik iyilik insanlık gereği. Başarı, iş anlamında diyorum. Samimi olmak zorundayız. Bizim daha çok çaba harcamamız gerekiyor. Eşcinsel rol modeli yanlış algılanıyor. Hayata dair kaygılarımız olduğunu anlatmak zorundayız. Eşcinsel olmanın temeli aynı cinsle cinsellik yaşamak değil. Özentiler, seçilen rol modelin yanlışlığı farklı bir anksiyete, ruhsal bozukluk, travmalar yaratabilir. Hissettiğin gibi yaşabiliyorsan özgür eşcinselsin. Ne istediğinin farkında olmalısın. Ameliyatla cinsiyet değiştirebilirsin ama bunu sana dayattıkları için değil kendi istediğin için yapmalısın. Bu beden senin nasıl mutlu oluyorsan onu yaşamalısın.
 
Toplum içinde yükselen kimlikler isim vermeyeceğim, toplumun onlara yüklediğini sahiplendiklerinde kendileriyle çelişmek uğruna topluma ayak uyduruyor. Bu yenilgiyi baştan kabullenmektir. Kendin olabildiğin sürece samimi olduğuna inanılması daha kolay oluyor.
 
Umursamak kabul etmek diyelim mi?
Diyelim. Mücadele alanım, bireysel özgürlüğüm için savaştım.Kendimle rekabet ederim , etmeyen kaybeder. Ben ne diyorum? Ben ne yapıyorum? Derim. Hep başkası ne diyor, Ne yapıyor dersen kendine dürüst olamazsın. Orada başlıyor her şey. Herşeyi algılıyoruz ama işimize gelmiyor, içinde yaşadıklarımızı algılamak. Sürüden atılma korkusu ilkel benlik, içgüdülerin bizi yönlendirmesine izin veriyoruz. Umursamaktan çok umursanmak kaygımız var. Hala kendimiz güvensiz hissediyoruz. Oysa Alice Harikalar Diyarı yok, biz var edene kadar. Bu nedenle kuzunun kurtlara itirazı hep olacak…
 
 
 
 

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam