13/02/2008 | Yazar: Kaos GL

"Geçtiğimiz hafta içi Kadir Çelik’in “Objektif” programında bence çok önemli birşey yaşandı.

"Geçtiğimiz hafta içi Kadir Çelik’in “Objektif” programında bence çok önemli birşey yaşandı. Cemil İpekçi canlı yayındayken yazar Emine Şenlikoğlu yayına bağlandı." Rasim Ozan Kütahyalı’nın kaleminden.

İşte tehlike burada başlıyor. Herşeyden evvel şunu belirtmek gerekir. Eşcinsellik ve İslam bağlantılı konular hem İslam teolojisi açısından hem İslam toplumları tarihi açısından entelektüel bir meseledir. Ancak akademik bir ciddiyetle konuşulur, tartışılır. O ayrı bir mevzu, ki belirteyim buradan özellikle tarih bağlamında hem İslami kesimin hem de kendine modern-laik diyen kesimin düşündüklerine tamamen ters sonuçlar da çıkabilir bu tartışmalardan. O konuyu bir yana bırakalım, biz şu an bu ülkede haklar, özgürlükler ve hepimizin barış içinde bir arada yaşayabilmesini mümkün kılacak ahlak ve vicdan zemini arayışındayız.

Eşcinseller ve başörtlü yurttaşlar

Eşcinsellerin hakları noktasında Emine Şenlikoğlu gibi benzer handikaplara sahip çok sayıda insan var İslami kesimden. Öncelikle bilinmesi gereken şey, bu ülkede hakim devlet zihniyeti başörtülü yurttaşlarına nasıl bakıyorsa eşcinsel yurttaşlarına da öyle bakmaktadır. Her iki tipte yurttaş da hakim devlet zihniyeti açısından makbul vatandaş değildir. Bu cumhuriyetin öz evlatlarından görülmez ne türbanlı kadınlar nede eşcinseller. Bu ülkenin devlet kurumlarında özellikle askeri yapılanma içinde nasıl dindar kimliği olan, bunu yaşam tarzına yansıtan biri barınamazsa aynı şekilde yaradılışı gereği eşcinsel olan, bunu kimliğine yansıtan biri de barınamaz. Tıpkı Alevi kimliğini hayat tarzına yansıtan yada Kürt kimliğine sahip ve bunu da kültürel olarak ifade eden yurttaşlarımız gibi. Ya da aynı şekilde Gayrimüslim olarak doğan, o inanca sahip yurttaşlarımız gibi. Bu ülkede kendi elinde olmayan sebeplerle bir kimliğe sahip olup, o kimlikten ötürü ikinci sınıf yurttaş sayılan, özellikle belli devlet kurumlarına bu sebepten alınmayan tüm insanların kaderi ortaktır. Tüm bu farklı kimliklerdeki insanların hakkı çiğnenmektedir. Bu insanlara karşı hakim devlet zihniyeti haksız,adaletsiz davranmaktadır. O insanların temel yurttaşlık haklarını ihlal etmektedir. Bu “ben insanım” diyen her kişinin karşı çıkması gereken gayri-ahlaki ve gayri-vicdani bir zihniyettir. Önce hepimizin paylaştığı insan varlığımızdan ötürü, insan olmalığımızdan ötürü ortak biçimde karşı durmamız gereken bir zihniyettir. Hangi kimlikten gelirsek gelelim bu insanlık zemininde, bu ortak ahlak zemininde, sağduyu ve vicdan zemininde buluşmazsak yine bu devlete egemen olan o zihniyet kazanır. Yine bu ülkenin mağdurları kaybeder. Ortaklaşa biçimde yine ve yeniden kaybederler. Bu ülkenin ahlak ve vicdan sahibi, kendisini başkasının yerine koyarak düşünebilen, başkasına bir haksızlık yapıldığında kendisine yapılmış gibi karşı çıkma erdemine sahip insanları her şeyden evvel bunun farkında olmalıdırlar.

Cemil İpekçi ahlaki duruş gösterebilmiştir

Cemil İpekçi bu ahlaki duruşu gösterebilmiştir. Başörtülü kadınlara yapılan haksızlıklara karşı her şeyden evvel vicdan sahibi bir insanın tepkisini vermiştir. Bu haksızlık bitmedikçe protesto olarak türban takardım demiştir. Risk almış,kendi içinden geldiği çevreyi ağır biçimde eleştirmiştir. Bir Nişantaşı kafesine müşteri olarak gelen başörtülü kadınlara cüzamlı muamelesi yapan, adeta onları kovmaktan beter eden ve bu yaptığını “modernlik” zanneden kadınlara karşı her çıktığı kanalda veryansın etmiştir. Türkiye’nin ihtiyacı olan erdemli duruşun bir örneğidir bu. Hepimiz kendi geldiğimiz yeri savunuruz, kendi pozisyonumuzu dış baskılara karşı koruruz. Bunda övünülecek birşey yok. Mühim olan sizin geldiğiniz yere, çevreye aykırı olacak biçimde size uzak olarak görülen insanların haklarını savunabilmektir. Hele İpekçi gibi popüler bir şahsiyetin bu tavırları koyabilmesi çok daha önemlidir.

“Azınlığı azınlığa kırdırma”

Öte yandan Emine Şenlikoğlu da dahil olmak üzere birçok İslami kesimin içinden gelen insan da son zamanlarda bu konularda erdemli çıkışlar yaptılar. Bugün Ermeni meselesinde laik medyaya göre çok daha ahlaklı duruş gösteren medya grupları daha İslami tandansta gruplardır. Eski algılama gayrimüslimler noktasında Müslümanların çok daha katı olduğu, laik kesimin hoşgörülü olduğu yönündeydi. Gerçektende yakın zamana kadar öyle bir tablo vardı. Mesela “Ermeni” lafı İslami kesimde küfür gibi algılanırdı. Kemalistlerin başörtüsü noktasında takıntılı olduğu kadar İslami kesim de gayrimüslim konularında öyleydi. Bugünse tablo değişti. Laik kesimin egemen medyası Hrant Dink, Malatya katliamı ve benzeri konularda çok daha sessiz iken, bu konularda daha ilkeli duran yayın organları İslami kesimin yayın organlarıdır. Bu çok değerli birşey gerçekten.

Bu ülkede hakim devlet zihniyeti “azınlığı azınlığa kırdırtma” taktiğiyle hep ayakta kalmıştır. Bugün türban konusunda Cemil İpekçi’nin özgürlükçü çıkışlarına burun kıvıran eşcinseller de, “Aman bir eşcinsel bizim haklarımızı savunmasın” gibi bir tavırda olan başörtülüler de bunu iyi kavramalıdır. İslami kesim, hakim devlet zihniyeti Aleviliğe sapkın inanç deyip, onu tanımadığında, cem evini ibadethaneden saymadığında bu zihniyetin yanında yer alırsa, Aleviler “Biz çağdaşlığın temsilcisiyiz” gibi kof laflara dalıp başörtüsü konusunda devlet zihniyetinin yanında yer alırsa, DTP gibi bir parti laiklikte TSK ile aynı çizgideyiz derse, AK Parti Kürtlere haklar verirsek, Lazlar, Çerkezler de ister bunun sonu yok diye devlet zihniyetiyle aynı paralelde bir çizgide olursa ve bu tür örnekler sürgit devam ederse herkesin şikayet ettiği bu bozuk düzen, bu özgürlük düşmanı siyasal sistem aynen devam eder, hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Hakim devlet zihniyeti pozisyonunu konsolide eder, güçlenerek yoluna devam eder.

Emine Şenlikoğlu gibi İslami kesime mensup birçok yazar eşcinsellik konusunda kültürel alanda yine fikirlerini ifade eder, Laik bakış açısına sahip kalemler başörtüsü noktasında gördükleri problemleri ifade ederler, demokratik bir toplumda sivil ve kültürel alan zaten etkileşim alanıdır. Kimse kimse hakkında hiçbir şey söylemesin, ilgilenmesin denilerek sağlıklı bir toplum da olamaz. Birbirimizle konuşacağız, etkileşeceğiz, birimizden etkileneceğiz... Fakat bu gönüllü sivil ve kültürel ilişkiler alanında olur. Ondan evvel hepimizin temel ahlak ve vicdan ilkeleri üzerine bina edilmiş sosyal ve siyasal sistemde anlaşmamız gerekir. O da herkesin kendisi için talep ettiği hakları ve özgürlükleri başkası için de aynı derecede talep edebilme erdemine sahip olmasıyla olabilecek birşey.

Emine hanım gibi başörtülü insanlar özgürce, kendi kimliğini ifade etmekten çekinmeyerek toplumsal/kamusal alanda yer alabilmeli ve bunu Cemil İpekçi gibi insanlar önce savunmalı, nitekim İpekçi de bunu yapıyor. Eşcinsel yurttaşlarımız da yine kendi kimliğini ifade etmekten çekinmeyerek toplumsal/kamusal alanda yer alabilmeli ve bunu da önce Emine Şenlikoğlu gibi insanların savunması gerekir. Şenlikoğlu İslam geleneğinde de ayıp ve gayri-vicdani karşılanacak biçimde Allah ile kul arasında olan, yalnız o kulu ilgilendirecek konular hakkında hüküm veren bir bakış açısında devam ederse bu ancak hakim devlet zihniyetinin habire pompalamak istediği “şeriat geliyor, türban da onun simgesi” gibi saçmasapan korkuları büyütmeye yarar. O zihniyetin ekmeğine yağ sürer ve sonuç olarak bunun maliyetini belki de en çok yine başörtülü yurttaşlarımız öder. Bunun böyle olmasını Şenlikoğlu da istemez zannediyorum. Onun için önce hepimizin bir arada barış içinde yaşayabileceği bu ortak ahlak, vicdan ve insanlık zeminini oluşturma meselesi üzerinde durmak gerekiyor.

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret