13/02/2007 | Yazar: Kaos GL

‘Sevgili N., Bu sessizlikten, bu sensizlikten sonra, gece mektuplarımla, çok da fazla kimseyi sıkma hakkım olmadığını kavramış olarak ama bir kez daha yazıyorum. Bu defa uykuya dalış, geçmiş mektubum üzerine uyurken verilen düşünce mücadelesi, telefonun zili, derken bir telefon daha ve saat 24.00’ü gösteriyor."

‘Sevgili N., Bu sessizlikten, bu sensizlikten sonra, gece mektuplarımla, çok da fazla kimseyi sıkma hakkım olmadığını kavramış olarak ama bir kez daha yazıyorum. Bu defa uykuya dalış, geçmiş mektubum üzerine uyurken verilen düşünce mücadelesi, telefonun zili, derken bir telefon daha ve saat 24.00’ü gösteriyor."

KAOS GL

Başak Upar

Sevgili N.,

Hoş bir akşam sürprizi olsun istedim. Uykum kaçtı, sağa sola döndüm durdum; sonra mutfak ziyareti, biraz FM ve ılık bir duştan sonra sana yazıyorum. Bu pürüzsüz karanlıkta insanın içten olmayan hiçbir şeyi düşünemeyeceği ve yazamayacağı, yaşamı kucaklamış, her tür kaygıdan arınmış, saf bir ruh hali içindeyim.

Zaman zaman dönüp baktığımda hemen hiç pişmanlık görmüyorum. Daha ziyade duygusal ve zihinsel yaşanmışlık, kendimi ve insanları hele hele yaşamı kucaklayışımı ve sadece kendimle verdiğim mücadeleyi görüyorum. Bu her türlü arayış ve tatminsizliğin dışındaki genel memnuniyet, ifadesini, kendini yaşamaklığı doğru(ca) gerçekleştirmede buluyor. ‘Yaşamda yaşamak vardır, yaşamalı insan, sevgiyi, umutsuzluğu, müziğin çılgın güzelliğinde delirebilmeyi, başarısızlığı, başarıyı, yüceltmeyi, yüceltilmeyi, sınırları zorlayıp, çıkmazları görüp kederlenebilmeyi’ diye düşünüyorum.

Kısacık zaman dilimlerinde, ruhumdan geçenleri ifade etmekte pek yetersiz kalacak biçimleri sergilemiş olmanın ezikliğini yaşıyorum. Hâlbuki bu kadar sıradan ifade edilemeyecek kadar nadir rastlanıyorlardı. Belki de anlaşılamam endişesiyle, en sıradan en genel ifadeyi yükleyiverdim. Bundan sonra o güzellikten geriye ne kalıyor halbuki..

Sonuçta şunu söylemek isterim ki, varlığınla, sevinç, rahatlık, kendi sınırlarını aşma duygularıyla buluşuyorum. Bir noktada seninle çay içiyor olmak, göz göze gelmek ve o elektriklenmeyi yaşamak, seninle yatıyor olmaktan veya elini tutmaktan çok daha coşkulu. Sana dokunmak arzusu, bu yaşadığım güzellikleri ‘paylaşma’ ifadesinden başka bir şey değil. Başka bir şey değil derken ‘cinsellik’ değil demek istemiyorum. Sadece bu kelimenin ardında bana göre ne olduğunu söylemek istiyorum. Bir çocuğun annesine bağlılığı da cinsel değil mi? Yok eğer bu küçücük dokunmalar benim anladığım ya da anlamadığım şu veya bu sebeple yasaklanıyorsa buna da saygı göstermem gerektiğini kabul ediyorum.

Sevgili N.,

Bu sessizlikten, bu sensizlikten sonra, gece mektuplarımla, çok da fazla kimseyi sıkma hakkım olmadığını kavramış olarak ama bir kez daha yazıyorum.

Bu defa uykuya dalış, geçmiş mektubum üzerine uyurken verilen düşünce mücadelesi, telefonun zili, derken bir telefon daha ve saat 24.00’ü gösteriyor.

Görüyorum ki, bu ‘cinsel’e pek takılmışsınız. Kim takılmıyor ki zaten, Freud’dan bu yana yüzyıl geçmesine rağmen. Tercümanlığım bırakmıyor beni. Tercümanlığıma ve ukalalığıma biraz tahammül lütfen.

CİNSEL.CİNS. CİNSEL. CİNS!

CİNS: Ayrım fark işaretlemesiyle art ve şekil ifade eder. Daha ziyade ticari hayatta, mal alış-verişinde kullanılır. Ayrım, model model farklılığını deyimler. Tıpkı kadın-erkek ayrımı gibi. Kadın-erkek farklı iki cins.

CİNSEL: Türsel, cinslere mahsus (misal, misali gibi) seksüeldir; batı dillerinde seks ile cinsiyet ifade edilir. Bunlar maddesel ve biyolojik ayrımlar ve madde dünyasına aitler. Eski Yunan’dan sonra hangi düşünceyle -zira Eski Yunan’da tümüyle olmasa da bugünküne göre daha ılımlı bir bakış açısı vardı- bu kavramı insanlararası iletişime egemen kıldı bilinmez. Belki kapitalist toplumun tanrısı ‘tüketim’ için daha fazla insan gerekiyordu, ya da kendilerini koruma güdüsüyle nüfuslarının artmasını hedeflediler de, tüm münasebetler üreme ekseni üzerine oturtuldu.

Evet, efendim, bizler yanlış kodlanmış ve bu yanlış kodları iptal etme yetisinden uzakta, kendimizi bize öğretilenlerin dışına çıkıp olduğumuzca yaşama cesareti gösteremeyen varlıklarız.

Cinsellikle sınırlı olmamak: Cinsel ayrım temelinde olmamak. Ancak, sevgi cinseldir de. İnsan yer aldığı şu kümede diğer elemanlara göre ayrı bir cinstir. Ve insanın insanla münasebeti de (ticari münasebeti değil, insanın özüne özgü münasebeti yani sevgi ilişkisi) çok insani, insan cinsine ait ve de yani cinseldir. İnsanın üzerinde yemek yediği masayı sevmesi ise cinsel değildir; çünkü masa insan cinsine ait değildir. Bilmem anlatabiliyor muyum? Ben işte cinselliği bu manada alıyorum, insan cinsinin insan cinsinden olanlarla münasebeti..

Ayrımlar ve tasfiyeler ise mal dünyasına aitler. Cinsel münasebeti bu kadar ince değerlendirdiğim için de lezbiyen oluyorum.

Sevgili N., tüm bunları bir şeyleri affettirmek için değil, belki bir şeyleri açıklamak için olabilir ve en önemlisi de anlayabileceğinizi ve değişebileceğinizi bekleyerek yazmıyorum. Her insan gibi bizlerin de kendimizi ifade etmeye, anlamaya ve anlamlandırmaya ihtiyacımız vardır.

Lezbiyenlikte kalmıştım. Kadınla erkeğin koşullanmış ve sorgulanmamış çekimi ne acı. Cinsel tatmin uğruna bir arada oluşları ve bununla sınırlanabilmeleri. Evet, o sadece mallar dünyasına ait cinsel ayrım zihniyetinin uzantısıyla, ayrı iki cinsin bir araya gelişi. Hani tam cinsel, tam bayağı, tam yoz, tam hesap kitap işi, tam mal ilişkisi!

Ben lezbiyen değilim efendim. Lezbiyenlik yoktur, lezbiyenlik vardır. Bazen de kategoriler işin içine eder. Ben lezbiyen değilim efendim. Ben kitapları gördüğünde, sevgisinden kitapçı dükkânında tıp tıp kalbi atan, ben bir notaya, bir satıra, bir bakışa, bazen bir çirkinliğe dahi takılı kalabilen, capcanlı yaşayan biriyim efendim. Ben insan münasebetlerini bu cinsler ve mallar arası bağlantıların üstünde yakalayabilme gücündeyim. Böyle bir sınıf da olmadığı için ben lezbiyenim efendim. Daha bitmedi var efendim.

Ben insanım da. Bu entelektüel, bu duygusal yapımın yanında doğa ve madde yasalarına göre çalışan bir fizik varlığım.

Yalnızlığımı paylaşmak, kendimi ifade etmek isterim. Şimdi benim kabul ettiğim etmediğim, şu benim dışımdaki dünya ile ilişki kurmaya hakkım yok mu? İşte ben bunu öğrenmeye çalışıyorum ve bazen de düşüp ağzımı burnumu kırıyorum. Yani şimdi iyi yaptıklarım benden de kötüler başkalarından mı? Yok, efendim yok. Ben de insanım. işte..

Ben insanım efendim, ben benim, ben kişiyim ve de kategorisizlikte lezbiyenim.

Bilmem anlatabildim mi efendim?

Sevgili N.,

İsterdim ki, mektuplarımdan ve ifade ettiklerimden başka hiçbir şey seni ilgilendirmesin. Belki yanılıyorum ama sanki değerlendirmen yazdıklarıma değil de, yazmama. Öylesine bir suskunluk ve kapalılık ki bu, nasıl aşılır, nasıl açılır bilemiyorum.

Ben, BENİM

Sen, SENSİN. HERKES KENDİSİDİR.

Sadece ‘canım sıkılıyor’ diyecektim de...

Sevgili N.,

Yorulana kadar düşünmek istiyorum. Sabah yedide kalktım, şimdi saat 21.30 henüz yorulmadım. Ama bu defa yorulana kadar dinlenmek yok. Yine de, nasıl anlamak ve anlaşılmak isterdim. Bu sessizliği, sakin deniz manzarasını, köprünün ışıklarını, seçeceğimiz müziği, yürüyüş yapıp yapmama kararını, evdeki adımları seninle paylaşmayı ne çok isterdim.

Bütün bu isteklerin ardında üçü dördü geçmeyen, anlaşıldığının anlatılmaz anlatışının gözlerde yakalanmış olması ne garip. Ve konuşulanların, kelimelerin bunun yanında etkisiz oluşu. Bir türlü anlayamayışım, anlaşılmadığımı. Gözlerimle yakaladıklarımın, sadece bir yanılsama olduğunu, gözlerimle yakaladığımda bitecek bu istek. Ve yorulduğumda sana anlatmak.

Sevgili N.,

O kadar çok ve çok düşünüyorum ki, neyi nasıl düşündüğümü bilemiyorum. Ben anlayamadım, keşke anlamış olup, bana bile anlatabilseydin. Bazı şeyler bazen anlaşılmaya muhtaç olmaksızın da güzel olabiliyorlar. O zaman insan, kelimelerin, renklerin, dokunmaların ötesinde olmak istiyor. Sınırlar, sınırlanmalar ne kötü..

Anlamlar ve anlatışlar ne kötü..

Belki de gerçekten sessiz kalma vaktidir, bütün sınırların bütün sınırlara.

—BİTTİ-

Son olarak,

Bilmem spagetti Bolognese sever miydin?

Yanında da soğuk bir bira..

Kaynak: Kaos GL, Şubat 1995, Sayı 6


Etiketler:
İstihdam