10/11/2023 | Yazar: Kaos GL
Türkiye’de hukuk sisteminde LGBTİ+’ları koruyan herhangi bir düzenleme veya kamu politikası bulunmaması, lubunyaları çevrimiçi ortamda nasıl etkiliyor?
Görsel betimleme: "Bilgisayarının başında mısın?" isimli bu illüstrasyonun tam ortasında ekrana bakan bereli bir kişi oturuyor. Halka ve üçgen küpeleri, septum piercing'i olan bu kişinin arkasında oldukça büyük yaprakları olan bir çiçek ve kaktüs var. Her iki yanında boş birer sandalye görülüyor. (Trevor, 2021)
Türkiye’de hukuk sisteminde LGBTİ+’ları koruyan herhangi bir düzenleme veya kamu politikası bulunmuyor. Politika yapıcıların ve uygulayıcıların kendileri de giderek ihlallerin failleri haline geliyor. Devletin ayrımcı söylemlere başvurması, kamu politikalarında LGBTİ+’lara yönelik haksız uygulamaların artmasına sebep oluyor.
Peki koruyucu düzenleme ya da kamu politikası olmaması, çevrimiçi ortamda LGBTİ+’ları nasıl etkiliyor?
Kaos GL Derneği’nin “Bir Anda” üst başlığıyla raporlaştırılan “LGBTİ+’lara Dijital Şiddet Araştırması”, her on LGBTİ+ kişiden dokuzunun düzenli olarak dijital şiddete maruz bırakıldığını ortaya koyuyor.
Deneyimlerini paylaşan katılımcıların %87,9’u (268 kişi) çevrimiçi ortamlarda şiddet veya zorbalığa maruz bırakıldıklarını belirtirken, %10,8’i (33 kişi) dijital şiddete maruz bırakılmadığını, %1,3’ü (4 kişi) ise bu bağlamda bir fikri olmadığını ifade ediyor.
Dijital şiddet deneyimleri
Türkiye’de 2015’ten bu yana hükümetin LGBTİ+ hakları konusunda net bir tutumu var: LGBTİ+ etkinliklerinin yasaklanması, Onur Yürüyüşlerine yönelik polis saldırıları ve toplumu hedef alan bir karalama kampanyası. Yüksek dijital şiddet oranı ve bu şiddetin boyutu, raporda hükümet politikalarının bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Araştırma kapsamında yapılan görüşmeler ve anket esnasında katılımcıların, hükümet yanlısı medya kuruluşlarından fail olarak defalarca bahsettiğine değiniliyor.
Örneğin Van’da yaşayan non-binary gey anket katılımcısının (28) alıntısı, LGBTİ+ haklarına ilişkin etkinlik ve çalışmaların geleneksel ve sosyal medya işbirliğinde hedef gösterilmesini, bu nefret kampanyalarının fiziksel şiddete vardığını ortaya koyuyor:
“Van’da gerçekleştireceğimiz etkinlik için 2016 yılında Yeni Akit gazetesinin hedef göstermesi sonucunda ilk etkinliğin yapılacağı yerde saldırmak için bir grup toplandı. Aktivistlerimiz o gün şehir içerisinde cadı avına benzer şekilde aranmaya ve yakalanmaya çalışıldı. Buna rağmen etkinlik farklı bir yerde gerçekleştirildi.”
Ocak 2020’de Dışişleri Bakan Yardımcısı Birleşmiş Milletler’de 16 üye ülkenin LGBTİ+ haklarına ilişkin tavsiye ve eleştirilerine verdiği cevapta Türkiye’deki LGBTİ+’ların toplantı ve gösteri yapmakta özgür olduğunu ve Anayasanın herkesin kanun önünde eşit olduğunu söyleyen 10. maddesinden hareketle cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin diğer kanunlarda yer almasına gerek olmadığını iddia etmişti.
Ancak Türkiye’de nefret suçlarına ilişkin birincil ya da ikincil mevzuat bulunmuyor. Ayrıca Bakan Yardımcısının ima ettiği mevzuat, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadelerini içermiyor. Her ne kadar ayrımcılıkla aktif olarak mücadele ettiğini iddia etse de Ayrımcılıkla mücadele etmekle görevli Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun (TİHEK) mevzuatında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadeleri korunan kategoriler arasında yer almıyor. LGBTİ+’ların başvuruları reddediliyor ve TİHEK yetkilileri sistematik olarak LGBTİ+’lara karşı açıklamalar yapıyor. Ayrımcılıkla mücadeleden sorumlu kamu denetçisi de LGBTİ+’lara karşı nefret söylemini yaymaya devam ediyor.
Ankara’da yaşayan non-binary görüşmeci TYA (32), sosyal medyada görüşlerini ifade ettikten sonra faillerin kendisine yönelik şiddeti nasıl birlikte organize ettiklerini şu sözlerle anlatıyor:
“Twitter’da HIV ve trans haklarıyla ilgili bir şey yazsam birden birçok hesabın bana aynı anda hakaret ettiğini, beni tehdit ettiğini, söylediklerimi çarpıttığını görüyorum. Yaygın bir tema olarak devam ediyor bu. Bir hesabın açıktan hedef göstermesi değil, farklı gruplarda hesabımın paylaşıldığını düşünüyordum ki yazılan tweetlerden bunun doğru bir bilgi olduğunu anladım. Whatsapp’ta, Telegram gruplarında tweetlerimin döndürülmesi ve ‘Hadi bu ibneye saldıralım’ tadında ilerleyen saldırı süreçleri yoğun olarak yaşanıyor.”
Ankara’da yaşayan biseksüel natrans bir kadın olan AAA (34) ise LGBTİ+’lara yönelik dijital şiddetin nasıl hem cinsel şiddet hem de nefret söylemi içerdiğini ve organize nefret saldırılarının nasıl kendisinin yargılanmasına yol açtığını anlatıyor.
Bahsettiği vaka, Türkiye’de toplumu hedef alan pek çok nefret taciri kampanyadan biri. LGBTİ+’lar 2020 yılında 23 Nisan’ı çocukların haklarını savunmak için çevrimiçi bir kampanyayla kutladılar. Çocukluk fotoğraflarını güçlendirici mesajlarla paylaştılar. Ancak bu kampanya tepki çekti ve hükümet yanlısı medya ve siyasi aktörler LGBTİ+’ları hedef almaya başladı:
“Israrlı takip eden bir vatandaş… Onunla yatmadığım için Twitter’dan ‘Bu orospu. Aynı zamanda kadınlarla da yatıyor’ diye yazmıştı. Bu da dijital şiddete dair. Gerici medyanın tetiklediği haberlerden sonra sosyal medyada ismimi ya da çizimlerimi kullanarak yaptıkları hedef göstermeler de dijital şiddet. Çok geniş kapsamlı sanırım. Tanışma uygulamaları şu an Türkiye’de kullanılamıyor. Bu da dijital şiddet. Üniversite okurken kaldığım yurtta kaosgl.org sitesine giremiyordum. Bu da şiddet. ‘LGBTİ+ çocuklar vardır’ dediğim için ‘çocuk istismarcısı’, ‘sapık’ diyorlar. Hakaret etmek maksadıyla ‘orospu’ diyorlar. ‘Foncu’, ‘emperyalist’ diyorlar. Vegan paylaşımlarım üzerinden çok. LGBTİ+ hakları paylaşımım yüzünden de tehdit edildim. Kurban Bayramı’nda yaptığım paylaşımlar üzerinden kelle fotoğrafı atıp, ‘Senin de kafanı böyle uçurmak lazım’, ‘Senin gibi insanların çocuk doğurmaması lazım’ gibi şeyler söylüyorlardı. LGBTİ+ çocuklar vardır, çizgim üzerinden açık bir nefret söylemine maruz bırakıldım. Aleni tehditler vardı. Bir vatandaş CİMER’e şikâyet ediyor çizgimi, ifade vermeye gittim. Şikâyetin içeriği şöyle: ‘Ne yaparsanız yapın, bu sapık kişiyi toplumdan uzaklaştırın, yok edin’ ve savcılık bu şikâyeti soruşturma gereği görüyor. Soruşturma konusu da ne yazık ki ‘çocuğun cinsel istismarı’. Bu suç TCK’da sadece gerçek bir cinsel istismar durumunda konu edilebiliyor. Çizgimin, sanatsal ifade özgürlüğünün bu suça konu olması çok üzücü. Ayrıca çizimi paylaşan birkaç kişi ve kuruma da soruşturma açıldı.”
Yine Ankara’da yaşayan, non-binary bir anket katılımcısının (32) anketin açık uçlu dijital şiddet deneyimlerine ilişkin sorusuna yazdıkları; farklı faillerin birbirlerine kartopu gibi eklenmesiyle şiddetin nasıl ölüm tehditlerine varabildiğini gösteriyor:
“Çok fazla maruz bırakıldım. Birkaç örnekten bahsetmek gerekirse; TERF’ler atanmış ismimi kullanarak paylaşımları sıklıkla yapıyor. Küfür ve hakarete maruz bırakıldım. Cinsel kimliğimle dalga geçen paylaşımlar yapıldı. Özellikle trans haklarına ilişkin herhangi bir şey yazdığımda birden tanımadığım yüzlerce hesap ya ekran görüntüleri alarak ya da alıntılayarak hakaret ve tehdit etmeye başlıyor. TERF’lerin başlattıkları bu linçlere hükümet yanlısı hesaplar ekleniyor. LGBTİ+ haklarıyla ilgili herhangi bir paylaşım yaptığımda birden AK Troller’in hedefi oluyorum. ‘Sapkın’, ‘LGBT lobisi’, ‘Senin gibileri öldüreceğiz’ tehditleri aklıma ilk gelenler. Kendimi fiziksel olarak da tehdit altında hissediyorum. Yoruluyorum. Arkadaşlarımla çektiğimiz gullüm bir fotoğrafı bir hesap paylaştığında altına gelen yorumlar çok korkunçtu. Sapıklar mı dersiniz, ölüm tehditleri mi. O paylaşımı kaldırttım iletişime geçip ama çoktan yayılmıştı. DM kutum ölüm tehditleriyle dolu. İslamcı gruplardan düzenli olarak tehdit alıyorum.”
Özellikle LGBTİ+ hak savunuculuğu söz konusu olduğunda internette örgütlenen nefret söyleminin internetle sınırlı kalmadığı, fiziksel şiddet, örgütlenme özgürlüğünün engellenmesi gibi sonuçları olduğu da görülüyor.
Aşağıdaki alıntılar, nefret kampanyalarının LGBTİ+ örgütlerini hedef aldığı mecraların geleneksel medyadan dijital alana ve hatta güvenli alan dijital toplantılarına kadar uzandığını gösteriyor:
“Uluslararası bir LGBTİ derneğinin Zoom toplantısında teknik masada destek sağlarken TERF’ler 90 dakikalık webinar boyunca Zoom’un soru cevap kutusuna transfobik mesajlar attı.” (Non-binary lezbiyen anket katılımcısı, İstanbul, 34)
“LGBTİ+ hakları üzerine çalışma yapan dernek ve oluşumlara yönelik sosyal medya ve diğer medya araçları üzerinden hakaret ediliyor, anaakım medyada LGBTİ+’lar hedef gösteriliyor, alanda çalışmalarıyla bilinen dernek ve oluşumlar tam sayfa gazete haberleriyle hedef gösteriliyor.” (Non-binary lezbiyen anket katılımcısı, İstanbul, 27)
Raporun tamamını buradan okuyabilirsiniz.
Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları, hiv, dijital şiddet, onur yürüyüşü