14/01/2013 | Yazar: Kaos GL

Binnaz Toprak: Türkiye’de Türk değilseniz, Sünni değilseniz, Sünniliğin de Hanefi kolundan değilseniz ve de erkek değilseniz, size pek de yaşam şansı tanınmıyor

CHP Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığına Karşı Israrcı! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Binnaz Toprak: Türkiye’de Türk değilseniz, Sünni değilseniz, Sünniliğin de Hanefi kolundan değilseniz ve de erkek değilseniz, size pek de yaşam şansı tanınmıyor 

TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkan Vekili & CHP İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak,“Ayrımcılıklara Karşı Sempozyum”da konuştu. 
 
TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkan Vekili & CHP İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’ın “Ayrımcılıklara Karşı Sempozyum”da yaptığı konuşmanın metnini yayınlıyoruz.
 
İnsanlık tarihine baktığımızda, insanlık tarihinin haksızlığa karşı bir mücadele tarihi olduğunu görüyoruz. Haksızlığa karşı mücadele, köleliğe karşı mücadele, serfliğe karşı mücadele, ırkçılığa karşı, sınıfsal tahakküme karşı mücadele.
 
Bütün bunlar doğru, ama insanlık tarihi boyunca bir grup insan ki bunlar ezilenler tabi, mevcut iktidara karşı başkaldırmış. Bu başkaldırıları başka türlü okumak da mümkün...
 
Cemaatten topluma geçiş
 
İnsanlık tarihi boyunca insanların tümü cemaatlerin baskısından kurtulup daha özgür bir yaşam içinde mücadele vermiş. Cemaatten kastettiğim de toplumsal baskı. Toplumun genel geçer normlarından, toplumun genel geçer davranış biçimlerinden, ahlak anlayışından uzaklaşmak, kendi hayatını yaşayabilmek, daha özgür yaşayabilmek ve işte konunun, komşunun oradaki bilmem ne teyzenin gözünden ırak, istediğiniz bir yaşamı kurabilmek. Sosyologların bir kısmı da cemaatten topluma geçiş olarak okuyorlar. Özellikle klasik sosyolojide, 19. yy’da falan. Bunun üzerinde geniş bir edebiyat vardır. Böyle yüz yüze olan ilişkilerden herkesin herkesin hayatına karıştığı, herkesin hayatını kontrol altına aldığı ilişkilerden, belki daha yalnız o bağlamda, yani bunun olumsuz tarafları da var. Daha yalnızsınız ama daha özgürsünüz. Kendi ahlak anlayışımızı bir dine bir geleneğe dayandırmak yerine kendimize göre bir etik felsefeye dayandırabilirsiniz vs. Bu okumaların hepsi doğru. Hem hakikaten baskı, şiddete karşı mücadeleler ile dolu, hem de insanların özgürleşmesi için. Hepsini zaten özgürleşme mücadelesi olarak da görebilirsiniz. 
 
Her toplumda farklı olan insanlara karşı önyargılar var
 
Şimdi dolayısıyla tarihsel olarak baktığımızda her toplumda farklı olan insanlara karşı önyargılar var. Bu farklılık dini inancımızdan kaynaklanabilir. İşte içine doğduğunuz etnik gruptan veya ırktan kaynaklanabilir. Konuştuğunuz dilden kaynaklanabilir. Yani çoğunluğun dilinden farklı bir dil konuşuyorsanız. Sınıfsal kökeninizden kaynaklanabilir. Cinsel yöneliminizden/cinsiyet kimliğinizden kaynaklanabilir. Ya da ne bileyim farklı giyinmenizden bile kaynaklanabilir. Erkekseniz uzun saçınız olmasından, küpe takmanızdan, kadınsanız genel geçer yargıların ötesinde daha farklı giyinmenizden vs. Bu hem hükümetler tarafından, veya devletler tarafından ayrımcılığa tabi tutulmanıza neden olduğu gibi toplum tarafından da küçümsenmeniz, sizinle ilişki kurmaması, dışlanmanız konu komşu tarafından, işte çevre tarafından vs. gibi çoğu toplumda sonuçlar yaratabiliyor. Şu var ama. Batı’nın bugünkü demokrasilerine baktığımızda, yani göreceli tabi, onlar da böyle şey değil, bütün sorunlarını çözmüş toplumlar değil ama hiç olmazsa bu açıdan vatandaş kavramına önem veriyor. Hukuksal hakları olan vatandaş hukuksal hakları olduğu için de hukukun kendisini koruduğu yine konu komşu tarafından belki dışlanmanızı önlemiyor ama hiç olmazsa hukuk önünde siz eşitsiniz ve eşit muameleye tabi olmanız gerekir.
 
Türkiye’de Türk değilseniz, Sünni değilseniz, Sünniliğin de Hanefi kolundan değilseniz ve de erkek değilseniz, size pek de yaşam şansı tanınmıyor
 
Bu değişik toplumlarda değişiyor ama Türkiye’ye göre Batı toplumlarının pek çoğunda özellikle Avrupa’da biraz daha iyi bir durumda diyebiliriz. Politikaya girmeden önce akademisyendim. Oradan yaptığım araştırmalardan biliyorum. Türkiye’de farklı olmak hakikaten son derece önemli zor bir konu. Yani bu herhangi farklı bir kimlik olabilir. Ne bileyim Erzurum’da siz bir erkeksiniz ve kırmızı tişört giyiyorsunuz. Mahallenizdeki diğer erkeklerden dayak yiyebilirsiniz bu yüzden. Ya da saçınız uzun üniversitedeki hocanız sizi sınıftan atabilir. Ya da küpe takıyorsunuz otobüslerde insanlar size ya sen top musun? tüfek misin? anana benzeyeceğine babana benze diyerekten hakaret edip laf atabilir. Dayak yiyebilirsiniz. Hatta mesela duyduğum bir hikâyede öldürmeye bile insanlar size ya sen böyle, senin baban da kim bilir nasıldır diyip, çocuk da biraz böyle diklenince tabancasını çıkaran tipler var. Şimdi bu oradan kaynaklandığı gibi Kürtçe şarkı dinliyorsunuz diye, yani Anadolu’nun pek çok üniversitesinde, mesela bunu bir sürü çocuktan duydum. Diyor ki benim anam tek kelime Türkçe bilmez, sokakta yürürken cep telefonundan arıyor, Kürtçe olarak tabii, evladım nasılsın iyi misin? Tek kelime bilmeyen anama ben etraftan korktuğum için Türkçe cevap veriyorum diyor. Yani böyle bir şey olabilir mi? İnsanların dilsizleştirilmesi, yani sanki dilimizi kesmişler ve konuşamıyorsunuz. Kendi anneniz ile bile sokaktasınız ve dayak yiyeceksiniz korkusundan konuşamıyorsunuz çünkü başlarına kaç defa gelmiş, dayak yemişler. Kürtçe şarkı dinliyor, Kürtçe konuşuyor diyerekten. Ya da alevisiniz mesela. Hakkınızda söylenmedik şey yok. Bunların bir kısmı da öğretmenler tarafından sınıf ortamında, işte siz mum söndü yapıyormuşsunuz, nasıl yapıyorsunuz? Aleviler pismiş, işte abdest almazmış. Ellerinden et yenmezmiş, verdikleri şey yenmezmiş diye de hakikaten aşağılık, hatta mesela duyduğum bir hikâyede, ben çocukken dedi, bizim köyde yaşlı Alevilerin sakallarına katran sürülüp arkalarına teneke bağlanırdı dedi. Yani delirtecek bir hikâye bu. Hakikaten insanlık dışı bir şey. İnsanın tüyleri diken diken oluyor böyle hikâyeleri duyduğunda.  Bugün Alevilerin mesela, vergi veriyor, askere gidiyor, o verdiği vergiler ile, Diyanet gibi bir kurum var, ama Diyanet sadece ve sadece Sünni Müslüman’lara hizmet götürüyor. Hatta şunu da söyleyebilirim. Yıllardır mesela bu ülkede bir takım ateistler, biz camiden gömülmek istemiyoruz diyorlar. Seküler bir şekilde gömülmek istiyorlar. O da kabul edilmiyor. Mecbursunuz camiden gömülmeye. Alevi köylerine cami yapılıyor, imamlar yollanıyor falan. Sebebi nedir? Efendim siz de Müslüman değil misiniz? Gidin camide ibadet edin. Yani böyle bir şey duyulmuş bir şey değil. Avrupa’yı düşünün. Bugün Avrupa’nın herhangi bir şehrinde, Katoliklere deniyor ki, Katolikler Katolik kilisesi kurmak istiyor, canım siz de Hıristiyan değil misiniz? Memlekette bir sürü Protestan kilisesi var. Gidin Protestan kiliselerinde ibadet edin. Yani bunu Türkiye’de mesela Başbakan dâhil böyle bir ünite olacak olsa çıkıp eleştiririz ama o kadar çifte standartlı ki Türkiye’de insanlar, bizim Türklere Bulgaristan’da isimleri falan verilmediği zaman, Türkçe konuşmaları engellendiği zaman falan burada tepiniyoruz, kıyameti koparıyoruz, ama kendi Kürtlerimiz bunu talep ettiğinde yanaşmıyoruz bile. Gerçekten bu çifte standart çok çok önemli bir şey.
 
Şimdi dolayısıyla Türkiye’de Türk değilseniz, Sünni değilseniz, Sünniliğin de Hanefi kolundan değilseniz ve de erkek değilseniz, size pek de yaşam şansı tanınmıyor. Buna sayısal olarak azınlık olmadıkları halde nüfusun yüzde 50’si oldukları halde kadınlar da dâhil.
 
CHP Anayasa Komisyonunda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı ısrarcı
 
Ben CHP’ye ilk girdiğimde, daha milletvekili olmadan önce parti meclisine seçilmiştim ve orada parti bana ve birkaç arkadaşımıza görev vermişti. Yani bu anayasa meselesi değişecek, CHP’nin anayasası nasıl olmalı diye. Orada özellikle üstünü vurgulayarak cinsel yönelim/cinsiyet kimliğinde ayrım yapılmaz maddeleri var ya, işte ırk temellinde, cinsiyet temelinde, cinsel yönelim/cinsiyet kimliği temelinde diye de koyduk. Benim bildiğim kadarı ile de daha komisyonda yokum ama anayasa uzlaşma komisyonunda bugün bizim CHP’li arkadaşlar da cinsel yönelimi koydurmak için çaba harcıyorlar. Öyle bir öneri verdiler. Ama tabi AKP tarafından kabul edilmiş değil. Problemli maddelerden bir tanesi.
 
Kadınlar ve LGBT’ler sadece ailelerinden değil toplumun farklı kesimleri tarafından da şiddete uğruyorlar
 
Ben kendi tecrübemi anlatayım. Kadına karşı şiddet yasası çıktı biliyorsunuz. Bu tartışılıyor biliyorsunuz. Gerçi ismi kadına karşı şiddetten de çıkarılıp aileyi koruma ve kadına karşı şiddet oldu. Hatta ben orada söyledim. Ya dedim, yani kadını siz birey olarak görmedikçe, ailenin bir parçası olarak gördükçe bu şiddeti durduramazsınız. Zaten aile kadına karşı şiddeti uyguluyor. Yani büyük ölçüde bütün bu kadına karşı şiddet olaylarına baktığımızda bunları kim yapıyor, kocalar, babalar, dayılar, amcalar, bilmem neler, hatta bazen anneler, halalar falan, sevgililer, eski kocalar. Yani aile çevresi öyle tanımadık kadına karşı şiddet çok nadir olan bir şey. Bunu buradan çıkarmak lazım ve cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliğini muhakkak koymak lazım. Farklı yönelimi olanlar sadece ailelerinden değil, sadece toplumdan değil, kadınlar bile, polislerden şiddet görüyor. Ben İstanbul’da bir kadın toplantısında, trans kadınlara Kabahatler Kanunu bahane edilerek para cezası kesildiğini öğrendim. Şimdi dolayısıyla oraya koydurmaya çalıştık. O kabul edilmediği gibi yani cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği kavramı, toplumsal cinsiyet lafı çıkarıldı o yasadan. Çünkü toplumsal cinsiyette cinsiyet rolleri toplum tarafından belirleniyor. Dolayısıyla bu rolleri toplum tarafından belirlenen rollerin ve LGBT’leri de içerdiği için o dâhil yasadan çıkarıldı.
 
“Kenedy sayesinde Obama Başkan Oldu”
 
Bilinçle mücadele etmediğimiz sürece, her toplumda bu vardı ama bu toplumda başında da söylediğim gibi mücadele ettiler, bu tür bir ayrımcılığın, dışlanmanın ortadan kalkması için yıllar yılı mücadele veriyorlar. Buna rağmen sorunlar var. Ama her şeye rağmen işte Amerika’da, ne bileyim siyahilere karşı olan şey benim ilk gittiğim yıllarda, 60’lara kıyasla mesela çok çok daha iyi bir durumda. Nitekim hakikaten de her hükümet bununla mücadele etti 1960’lardan bu yana Kennedy ile başlamıştı. Onun sayesindedir ki mesela Obama başkan seçilebildi. Bundan 15 yıl önce, 20 yıl önce, 30 yıl önce, 40 yıl önce düşünülemeyecek bir şeydi. Çünkü siyahlar Amerika’da hele hele de bazı güney eyaletlerinde aynı lokantada yemek yiyemiyordu, otobüslerde aynı yere oturamıyordu, nitekim hareket öyle başladı. Bir kadının kaldırılmak istenmesi ve kalkmaması. Çünkü kalkmaya mecburdu oralarda. Aynı tuvaletlere gidemiyorlardı mesela. Aynı okullara haydi haydi gidemiyorlardı. Yani bununla biz mücadele etmiyoruz sadece lafını ediyoruz. İşte ayrımcılıklar falan, herkes böyle demokrat kesilir. Buna Hükümet bile dahil. Herkes demokrat kesiliyor, nutuklar atılıyor. Yani insanlar sabah kalkıp da ya ne ayıp ediyormuşum, şunları şunları dışlıyorum ben hayatımda falan diyerekten... Böyle bir şey yapmıyorlar. Yani bunu bakın onu hep söylüyorum ben. Amerika’ya ilk gittiğimde siyahilere nigger denirdi. Nasıl aşağılayıcı bir kelime. Yani küfür gibi bir şeydi. Şimdi bir gidin Amerika’da üç kişi arasında “nigger” kelimesini bir kullanın bakalım. Yasa yok bunun altında. Kullanamazsınız. Başına gelmedik iş kalmaz. Herkes tarafından dışlanır, ayıplanırsınız, işinizden atılırsınız vs.
 
LGBT’lere destek veren ailelerini selamlıyorum
 
Sözümü bitirirken ben burada LGBT bireylerin cesur anne ve babalarına selamımı göndermek istiyorum. Bir tanesi burada. Gerçekten de bunun çok çok önemli olduğunu düşünüyorum. Onlardan birinin anlattığı bir hikâye ile bitireyim. Şöyle dedi, bu meselelerden bağımsız olarak, bu hanım bir beyin kanaması geçirmiş ve hayatıyla mücadele etmiş 3 ay hastanede ölüm kalım arasında gidip gelmiş. Daha sonra iyileşmiş. Diyor ki iyileştim. Taburcu ettiler ve doktorlar dedi ki; aman kendinizi hiçbir şeye üzmeyeceksiniz, yatağa yatacaksınız, 3-5 ay kımıldamadan falan istirahat edeceksiniz demişler. O gece gittim yatakta yatıyorum diyor, oğlum mu diyor, herhalde öleceğimi mi düşündü ne yaptıysa odama geldi, anne sana bir şey söylemek istiyorum dedi ve cinsel kimliğini açıklamış. Bir anda yataktan fırladım diyor. Oğlumun ne kadar çorabı, külotu, fanilası nesi varsa hepsini toplayıp çöp sepetine attım. Benim bir oğlum vardı, o gece öldü benim için diyor. Bir oğlum yok oldu diyor. İki yıl uğraşmış. Gitmediğimiz kimse kalmadı diyor. Konu komşu duyacak diye ödüm patladı diyor. Bir de üstelik aktivist çıktı benim oğlum diyor. Orada burada demeçler veriyor, birileri duyacak diye ödüm patlıyor diyor. El aleme ben ne derim diye. İşte doktorlara gitmişler acaba mikrop mu kaptı diye, psikologlara gitmişler birisi mi kandırdı falan diye, hakikaten bir trajedi. İki yılın sonunda diyor bir gün başımı böyle ellerim arasında aldım, uzun uzun düşündüm, el alem mi benim oğlum mu diye kendime o soruyu sordum ve sonunda oğluma karar verdim diyor. Hangi anne vermez ki kendi çocuğuna el alem ile karşılaştırdığında. Hakikaten cesaret isteyen bir şey. O hikâyede iki yıl bununla mücadele ediyor. Kendi kendine mücadele ediyor aslında. Çünkü onun üzerinde de aynı toplumsal baskı var. Konunun komşunun küçümsemesi vs. gibi şeyler var. Onun için çok cesur olduklarını düşünüyorum.
 
Deşifre: Semih Varol / Kaos GL
Fotoğraf: Gülistan Aydoğdu / Kaos GL
 
İlgili bağlantılar:
 
Ertuğrul Kürkçü: Faşizme, Heteroseksizme, Kapitalizme Karşı Omuz Omuza!
 
Sebahat Tuncel: LGBT Haklarını Savunmadan İnsan Hakları Savunucusu Olunmaz!
 
Şafak Pavey: “Nefrette Ödül ve Ceza”
 
TBMM’den 9 Milletvekili Ayrımcılıklara Karşı Sempozyum’a Katılıyor

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam