05/04/2019 | Yazar: Tarık Şimşek

Yabancı filmler ve diziler yayınlandığından en ufak bir LGBTİ+ iması bile, ince makas darbeleriyle ayıklanırken yerli film ve dizilerde bu temanın en baştan elenmesi muhtemeldir.

“Çok az filmde derinlikli yazılmış LGBTİ+ karakterler görebiliyoruz” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Yabancı filmler ve diziler yayınlandığından en ufak bir LGBTİ+ iması bile, ince makas darbeleriyle ayıklanırken yerli film ve dizilerde bu temanın en baştan elenmesi muhtemeldir.”

“Sinemada LGBTİ+” yazı dizimize; Ankara’nın sinema nabzını tutan, SİYAD üyesi, sinema yazarı Hasan Nadir Derin ile devam ediyoruz.

Derin, erkeklik ile cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim arasındaki ilişkiyi şu sözlerle vurguluyor:

“Erkeklik” kavramının ön plana çıkarıldığı ve kutsandığı filmlerde, iki erkeğin eşcinsel olma ihtimali bile o kutsal erkeklik için ya bir tehdit ya da karakteri aşağılama unsuru olarak kullanılıyor.”

Söyleşinin tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz:                                

Sizce sinemada LGBTİ+ temsili, görünürlüğü nasıl olmalıdır?

Hayattaki çeşitliliği sağlayan bir temsil olmalıdır. Karakterin derinliği iyi bir şekilde kurulmuş olmalı, klişelere dayanmamalıdır. Eğer cinsel yönelimin ilk ortaya çıkmaya başladığı yaşlardan bahsedilecekse, bu konuda da ilk akla gelen çözümlerden uzak durulmalıdır. Tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibi, iyi LGBTİ+ karakterler olduğu gibi kötücül LGBTİ+ karakterler de olmalı. Ancak bu konuda şöyle bir durum var. Filmlerde LGBTİ+ karakterlerin görünürlükleri az olduğu durumda, bunların önemli bir kısmının kötücül karakter olarak gösterilmesi sıkıntılı bir durum yaratır. Özellikle Hollywood sinemasında bir dönem LGBTİ+ karakterlerin çoğunlukla ana karakterin yakın arkadaşı olarak konumlandırılmasının nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum. Zamanında Basic Instict (Temel İçgüdü) filminde LGBTİ+ bir karakterin katil olması büyük tartışma yaratmıştı. Bugün gelinen noktada çok sorun olmazdı sanırım.

Özellikle ana karakterlerinin LGBTİ+ bireyler olduğu filmlerin, yönetmen ve senaryo yazarlarının da LGBTİ+ olması gerektiği yolunca bir görüş de mevcut. Öyle olmak zorunda değil. Öyle olsa, heteroseksüel kadın başkarakteri olan filmleri de sadece heteroseksüel kadınlar çekmeli dememiz gerekirdi örneğin. Ancak, ele aldığı karakterleri tanıyan, LGBTİ+ kültürüne uzak olmayan isimler olmaları gerektiği açık. Yoksa yapılan filmler yapay olmaktan kurtulamaz.

Bu bağlamda Türkiye’de ne durumdayız?

Türkiye’de tam da yukarıda bahsettiğim geçiş döneminde ya da biraz öncesindeyiz gibi gözüküyor. Kimi nitelikli örnekler dışında ana akım sinemada LGBTİ+ temsili, başkarakterlerin arkadaşları şeklinde olmaya başladı. Bu karakterlere olumlu özellikler de yükleniyor ancak henüz çok az filmde derinlikli yazılmış LGBTİ+ karakterler görebiliyoruz.

Ne yazık ki işin olumsuz tarafında da çok fazla film var. Özellikle komedi filmlerinde LGBTİ+ karakterler tümüyle kaba mizahın malzemesi yapılıyor. “Erkeklik” kavramının ön plana çıkarıldığı ve kutsandığı filmlerde, iki erkeğin eşcinsel olma ihtimali bile o kutsal erkeklik için ya bir tehdit ya da karakteri aşağılama unsuru olarak kullanılıyor. Yine de bunların giderek azalacağını umuyorum.

Son çıkan sinemada sansür yasasının LGBTİ+ temalı filmlere yansıması nasıl olur?

Henüz yasa yürürlüğe girmediği için herhangi bir uygulama örneği görmedik. Ancak doğrudan politik içerikli filmler için olduğu kadar LGBTİ+ temalı filmler için de daha sıkıntılı günlerin yaklaştığı açık. Zaten az salonlarda gösterime girebilen bu filmler, bundan sonra hiç gösterim şansı bulamayabilir. Ancak bu tip konularda ülkede farklı uygulamalar olduğunu biliyoruz. Örneğin KuirFest ve benzeri etkinlikler Ankara’da, valilik kararıyla belirsiz bir süreye kadar yasakken diğer illerde serbest olabiliyor.

Şimdiye kadar yapılan uygulamalara baktığımız zaman iktidar mekanizmasının, bu konularda işin ucu kendilerine dokunduğunda ya da kendi tabanlarına yakın yayın organlarından ya da sosyal medyadan tepki geldiğinde harekete geçmeyi tercih ettiklerini biliyoruz. Bu nedenle LGBTİ+ temalı filmlerin hepsi aynı muamele ile karşılaşmayabilir.

RTÜK’ün “genel ahlak” adı altında sansürü artık çok yaygınlaştı. Bütün bu sansüre karşı LGBTİ+ görünürlüğü ve ifade özgürlüğü için neler yapılabilir?

Sinemada sağlıklı bir LGBTİ+ temsili zorsa, RTÜK gibi bir mekanizma altında, televizyonda neredeyse imkânsız olduğunu söyleyebiliriz. Yabancı filmler ve diziler yayınlandığından en ufak bir LGBTİ+ iması bile, ince makas darbeleriyle ayıklanırken yerli film ve dizilerde bu temanın en baştan elenmesi muhtemeldir. Biliyoruz ki, yurtdışından telifleri alınan dizilerin yerli uyarlamalarında da LGBTİ+ bireyler ya tümüyle çıkarılıyor ya da heteroseksüel bireylere dönüştürülüyor.

Kısa vadede bu durumun çözüm yolu olarak İnternet platformları gözükebilir. Ancak onlara da RTÜK denetlemesi gelecek muhtemelen. Bu noktada bıkıp usanmadan LGBTİ+ bireyleri içeren çalışmalar sunulup kamuoyu oluşturma çabası sürdürülebilir. Ayrıca bu konuda baskı olduğu yıllarda Hollywood’da yapıldığı gibi, üstü kapalı bir şekilde bu temalar işlenmeye devam da edilebilir. Neticede tarih boyunca, sansür uygulamalarının sanatçıları farklı anlatım yöntemleri bulmaya yönlendirdiğini sıklıkla gördük. Bunun üzerine kafa yorulabilir.

Sizin sinemada en sevdiğiniz LGBTİ+ temsilinde güçlü, klişe karakterler barındırmayan filminiz ve karakteriniz hangisidir?

İlk aklıma gelen filmlerin, Wong Kar Wai’nin Happy Together ve Ang Lee’nin Brokeback Mountain filmleri olduğunu söyleyebilirim. Her ikisi de karakterler arasındaki aşk duygusunu çok başarılı bir şekilde verir. Özellikle ikincisi, ana akım seyirciye de belli ölçülerde ulaşabilmesi ile önemlidir. Son dönemden, her ne kadar bazı sahneleri kamera arkasında eril bir gözün olduğunu fazlasıyla belli etse de Mavi En Sıcak Renktir (Blue Is the Warmest Color) ve olaya neredeyse bir belgesel estetiği de katan 120 BPM de önemli filmler.

Türkiye sinemasında LGBTİ+ temsilinin simge filmlerinden biri olarak Dönersen Islık Çal’ın adını anmadan geçemeyiz. Bugünden bakınca klişelere biraz fazla teslim olmuş gibi gözükse de dönemi için önemli bir filmdir. Yakın dönemdense Ümit Ünal’un Nar filmi, doğrudan LGBTİ+ temasına odaklanmasa da her ilişkide öyle ya da böyle kendini gösteren iktidar ve güç meselesine odaklanması ile güçlü bir yapımdı.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam