14/04/2010 | Yazar: Kaos GL

Beyaz perdeye 2009'da aktarılan "Çöl Ç

Beyaz perdeye 2009'da aktarılan "Çöl Çiçeği", on yıllık mankenliğin ardından 1997'de küçükken sünnet edildiğini açıklayan ve kendini kadın sünnetinin ortadan kaldırılmasına adayan Waris Dirie'nin hayatını özetliyor. Film, kadın sünnetini ve bu geleneğe karşı yapılabilecekleri bir kez daha gündeme taşımanın da vesilesi oluyor.
 
Londra'da temizlikçilikle hayatını kazandığı dönemde fotoğrafçı Terence Donovan tarafından keşfedilen ve dünyanın en çok aranan mankenleri arasında yer alan Waris Dirie'yi dünya "Çöl Çiçeği" (1998) adlı otobiyografik eseriyle tanıdı.
 
On yıllık mankenliğin ardından 1997'de Marie Claire dergisine verdiği bir röportajda küçükken sünnet edildiğini açıklayan Dirie, o günden sonra kendini kadın sünneti geleneğinin ortadan kaldırılmasına adadı ve aktivizmini hala sürdürüyor.
 
"Çöl Şafağı" (2002), "Çöl Çocukları" (2005) ve "Anneme Mektup" (2007) adlı üç kitabı daha yayımlanan Dirie, yıllardır aldığı film tekliflerinden birine sonunda onay verdi.
 
Beyaz perdeye 2009'da, aynı adla ve Sherry Horman yönetmenliğinde aktarılan Çöl Çiçeği, çocukluktan Birleşmiş Milletler elçiliğine uzanan bir hayatı iki saat içinde özetliyor.
"Yaşadıklarımı ancak bir kadın anlayabilirdi" diyen Dirie'nin, projenin yönetmenliği için bir kadını beklemesi belli ki yerinde bir karar olmuş ve bir hayatın kesitleri kadınların bakış açısıyla daha fazla insanla buluşma olanağı bulmuş.
 
"Senden alınanı geri veremem"
Şiddetli ağrı sebebiyle hastaneye gittiğinde doktorun "Senden alınanı geri veremem ama daha az acı çekmeni sağlayabilirim" dediği sahne, bence filmin en can alıcı sahnelerinden biriydi. Kadın sünnetinin kadınlardan ne aldığına kısaca bakalım isterseniz.
 
Kadın sünneti Mısır, Somali, Etiyopya, Sudan, Nijerya gibi pek çok Afrika ülkesinin yanı sıra Irak, Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinde de varlığını sürdüren bir gelenek. Genellikle İslamiyet'le bağdaştırılsa da kadın sünnetinin aslında 2 bin 500 yıl kadar önce Mısır'da başladığı tahmin ediliyor.
 
Pek çok aktivist "sünnet" (female circumcision) tabirinin bu pratiği hafif gösterdiği ve "jenital sakatlama" (female genital mutilation - FGM) demenin daha uygun olacağını söylüyor.
 
Zira, "cinsel organların kısmen ya da tamamen kesilip alınması" olarak tanımlanan kadın sünnetinin klitorisin kısmen kesilmesinden, "firavun sünneti" de denen, klitorisin ve iç dudakların tümüyle kesilip vajinanın sadece adet kanaması ve idrar geçişine izin verecek biçimde dikilmesine kadar pek çok çeşidi söz konusu. Firavun sünneti kurbanı olan genç kızlar evlenip gerdeğe girdikleri zaman kocalarının bir bıçakla bu dikişi kesip açması bekleniyor.
 
Sünnet olmamış kadınlar "kirli" addediliyor
Afrika'da kadın sünneti, erkek sünneti kadar önemli ve kadın olmanın başlıca gereklerinden biri. Sünnet edilmemiş kadınların namuslarından şüphe ediliyor ve "kirli" addediliyorlar, asla evlenemedikleri gibi toplumdan da dışlanıyorlar.
 
Kızlar genellikle 14 yaşına kadar sünnet ediliyorlar ama evlenmeden önce veya hamile kadınlarda doğumdan önce sünnete de rastlanabiliyor.
 
Geleneksel olarak yaşlı kadınların yaptığı sünnet günümüzde ebeler, hemşireler ve hatta doktorlar tarafından da yapılabiliyor. Her yıl iki milyon kadın sünnet ediliyor ve binlercesi FGM'nin doğurduğu komplikasyonlar sonucu ömür boyu acı çekmeye ve hatta ölüme mahkûm oluyor. Yaşadıkları travma ise zaten yakalarını hiç bırakmıyor.
 
Her ne kadar gerekliliğini savunanlar sünnetli kadının sevişmekten daha fazla haz aldığını söylese de FGM'nin kadının cinsel hayatında onulmaz yaralar açtığı pek çok araştırmayla defalarca kanıtlanmış durumda.
 
Klitoris: Erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin sembolü
İnsan vücudunda tek işlevi kadına zevk vermek olan benzersiz organ klitorisin kesilmesi, erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin sembollerinden biri. Kızlarının rahat bir geleceğe kavuşmasını isteyen anneler bizzat kadın sünnetinin savunucusu oluyorlar.
 
Son araştırmalara göre eğitimsiz, kırsal kesimde yaşayan ve hatta bizzat sünnet olmuş Müslüman kadınlar FGM'yi daha çok savunuyorlar ve bu oran yaşlılara oranla genç kadınlar arasında daha yüksek.
 
Yani düzenin devamında kadının korkusunu içselleştirmesi yatıyor. Avrupa'daki Afrikalı göçmen topluluklar dahi gizli gizli bu pratiği devam ettiriyorlar.
 
Yasal düzenlemelerle bir yere kadar...
Peki ne yapmalı? Söz konusu olan kadim gelenekler olunca yasal düzenlemeler bir yere kadar caydırıcı oluyor. Kadınların ve erkeklerin eğitim ve bilinçlendirilmesi ise uzun dönemde kadın sünnetiyle başa çıkabilmenin en etkin yolu.
 
Ama elit ve eğitimli kesimin yukardan dayatması bilindiği gibi her zaman olumlu sonuç doğurmuyor. Bu noktada aklıma gelen, "Vajina Monologları"nda geçen küçük bir hile.
 
FGM ile savaşan bir grup aktivistin hedefi olmuş sünnetçi bir kadın sonunda, aslında kendisinin de bu pratiğe karşı olduğunu ve pozisyonunu kullanarak yıllardır zaten üzerine düşeni yaptığını söylüyor: Etraftakilere sünnet etmiş izlenimi vermek için klitorise pek zarar vermeden sadece biraz kan akıtmak.
 
Belki de kısa vadede en büyük görev sünnet edenlerde. Bu sayede geleneklerine bağlı insanların gururu zedelenmeden FGM sadece sembolik bir törene dönüştürülebilir.
Belki de bu şekilde, sünnet edilmiş kadınlardan alınan onlara geri verilemese bile en azından kızlarının bundan korunmasıyla daha az acı çekmeleri mümkün kılınabilir.
 
* Özgün Ünver, Leuven Katolik Üniversitesi, Sosyal ve Kültürel Antropoloji yüksek lisans öğrencisi
 
Kaynakça:
* Akintunde, D. O. (2010) Female Genital Mutilation: A Socio-Cultural Gang Up Against Womanhood. Feminist Theology, 18(2):192-205.
* Alsibiani, S. A. ve A. A. Rouzi (2010) Sexual function in women with female genital mutilation. Fertility and Sterility, 93(3):722-724.
* Masho, S. W. ve L. Matthews (2009) Factors determining whether Ethiopian women support continuation of female genital mutilation. International Journal of Gynecology and Obstetrics, 107:232-235.

 


Etiketler: insan hakları
İstihdam