01/11/2017 | Yazar: Seçin Tuncel

Kadın kadına ilişkilerde isim koymakta zorlandığımız şiddete karşı nasıl mücadele edebiliriz? Biraz konuşmak istiyoruz…

Çuvaldızı kendimize batırıyoruz, şiddeti konuşuyoruz-I Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kadın kadına ilişkilerde isim koymakta zorlandığımız şiddete karşı nasıl mücadele edebiliriz? Biraz konuşmak istiyoruz…

İllüstrasyon: Rebecca Hendin

Bu konuda nasıl bir başlangıç yapılır? Ahkâm kesmeden varoluşumuza zeval getirmeden hayatlarımızda olan ve deneyimlediğimiz hem mağduru hem faili olabildiğimiz bir konu hakkında… Lezbiyen ilişkilerde şiddetten bahsediyorum…

Eril şiddeti tanımlamak ve ona karşı mücadele ederken dayanışmak bazılarımız için çok kolayken, kadın kadına ilişkilerde şiddeti konuşmak neden bu kadar zor? Şiddeti, ezberleri bozarak, çuvaldızı da kendimize batırarak konuşmak bize iyi gelir mi? Kendimizi ve ilişkilere bakışımızı dönüştürür mü?

Bu soruları, bu yıl katıldığım European Lesbian Conference’ta “Lezbiyen İlişkide Patriarkal Şiddet” oturumunda tartıştık. Lezbiyen ilişkilerde şiddetin, şiddete karşı verilen ilk tepkilerin, bunun hakkında konuşma zorluğunun ve mücadelenin evrensel benzerlikleri olduğunu fark ettik. Biz bu konuyu tartışmak istiyoruz. Şiddeti konuşmak istiyoruz. Buradan hareketle Irmak, Ecemen ve Zeynep’e sorduk lezbiyen ilişkilerdeki şiddeti, anlattılar.

Irmak: Bunları konuşmak umut verici

“Bazen yaptığını fark etmiyorsun bile, bu yüzden geri bildirimler çokça önemli. “Susuyorsan sen de buna ortak oluyorsun” mottosu burada da geçerli. Bu erkeklik hegemonyasına sahip toplumumuzdan azade de düşünemem ben kendimi; “şimdi iyileştim” desem en çaresiz bünyemin düştüğü yerde bir virüs gibi sarabiliyor vücudumu. Farkındalık geri bildirim bunları konuşmak umut verici.”

Ecemen: Kadınların, transların güçlenmesiyle ilgileniyoruz ama o gücün kötüye kullanımı umurumuzda değil

“Feministlerin bazı slogan ve panel başlıklarının pratik karşılığını ne içinden geldiğim hetero ailede, ne örgütlenmelerimizde, ne de birebir ilişkilerimde görebiliyorum. Mesela “patriyarkal şiddet” ya da Türkiye’de çok duyduğum “eril şiddet” bana düşünülmeden kullanılan ezber şeyler gibi geliyor. Şiddet eril midir/dişil midir yoksa cinsiyetsiz midir? “Eril” maskülen manasına geliyor, karşıtı da dişil yani “feminen”. Eril-maskülen neden kötü birşey olsun ya da dişil feminen bu kadar mağdur mu? Bence en büyük problemimiz ikisi ile de barışık olmayışımız. Şiddet, tahakküm, güç ilişkileri ve onun krizleriyle ilgili; bu gerçeği bazen unutuyormuşuz gibi geliyor. Gücünün elinden alındığını hisseden taraf egosu ve kırılganlığıyla baş edemiyor. Sanki içimizdeki feminen maskülen terazisi şaşıyor şiddeti ortaya çıkıyor. Ağlamamak, kırılgan olmamak, güçlü durmak sadece erkeklerin değil feminist ve lezbiyenlerin de içinde bulunduğu bir durum. Bir feminist olarak feminist hareketi bazen çok tehlikeli buluyorum. Kadınların, transların güçlenmesiyle ilgileniyoruz ama o gücün kötüye kullanımı umurumuzda değil. Güçlenen her şeye biraz mesafeleniyorum ben, kendime bile… Bunun sebebi de yıllar önce 8 Mart gece yürüyüşünde şiddete maruz kaldığımı beyan etmem ve gelen tepkilerin hepsinin güçlü olan, uygulayıcı tarafları korumaya yönelik olması. Güç ilişkileri göz ardı edildiğinde şiddet görünmez kılınıyor. Ekonomik, sınıfsal vb. gücün yanı sıra politik gücü unutuyoruz çünkü. Popüler aktivist olanla, harekete yeni katılmış politik bir jargona sahip olmayan arasındaki güç ilişkisinin farkına varırsak; o zaman mesela maskülen bir butcha baktığımızda otomatik olarak onu şiddete yatkın görmeyiz. İnandığımız değerlerin ve özellikle de feminizmimizin sarsılması lazım! Kendi ilişkilerimizi konuşurken politik jargonu, duygulardan uzak akademik yazıları, büyük toplumsal analizleri, sloganları falan çöpe atmalıyız bence…”

Zeynep: Kadın eşcinsel ilişki de ise şiddetin sanırım hem tanımlanması hem de paylaşılması zorlaşıyor

“European Lesbian Conference’ın Kaos GL aktarımın en çok etkilendiğim üzerine düşündüğüm cümlesi şu oldu: "Lezbiyenler ilişkilerinde maruz bırakıldıkları şiddeti pek çok farklı gerekçeyle paylaşmıyor. Özellikle ilk lezbiyen ilişkide maruz kalınan şiddeti kişinin tanımlaması ve paylaşması çok zorlaşıyor." Bu cümlenin bir olguyu işaret edercesine başka bir ülkede ve Türkiyeli olmayan bir kişi tarafından kurulması oldukça düşündürücü ve bir umut “başka diyarlarda böyle değildir bu işler” şeklindeki kaçışım için ise hayal kırıklığı.  Natrans erkeklerin faili olduğu şiddetle, kadın eşcinseller arasında yaşanan şiddet arasındaki hem benzerliği hem de farkı anlatıyor bu aktarım. Çünkü hetero ilişkilerde bir olgu olarak algıladığımız kadına yönelik şiddet durumunda kadın, yaşadığı şiddeti çok açıktan tanımlamasına rağmen farklı gerekçelerle paylaşamıyor. Kadın eşcinsel ilişki de ise şiddetin sanırım hem tanımlanması hem de paylaşılması zorlaşıyor. 30’lu yaşlardayım. Biseksüel bir kadın olarak erkeklerin faili olduğu şiddet olaylarıyla küçüklüğümden bu yana hem tanıklık ediyorum hem de olgusal olarak bu durumla mücadele edenler safında tarafım. Bu bilme ve tanımlama hali sayesinde yaşadığım hetero ilişkilerde bugün kesin kes adını koyabileceğim bir şiddete maruza kalmadım. Çünkü Türkiye’de, hetero ilişkide partnerin erkek olması hali hazırda potansiyel bir şiddet yaşama ihtimalini de kendiliğinden düşündürüyor. Sanırım aynı ihtimal nedeniyle de sürekli ayık olmak sürekli gardlı olmak durumunda oldum hep, iyi ki de oldum. Bu sonuç tabiî ki şimdiye kadar birlikte olduğum erkeklerin, erkeklik pratiğinden uzak olmuş olabileceği ihtimalini de düşündürebilir ama ben pek sanmıyorum. Aktarımdaki “ilk lezbiyen ilişkideki şiddeti tanımlayamama” tespiti ise dediğim yere denk düşüyor sanırım. Çünkü şiddetin failini hep natrans bir erkek olarak görüyoruz fakat ilk eşcinsel ilişkimizde bu failin erkek olmaması sanırım ezberimizi bozuyor. Maruz kalınca tanımlamakta da refleks göstermekte de geç kalıyoruz. Başkaca handikaplar da var tabi ki. Kadın partnerin ataerkil sistem içindeki farklılaşan erkeklik tanımlamalarına girmemesi kafaları bulandırıyor. Yani ilk şiddet pratiğinde onun da bir kadın olduğunu düşünmek, onun da eşcinsel olarak bu ülkede öteki olduğunu düşünmek uyguladığı şiddeti anlamaya çalışmayı bile zorlayabiliyor sizi. Tabi ki böyle düşünmenizi sağlayacak özrüne eşlik eden cümleleri de duyuyorsunuz partnerden. Partner olan natrans bir erkeğin üstenci bir tavrına bütün tırnaklarınızla cevap veren ve hatta bu sebeple ilişki bitiren siz, karşınızda ilk defa bir kadın partner olunca en olunmaz gördüğünüz şiddet türünün bile bir özürle yeniden tekrarlanmayacağına ikna oluyorsunuz. Çünkü o da öteki, çünkü o da bu seksist dünyada bir kadın, çünkü yaşadığı homofobik toplumun onda açtığı yaraları o da taşıyor diye akıl yürütme sağduyusunu göstermeye çalışıp her defasında ikna ediyorsunuz kendinizi. Ne büyük bir yanılgı!

“Şiddetin, cinsiyet mefhumunun çok ötesinde bir pratik olduğunu biliyorum artık”

Kendi handikapınız ise ilk defa deneyimlediğiniz yöneliminizde hem kendinizle hem de başka insanlarla bedelleri olan mücadeleler olabiliyor. İnsan onca zorluğu atlatıp yaşamaya çalıştığı ve aslında başlaması bir meydan okuma olan bu ilişkide yaşadığı şiddeti, hetero ilişkilerdeki gibi bir çırpıda tanımlayıp bitiremiyor. Yani en azından benim pratiğimde böyle oldu. Ama iyi ki insan öğrenen bir varlık ve ne yazık ki sadece okuduklarımızla değil kötü deneyimlerimizle de öğreniyoruz. Çünkü henüz kitabın geldiğim sayfasına kadar ki bölümde kadın kadına ilişki de yaşanılan şiddetle ilgili bir bölüm okumadım. Bunun nedeni de pek tabi homofobi nedeniyle yaşadığımız görünmezlik ve yine bu sebeple yapamadığımız deneyim aktarımı. Şiddetin, cinsiyet mefhumunun çok ötesinde bir pratik olduğunu biliyorum artık. Hem zaten cinsiyetin de bir kurgu olduğunu, atfedildiğini de söyledilerdi bir kitapta. O vakit anlamadıydım, anlamış bulundum şimdilerde. Özetle şunu diyebilirim oran olarak olgusal olarak şiddetin faillerinin erkek olduğu tartışmasız bir gerçeklik, fakat eşcinsel ilişkilerin görünmezliği bu ilişkide yaşanan şiddet pratiklerinin de görünmezliği sorununu doğuruyor.”

Peki, nasıl tahlil edeceğiz? Benim pratiğim için artık kolay olacak sanırım bunu tanımlamak ve şiddet pratiğiyle ilişkilenmemek. Cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili yapılan bir sokak röportajında, hastalıklardan nasıl korunuyorsunuz sorusuna bir kişi “seks yapmıyorum” cevabını vermişti. Umarım şiddet konusundaki ahvalimiz de bu olmaz, üstüne bolca sesli konuşup çözümler geliştiririz birlikte.” 

Şiddeti konuşalım mı?

Lezbiyen ilişkilerde şiddeti konuşmak istiyoruz. Bu yazı dizisinde yer almasını istediğiniz görüşlerinizi bizimle paylaşmak isterseniz secin@kaosgl.org adresine yazabilirsiniz.


Etiketler: kadın
nefret