26/05/2014 | Yazar: Seyhan Arman

Yalnızlığımızı, ikiyüzlülüğümüzü, görmediklerimizi, göremediklerimizi, yok saydıklarımızı, anlamaya çalışmadıklarımızı ve sırlarımızı açık ediyor bu oyun.

Dayanamayıp Solan Gülibrişimlere… Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Yalnızlığımızı, ikiyüzlülüğümüzü, görmediklerimizi, göremediklerimizi, yok saydıklarımızı, anlamaya çalışmadıklarımızı ve sırlarımızı açık ediyor bu oyun. Benim için çok acıklıydı. Aramızdan bazıları için de öyle. Niye bazılarımız için acıklıydı açıklamayacağım ki oyunun sırrı ortaya çıkmasın. Gidin ve kendiniz görün bir zahmet. On bir yıldır var olan “Bizoyuncular’’ geçen yıl kendi sahneleri “Bo Sahne”yi açtılar. İkinci oyunları, Özen Yula’nın yazıp yönettiği, Kenan Ece ve Selen Öztürk’ün oynadığı “Bakarsın Bulutlar Gider” oyunundan bahsediyorum.
 
Oyun, birbirini hiç tanımayan Betül, Kaya ve tek ortak noktaları olan Orhan arasında geçiyor. Muhafazakâr ama modern döşenmiş bir evde Betül ve Kaya’yı görüyoruz sadece. Adı geçen, duvarda fotoğrafını gördüğümüz fakat kanlı canlı göremediğimiz Orhan ise sahnede en solda duruyor bana göre. Solmuş, yapraklarını dökmüş öylece bize bakıyor. Kurak bölgelere, verimsiz topraklara, eksi 15 derecelere bile dayanabilen “Gülibrişim” bulunduğu evin soğukluğuna dayanamamış anlaşılan. Oysa olması gereken yerde olsa pembe renkli çiçekler açacak, mis gibi kokacaktı. Kimi ne kadar sarsar bu oyun bilmiyorum ama tüm seyircisini şaşırtacağı kesin.
 
Bu hayatta kefelerim var benim. Dile, dine, cinsiyete, milliyete göre olmasa da insanları davranışlarına göre koyduğum kefelerim var; evet. Genel olarak ideolojik gruplamalar yapmamaya çalışsam da kişileri kefelere koyuyorum doğrudur. Birçoğumuzun vardır kefeleri diye düşünüyorum. Kalıplarımız, anlayamadıklarımız, anlamak istemediklerimiz, yok saydıklarımız. Öteki kavramı da mevcut maalesef hepimiz için. Başkaları tarafından sanıldığımız gibi olmayabileceğimizi, önyargılarımızla insanları belirli kategorilere, o kategorileri de belli kalıplara soktuğumuzu ve bize benzemiyor zannettiklerimizin aslında bize ne kadar benzediğini tanışınca anlıyoruz. Tüm tanışmadıklarımızı, bizden olmayanı hemen karşı kıyıya yakıştırıyoruz. Tanışmayı denemeden.
 
Bazı gerçeklerimizi, varoluşumuzu, dolaplarda saklamak zorunda bırakıyor düzen bize. Biz bazen o düzene öyle ya da böyle ayak uyduruyor ama gerçekliğimizi de bir şekilde yaşıyoruz. Hemen yanı başımızdakiler görmüyor ya da görmek istemiyor bu gerçekleri. Bazılarımızın kalıplarını yerle bir ediyor bu oyun. Olamayacağını, olsa da o şekilde olamayacağını düşündüğümüz, varlığını bazılarımızın net olarak bildiğini, olabilir mi diye düşündürüyor en azından.
 
Geçtiğimiz sezon Emek Sahnesi’nde sergilenen “Kırmızı Yorgunları” oyununu da çok beğenmiştim Özen Yula’nın. “Bakarsın Bulutlar Gider”de ise hem metin, hem de yönetim kendisine ait. Özen Yula seyirciyi zorlamıyor ya da “budur.” demiyor. Her şeyi bize bırakıyor. Kim neyi nasıl algılamak istiyorsa yada neyi nasıl gördüyse öyle algılıyor. Maalesef daha fazla oyununu izleyemediğim için üzülüyorum. Bundan sonraki tüm oyunlarına “kesinlikle” gideceğimi biliyorum. “Özen Yula Fan Club” varsa mutlaka katılırım söyleyeyim J
 
Gelelim oyunculara: Selen Öztürk’ü “Muhteşem Yüzyıl” dizisi dışında hiç izlememiştim fakat methini duymuştum. Büyük bir beklentiyle gittiğim halde sade ve gerçekçi yorumunu çok beğendim. Özellikle virgülsüz noktasız konuştuğu sahnede çok beğendim ve tabii ellerini kullanışını. Kenan Ece’yi hem kamera önünde oynadığı farklı karakterlerde, hem de Mustafa Üstündağ ile kurdukları “Çamur’dan Tiyatro”nun ilk oyunu “Islah Evi”nde izledim. Ayrıca aynı oyunda birlikte çalıştık. Zaten sevdiğim bir oyuncudur fakat “Kaya” ile Kenan’ı da koyduğum kefeden çıkarttığımı itiraf edeyim. Ki zaten oyunu izlediğinizde hangi kefeye koymuş olursanız olun, yerini değiştirmek durumunda kalacaksınız benden söylemesi. Kenan Ece sadece jön olmadığını kanıtlıyor oyunda. Oyun sonu “Karakterin nereli? Malatyalı mı?” diye sordum Kenan’a. Yazan ve oynayan için net bir şekilde Malatyalı olmayabilir ama bana tanıdığım birkaç Malatyalı adamı anımsattı Kaya. Hatta onlardan biri gibi izledim 70 dakika boyunca.
 
Oyunun adı gibi içeriğinde de vurucu cümleler var. Takıldığım ve aklımda kalanları paylaşayım sizinle:
 
 “Ben onu beklerken kendime alıştım”
“Sevişirsen değil, seversen geçer”
“Allah katında herkes birdir”
“Kalbimi hiç kırmadı ama gönlümü de hiç almadı”
 
Son olarak oyundaki güncel göndermeleri de sevdiğimi söylemeliyim. İçlerinde en belirgin olanı ve sevileni “Mesele ağaç değil” oldu galiba. Oyun sonu uzun uzun alkışlamak istedim. Tek bis yetmedi bana 2, 3 hatta daha fazla bis yapsın istedim oyuncular.
 
“Bakarsın Bulutlar Gider” süper bir iş olmuş. Tüm ekibi tebrik etmek adettendir ama ben can-ı gönülden herkesi ayrı ayrı tebrik ediyorum. Emeğinize sağlık. İyi bir oyun izlemek istiyorum diyorsanız geç kalmayın. Bakarsınız sezon biter… 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam