13/02/2007 | Yazar: Kaos GL
‘Yoksun sen aslında, yalnızım bu kumsalda, neler neler yapıyorsun bensizken Ankara’da? Bu şarkıyı dinlemek istemiyorum, ama elim televizyonu kapatmaya gitmiyor! Defalarca ayrılmadık mı? Ne arıyorsun yine hayallerimde? Oysa ben seni sensiz yaşamayı öğrendim.’
‘Yoksun sen aslında, yalnızım bu kumsalda, neler neler yapıyorsun bensizken Ankara’da? Bu şarkıyı dinlemek istemiyorum, ama elim televizyonu kapatmaya gitmiyor! Defalarca ayrılmadık mı? Ne arıyorsun yine hayallerimde? Oysa ben seni sensiz yaşamayı öğrendim.’KAOS GL
Ulaş S.
Yaşamın hiçbir anlamı yok, kalmadı. Öyle kötü günler geçiriyorum ki… çok yalnızım. Ölümü yaşıyorum defalarca. Bir ağlayabilsem doyasıya, o da olmuyor.
Her şey neden uzaklaştı, anlam veremiyorum. Bir an önce sessizliğe ulaşmalıyım. Bir de ağlayabilsem, içimdekileri aşamıyorum. Kalbime gömdüğümü düşünüyordum, olmamış. Ne olurdu yol olup gitsem? Bu acıdan kurtulmayım.
Yoksun sen aslında, yalnızım bu kumsalda, neler neler yapıyorsun bensizken Ankara’da? Bu şarkıyı dinlemek istemiyorum, ama elim televizyonu kapatmaya gitmiyor! Defalarca ayrılmadık mı? Ne arıyorsun yine hayallerimde? Oysa ben seni sensiz yaşamayı öğrendim. Şu çılgın yağmurlar getirmiş olmalılar seni; yoksa sen asla gelmezdin. Ne boşluğu bu çözemedim. Bu acıya tahammülüm yok. Özlem saatleri çok zor geçiyor. Kaç yıl oldu, asır gibi geldi. Bir de sarılabilseydim sana, öpebilseydim defalarca, bir kere de yeterdi ya olsun. Şimdi gecenin bir vakti yokluğunla baş başayım.
Biter mi bu kötü günler, son verebilir miyim artık bilemiyorum (cesaretsizim). Sen de yaşıyorsundur eminim böyle ya da farklı bunalımlar. Rahatsız oluyorum seni düşündükçe. Sana elveda.
Tamam tamam yalan yazmayacağım, elveda değil, elbette hep beraberiz. Sensiz olur mu? Olmadı bugüne kadar.
Çünkü SENİ SEVİYORUM!..
***
Yağmur aralıksız devam ediyor, her tarafı temizliyordu. Arasıra küçük damlalar cam kenarlarından üstüme üstüme yağıyor, yeterince ıslanmış olan giysilerimin üzerinde oynaşıyorlardı. Israrla okumaya çalıştığım kitabım da ıslanmıştı. Eve girer girmez kuruturdum ama yine de kabarcıklar kalacaktı üzerinde, biliyordum. Trafiği bu kadar sıkıştıran neydi acaba? Kesin bir kaza olmuştur yine. Şu kazalar olmak durumunda mı? İnsanlar ölmesin. Camdan dışarıyı izlemeyi bırakıp kitabıma dönüyorum, çünkü kazayı görmek gibi bir niyetim yok; kesinlikle. O kadar yorgunum ki kitap okumak bile çok fazla rahatlatmıyor. Yoğun işlerin yanı sıra onu düşünmenin de yorgunluğuma sebep olduğunu biliyorum. Özlemiyle geçen yıllar çok yıpratmıştı. Onu düşünmemeliydim. Ama olmuyor. Otobüsteki insanları da izlemek istemiyorum. Yalnızlığımla baş başa kalıp başımı cama yasladığımda uyuyabilirim endişesi yaşıyordum ki onu gördüm kalabalığın arasında. Burada ne işi olduğunu düşünmeden ayağa kalktım. Kitabımın, çantamın, ilaç poşetimin yere düşmesine aldırmayarak, yanımdaki insana çarptığımın farkına varmayarak hareket ediyordum. Davranışlarım kontrolden çıkmıştı. Etrafımdaki tüm insanlara çarpmama rağmen konuşmayı bilmiyormuş gibi hiçbir şey söylemiyordum. Onunla olmam gerekiyordu hemen, biran önce. Bin bir güçlükle ona ulaştığımda, tanıdığı bir insan değilmişim gibi tuhaf tuhaf bakmasıyla, nihayet yakaladığım mutluluğu bana çok görüyordu sanki. Acaba ikimiz de seneler sonra bir otobüste karşılaşmış olmanın şaşkınlığını mı yaşıyorduk. Bilmiyorum. Ona sarıldım önce, sonra yanağından öptüm, öptüm defalarca. Bir gün geleceğini biliyordum. Gözyaşlarıma engel olamıyor, bir yandan da gülümsemeye çalışıyordum affedersiniz, birine benzettiniz sanırım dediğinde, esprinin sırası olmadığını biliyor, ona bunu anlatmaya gücüm olmayarak, nihayet diyordum, nihayet gelebildin. Nihayet… burada üç yılın, yalnızlıklarla nasıl geçtiğini anlatacak halde de değildim. Elini tuttuğumda dünyalar benim olmuştu. Sana kavuşmak ne güzel! Hep bu an için yaşadım, hep bu an için üç yıl. Yanında olmak herzeyi unutturmuş, yolculuğunun nasıl geçtiğini bile sormadığımın farkına varmıştım. O ise her şeyden habersiz bakıyor, saçma sözler sarf ediyordu. Bakın, inanın sizi ilk kez görüyorum. Esprinin sırası değil lütfen yapma bunu, nasıl oldu gelebildin, hadi sen de sarılsana. Beni tanımamış gibi yapamazsın, beni acılarıma bir kez daha batıramazsın. Tamam ‘O’ olmayı kabul edebilirim şimdilik, tamam sakinleyin hadi. İsterseniz otobüsten inelim, bir yerlerde oturalım. ‘O’ olmayı kabul etmek ne demek? Şoktayım şimdi. İnan seni hiç beklemiyordum. Direk işyerime neden gelmedin? Gerçi karşılamak da çok güzeldi ama bir parça dinlenirdin ve ondan sonra bir yerlere giderdik. Hem isterseniz ne demek? Hemen inelim lütfen. Elini öptükten sonra yüzündeki gülümsemeyle irkildim. Gülüşüne kavuşmak da güzel. Otobüsten ilk durakta indik. Bir yerdeyiz belirsiz, hemen yere oturalım konuşalım. Anlatacağım çok şey var. Ben hep seninle yaşıyorum. Bu zamana kadar neler çektim bir bilsen? Sürekli benimleydin ama bir tarafın hep uzaktı benden. Sensizliğin ağır bastığı yıllar elbette beni mutlu etmiyordu. Korkunç olan yaşıyor gibi yapmaktı. Zorunluluk vardı, cesaretim olsa intihar ederdim. Gerçi her gün defalarca ölüyordum. Çevremde bir sürü anlayışsız insanlar. Hep can sıkıntısı. Tanrım benim cezam ölüm olmalıydı. Ayrılık bana göre değil diyordum sürekli. Öldüğümde ise seni görme olasılığım kalmıyordu. Bu şekilde, yani yaşıyor gibi yaparken bir umut görüşebiliriz diye düşünüyordum. Günlerim umutlara sarılmakla, günlerim hep seni beklemekle geçiyordu. Ne tatlıydı gözlerin (cennetin yeşili gibi), ne güzel konuşuyordun… sen konuştukça, ben ölüyordum. Ama bunlar beklediğim sözler değil ki…
Gitmek mi istiyorsun, neden? Sen de beni görmek istemiyor muydun yoksa? Dur, yapma ne olur yine terk etme beni. Tanrım; dayanmak, bu anı görmek istemiyorum. Peki şu otobüste konuştuğun kim? Beraber misiniz?.. Gitme, gitme ne olur… Hasretinle yalnız bırakma beni…
Yağmur aralıksız devam ediyor, her tarafı temizliyordu, arasıra küçük damlalar yeterince ıslanmış olan giysilerimin üzerinde oynaşıyorlardı… Sen; bu yağmurları bilmezsin, dönüp de bakma öyle, ardından ağladığımı da göremezsin…
Kaynak: Kaos GL, Ekim 1998, Sayı 50
Etiketler: