17/09/2012 | Yazar: Kaos GL

Hebûn LGBT Oluşumu, Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ile görüştü.

Demirbaş: ‘İnsanların cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri kendilerine özgüdür." Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Hebûn LGBT Oluşumu’ndan Öykü Sezer ile görüşen Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, “İnsanların cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri kendilerine özgüdür. Bunu bireysel özgürlük temelin de ve cinsel kimlik temelinde değerlendirmek lazım. Bu nedenle insanların kendilerini nasıl hissettikleri ve nasıl ifade ettiklerine müdahale etmemek gerektiğine inanan biriyim.” diye konuştu.
 
Kendinizi bize tanıtır mısınız? Abdullah Demirbaş Kimdir?
Amed’in (Diyarbakır) Licê ilçesinde doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Diyarbakır’da yaptım ve Elazığ Fırat Üniversitesinde Sosyoloji bölümünü okudum. 1987 yılında öğretmenliğe başladım ve 2004 yılında öğretmenliği bıraktım ve belediye başkanlığına geldim. Tam bu süreç içinde kendimi bir dil delisi olarak nitelendiriyorum. Çünkü yaşamım boyunca dilimin ana dilimin Kürtçe olması nedeniyle çok büyük sıkıntılar yaşadım ve bu sıkıntıları, bu acıları yaşayan biri olarak bu acıları bir daha yaşamamak ve başka halklara da yaşatmamak adına mücadelemi biraz bu eksende kurdum. Sendikal mücadelede bulundum. Eğitim- Sen’in kurucusu oldum ve Eğitim- Sen Mardin Şube Başkanı oldum. 1994 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesine sürgün edildim ve uzun yıllar sürgünde kaldım. 1989 yılında kızımın adını Berfin koyduğum için yargılandım ve yine Kürt dili ile ilgili çalışmalar yaptığım için yargılandım. 2002 yılında anadilde eğitim hakkını istediğim için önce Sivas’a sürgün edildim sonra öğretmenlik görevinden atıldım. 2004 yılında belediye başkanı oldum ve yine çok dilli çalışmalara devam ettim. 2007 yılında belediye başkanlığı görevinden atıldım ve 2009 yılında cezaevine girdim.
 
Bir bütün olarak yaşamımda farklı kültürlerin ve kimliklerin kendini geliştirmesine yönelik çalışmalarda bulunan bir dil delisi oldum. Deliliğin anlamı bana göre genel anlamı ile biliyorsunuz toplumda şöyle bir tabir vardır ‘’ Deliye her gün bayram’’ derler. Eğer bayramın amacı dayanışma, yardımlaşma, barışma veya güzel giyinme, güzel şeyler yapmaksa neden yaşamın her günü bayramlaştırma delilik olsun. Delilik buysa ben deliyim…
 
Eğer tekçi bir yaklaşım tek dil, tek millet, tek devlet mantığı akıllılıksa ben bunu reddediyorum ve deli olmak istiyorum. Dolaysıyla bana göre çok kültürlülük, çok inançlılık, çok kimliklilik esas temeldir ve bu temelde de ben mücadelemi sürdürdüm bugüne kadar…
 
Mücadelemi bir iki dönemdir belediye başkanlığı ile sürdürüyorum ve inşallah bundan sonraki süreçte de öğretmenliğe dönüp bıraktığım yerden bir dil delisi olmaya devam edeceğim.
 
5 bin yıldır akıllılığın insanlığı nereye getirdiğini görüyoruz. Savaşlar, acılar, yaşanan sıkıntılar, inkârlar, infazlar, soykırımlar, katliamlar, kadına bakış açısı ortada. Bana göre yaşamın her günü delilik olmalı.
 
Bugün mücadelemi burada sürdürüyorum ve 2013 yılında olacak seçimlerde muhtemelen bizde bayrağı bir başka arkadaşa devredip yoluma bir dil delisi olarak devam edeceğim. Bu tanımı ilk defa kendim için kullanıyorum ve ilk size söylüyorum.
 
Bizlere çok dilli belediyecilik, çok kültürlülük ve çok kimlikle ilgili yaptığınız çalışmalardan ve bu süreçte yaşadığınız sorunlardan bahseder misiniz?
Sanırım bizim yaşadıklarımız diğer yaşananların yanında devede kulak kalır. İlkokulda Türkçe bilmediğim için yediğim dayaktan tutun yaşamın birçok alanında çeşitli sıkıntılar yaşadım. Ama bunları yaşamamın tek nedeni sistemdi. Yaşamımdan bazı kesitler anlatmak istiyorum.
 
İlkokula başladığımda Türkçe bilmiyordum ve Kürtçe konuştum. Hiç unutmuyorum Fatma Öğretmen diye bir öğretmenimiz vardı. Bana tokat attı ve kulak memelerimden beni duvara vurdu. Aslına bakarsanız hayatımdan Fatma Öğretmenler hiç eksik olmadı… 1989 yılında Kütahya’nın Altıntaş ilçesinde Kızımın adını “Berfin” koyduğum için beni mahkemeye verdi. 1994 yılında Yozgat’ın Sorgun ilçesine sürdü. 2002 yılında beni önce Sivas’a sürgün etti sonra beni görevden attı.2007 yılında beni Belediye Başkanlığı görevinden attı ve 2009 yılının 24 Aralığında beni cezaevine attı ve Fatma Öğretmenler bana bu kadar baskı uyguladığı için, Oğlum dayanamayıp dağa kaçtı.
 
Bugün 72 dava ve 489 yıl hapis cezam var. Yani sistem bize hep belirli acılar yaşattı. Ama şunu söyleyebilirim ki! Yaşadığım her olay ve baskı daha iyi işler yapmamı sağladı.
 
Ben bir kürdüm ve kendi Anadil hakkımı istiyorum. Bunu sadece Kürtler için değil bütün kaybolmaya yüz tutmuş etnik diller için istiyorum. Demokrasi böyle bir şeydir. Kendin için istediğini bir başkası için de isteyebilmektir.
 
Barışın çok dillilikle, çok kültürlülükle ve çok kimlikle olacağını ve farklılıkların bir arada yaşayabileceğini söylemiştiniz bir röportajınızda. Bu anlamda yaptığınız çalışmalardan ve aldığınız ödüllerden bahseder misiniz?
Benim yaşam felsefemde şöyle bir anlayış var. Dünya tıpkı bir çiçek bahçesi gibidir. Her çiçeğin rengi, kokusu ve güzelliği birbirinden farklıdır ve bu farklılıklar bir arada yaşadığı zaman bir güzellik ortaya çıkar. Eğer bu bahçeden bir rengi, bir kokuyu veya bir güzelliği yok ederseniz aslında insanlığı yok edersiniz. Ben barışın ancak böyle mümkün olacağını düşünüyorum. Bunun için çeşitli ödüller aldım. Dünya Süryaniler Birliğinden, İsveç’teki Süryaniler Derneğinden, Ermeni Vakıflarından, Keldanilerden…
 
Bütün bu ödüllerin yanı sıra benim için en büyük ödül yaşamımda özellikle öğrencilerimin beni görmesi ve zaman zaman benimle buluşmasıdır. Bütün ödüllerden öte onlar ödül…
 
Tabi benim yaşamımda yaşadığım bir başka olay var. Tutuklandığımda polis öğrencim beni kelepçeledi, avukat öğrencim beni savundu ve Çanakkale’de bir tane hâkim öğrencim var ve bir gün beklide o beni yargılayacak. Kendimi bazen çok şanslı hissediyorum. Çünkü aynı anda 2 ayrı öğrencisiyle buluşmak ve kötü bir durumda da olsa çok pozitif bir durum olarak değerlendiriyorum. Aslında en kötü durumda dahi güzellikleri yaşamaya çalışıyorum.
 
BDP’nin LGBT bireylere bakış açısı oldukça net ve yeni anayasaya LGBT bireyler için önerge sundu. Sur Belediyesinin LGBT bireylere bakış açısı nasıl?
İnsanların cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri kendilerine özgüdür. Bunu bireysel özgürlük temelin de ve cinsel kimlik temelinde değerlendirmek lazım. Bu nedenle insanların kendilerini nasıl hissettikleri ve nasıl ifade ettiklerine müdahale etmemek gerektiğine inanan biriyim. Bu bütün kimlikler için geçerli…
 
Çok dillilikle, çok kültürlülükle ve çok kimlikle barışın olacağını ve farklılıkların bir arada yaşayabileceğini söylemenizden yola çıkacak olursak bu topraklarda LGBT bireyler içinde bir barış ortamının sağlanması için neler yapılabilir?
Öncelikle ben şuna inanıyorum. Toplumda maddi kültür araçları ve teknolojik araçlar çok çabuk değişebiliyor. Ama anlayışların değişmesi çok zor ve uzun bir süre alabiliyor. Bir kere şuna inanmalıyız ve herkesin farklı olduğunu kabul etmek zorundayız. Kimse kimseye benzemiyor ve herkesin farklı olduğunu kabul ettiğimiz anda kendi varlığımızı da kabul etmiş oluruz. Unutmayalım yaşamda bir başkasını yok ederek biz var olamayız.
 
Sağlığınız ve yurtdışına çıkma durumunuz şuan ne aşamada. Ayrıca sizin için twitter üzerinden yapılan kampanyalar ve destekler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle böylesi bir destek kampanyası için herkese çok teşekkürler ederim. Gerek cezaevinden bırakılış sürecinde ve gerekse yurtdışına çıkma sürecimde bana destek olan herkes için çok teşekkür ederim. Sosyal medyanın yarattığı kampanyanın oluşturduğu bir kamuoyu var ve bu kamuoyu çok iyiydi. Bu kampanyanın başka bir kesim içinde sürdürülebilmesi gerekiyor. Çünkü benim gibi ve benden daha kötü durumda olan birçok tutsak var ve onlar içinde yapılması gerekiyor. Cezaevi koşulları çok kötü ve yaşamış biri olduğum için söylüyorum. Bu nedenle böylesi kampanyaların diğer tutsaklar için yapılmasını çok önemsiyorum.
 
Sağlığım şuan kısmi anlamda kontrol altında ve moralimi iyi tutmaya çalışıyorum. Yurtdışına kontrollere gidiyorum ve Eylül ayı içinde İsveç’e gideceğim. Ama Amerika’ya gitmem gerekiyor. Ancak Amerika’ya gitmek için hem vize hemde yasal bir takım problemler var ve sevkli gitmek için resmi başvuru yaptım ancak henüz bir yanıt gelmedi. Şuan tedavi için yeni bir ilaç kullanıyorum ve bu ilaç Türkiye’de olmadığı için Almanya’dan getirtiyorum. Moralimi iyi tutmaya çalışıyorum ve barışa dair umudumu yitirmediğin için sağlığım daha iyi olacak diye düşünüyorum.
 
 
Türkiye şuan çok büyük bir siyasi kaosun içerisinde ve ülkenin siyasi gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet; olumsuzluklar var ama ben yaşamımda beklide optimist düşündüğüm için söylüyorum ‘’ Her olumsuzluğun kendi içinde bir olumluluk barındırdığını ve bu olumluluğun gelişeceğine inanıyorum.
 
Ben Türkiye’nin ve Türkiye halklarının hak ettiği barış, özgürlük ve demokrasi çizgisine ulaşacağına inanıyorum.
 
Evet; çok olumsuz şeyler oluyor ve hala topraklarımızda ölüm kol geziyor ama şunu söyleyebilirim ki bütün bu olumsuzluklardan çıkış arayışı da var ve ben bu umudun gelişeceğine inanıyorum. Artık bu topraklarda ve bu dağlarda evlatlarımızın ölmemesini istiyorum. Geçenlerde şöyle bir şey söyledim: Çanakkale’de Kaz Dağlarına gittim ve dedim ki: ‘’ Kaz Dağlarında oksijen var ama bizim topraklarda kan var. ‘’ Dolaysıyla artık bizde topraklarımızda oksijeni bol olan yerlerde yaşamak istiyoruz. Bunun için hepimize düşen bir şey var ve kendimize sormalıyız. İktidar mı? Özgürlük mü?
 
Geleceğimizi kaybetmektense iktidarımızı kaybedelim, evlatlarımızı kaybetmektense geleceğimizi kazanalım. Yani iktidarımızı kaybedelim diyorum…
 
Ben bir insanım, bir babayım, bir belediye başkanıyım, bir erkeğim. Bugün askerde çocuğu olanın yaşadığı acı neyse bir gerillanın annesinin ve babasının yaşadığı acıyı yüreklerinde hissediyorum. Bugün oğlunun eve gelmeyişinin sabırsızlığına hasretini yaşayan bir asker annesinin veya babasının yaşadığı neyse bir gerilla annesi ile babasının yaşadığının aynı olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla benim için her ölüm yüreğinden bir parçanın gitmesidir. İster bu asker olsun, ister gerilla olsun, ister bir koruyucu, ister bir polis…
 
Her ölüm benim yüreğimden bir parça götürüyor. Bunu evladı dağda olan bir baba olarak söylüyorum. Artık geleceğimizi kaybetmememiz gerekiyor. Bu nedenle bu topraklarda artık barış yeşersin istiyorum ve ben bunun için çaba sarf edeceğim. Çünkü barış için çaba sarf etmemizin ayrıca bir nedenimiz var.
 
Sizin vereceğiniz mesajlar bizim için çok önemli. Homofobik ve transfobik söylemlerin durması için buradan vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Hepimizin insanlara korku yayma psikolojisinden vazgeçmesi gerekiyor. Korku değil sevgi dolu bir dünya tesis etmek mümkün…
 
Röportaj: Öykü SEZER/Hebûn LGBT

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam