24/06/2021 | Yazar: Kaos GL

“Nasıl bir demokrasi istiyoruz” sorusunun yanıtını bu coğrafyanın en köklü direnişlerinden olan Onur Yürüyüşleri’nde arayacağız…

Demokrasi Konferansı toplandı: LGBTİ+'ların eşitliği için mücadele etmek hem güncel hem tarihsel görevimiz! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Yıldız Tar

Demokrasi Konferansı, 200’ü aşkın bileşenin katılımıyla başladı.   

Toplumun birçok kesimine ulaşarak talepleri ve mücadeleleri ortaklaştırmayı hedefleyen Demokrasi Konferansı, İstanbul Yenikapı'daki Dr. Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezi’nde başladı. “Ekmek, Özgürlük, Adalet” sloganıyla gerçekleşen konfens salonunda gökkuşağı ve trans bayrağı renkleriyle "Vardık, varız, varolacağız" ve "El alem ne derse desin benim çocuğum gönlünce sevsin" pankartları asıldı.

demokrasi-konferansi-toplandi-lgbti-larin-esitligi-icin-mucadele-etmek-hem-guncel-hem-tarihsel-gorevimiz-1

Salondaki diğer pankartlar ise şöyle: “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz”, “Halklar ve inançlar için eşit yurttaşlık, özgür bir gelecek” “KHK’ler iptal edilsin”, “Eşit, özgür, barış içinde bir ülkede yaşamak istiyoruz”, “Dayanışmayı ve direnişi büyütüyor, özgür ve bilimsel eğitim istiyoruz”, “Mültecilerin mücadelesi demokrasi mücadelesidir”, “Tek adam değil hukuk devleti”

Konferans, Ahmet Türk, Canan Arın, Celal Fırat, İhsan Eliaçık, Genco Erkal, Melda Onur, Murathan Mungan, Nejla Kurul, Öztürk Türkdoğan, Rıza Türmen, Şebnem Korur Fincancı, Tarık Ziya Ekinci ve Zülfü Livaneli’nin çağrıcılığıyla bir araya gelme kararı almıştı.

"Artık susmaya dayanamıyoruz"

Demokrasi Konferansı'n açılış konuşmasını Rıza Türmen yaptı:

"Bu konferans barış, özgürlük, iş, aş ve adalet isteyenlerin konferansındır. Bu konferans Deniz Poyraz'ların konferansıdır. Artık susmaya dayanamıyoruz. Adaletsizliğe, baskıya daha fazla boyun eğmeyeceğimiz için buradayız. Biz bunun için varız. Özgürlük, adalet, iş ve aş... Bunların hepsi eşittir. Temelinde demokrasi vardır. Türkiye'deki otoriter rejim, hakların ileri sürüleceği kanallar kapalıdır. İşte bu konferansın amacı bu kanalları açmak, ve buradan hareketle ülkeyi yeniden inşa etmektir. Bu konferans bir son değil bir başlangıçtır. Yeni bir Türkiye'nin inşaası için çığ gibi büyümeyi amaçlıyoruz. Siyasetin amacını ve aktörlerini değiştirmesini amaçlıyoruz.  Bu konferans yeni Türkiye'nin inşasında halk olarak söyleyecek sözümüz olduğunu ortaya koymaktadır. Devletin halkı değil, halkın devleti kontrol ettiği yeni bir Türkiye için hep birlikte yola çıkıyoruz. Yolumuz açık olsun!"

demokrasi-konferansi-toplandi-lgbti-larin-esitligi-icin-mucadele-etmek-hem-guncel-hem-tarihsel-gorevimiz-2

Rıza Türmen

Türmen'in ardından emek, kadın, Kod29, halklar ve inançlar, çocuk gibi çalışma alanlarındaki bildiriler okundu.

Vardık, varız, varolacağız!

LGBTİ+ Çalışma Grubu'nun bildirisini ise Gazeteci ve LGBTİ+ aktivisti Yıldız Tar okudu. Tar, LGBTİ+ hak savunucuları olarak ortak bir çalışmaya bu bildiriyi hazırladıklarını vurgulayarak başladığı konuşmasında LGBTİ+ Onur Haftası pikniğine Maçka'da polis saldırısını hatırlattı.

Tar'ın okuduğu Demokrasi Konferansı LGBTİ+ Çalışma Grubu imzalı bildirinin tam metni şöyle:

“Günler sarmal bir yay gibi

bunu unutma”

Arkadaş’ın dizelerindeki o sarmal yay hepimizin üzerine çökmüş, olağanüstü hal olağanlaşmış, demokrasinin esamesinin okunmadığı bir dönemden geçerken; LGBTİ+’ların eşitlik, özgürlük, adalet ve hak mücadelesi hiç olmadığı kadar baskı altında. Bütün bu baskı ortamında Arkadaş’ın seneler öncesinde verdiği selama, 2021’de Demokrasi Konferansı’nda karşılık veriyoruz: Merhaba canım!

2015 yılı Türkiye’de LGBT+ hakları ve hareketi açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Uzun yıllardır barışçıl bir şekilde yapılan İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne polis saldırısı ve ardından LGBTİ+’lara yönelik nefretin siyasiler eliyle körüklenmesi katliam çağrısına dönüştü, kendilerine Genç İslami Müdafaa diyen bir grup LGBTİ+’ların öldürülmesine çağrı yapan afişleri Ankara sokaklarına astı. Onur Yürüyüşüne polis; plastik mermi, gaz, tazyikli su ile saldırdı, birçok kişi yaralandı. 2016 yılında IŞİD’in Kaos GL’yi tehdit etmesi, Ankara’da Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş’ün yasaklanması; İstanbul Onur Yürüyüşü’nün bir kez daha yasaklanması, artan nefret saldırıları ve cinayetleri, LGBTİ+’ları hedef alan karalama kampanyalarının medya ve siyasiler eliyle artık sistematikleşmesiyle birlikte deyim yerindeyse Türkiye’de artık LGBTİ+ hakları açısından yeni bir dönem başladı. Devamındaki yıllarda da yasaklanan yürüyüş için, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenecek alanlar arasında yer alan Bakırköy Meydanı’na yapılan miting başvurusunun reddedilmesi, LGBTİ+’lara sadece Taksim’in değil, İstanbul’un tamamının yasak olduğunu da açıkça gösterdi.  Onur Haftası Komitesi ve SPoD’un açtığı davada Mahkeme yasak kararının hukuka aykırı olduğuna hükmetse de geçen iki yılda yaşanan hak kaybı telafi edilmedi aksine İstanbul’daki fiili yasaklamalar devam etti. LGBTİ+ düşmanlığının Hükümet politikasına dönmesi 2017 yılında olağanüstü hal döneminde Ankara Valiliği’nin kent genelinde LGBTİ+ etkinliklerini süresiz olarak yasaklamasıyla resmiyete döküldü. Ankara’da bulunan LGBTİ+’lar ve LGBTİ+ haklarını savunan dernekler için; biri OHAL döneminde (Birinci yasak) diğeri ise OHAL sonrası olarak adlandırılan dönemde (İkinci yasak) Ankara Valiliğince yürürlüğe sokulan iki ayrı süresiz yasaklama kararı vardı. Pembe Hayat ve Kaos GL Dernekleri hukuki mücadeleyi kazandı. Her iki yasak da kaldırıldı. 2015 yılından bugüne kadar yasaklar sadece Ankara ve İstanbul’la sınırlı kalmadı. Her ne kadar Ankara’daki kadar kapsamlı ve süresiz bir yasak başka illere sıçramasa da; çeşitli yıllarda İzmir, Mersin ve Antalya’da Onur Haftası ya da Onur Yürüyüşleri yasaklandı. Etkinlik bazlı yasaklamalar birçok şehirde LGBTİ+’ların örgütlenme özgürlüğüne saldırdı.

Derken pandemi başladı…

Yeni tip koronavirüsün (Covid-19) yaygınlaşmasının yarattığı küresel kriz devam ederken bir yandan da hükümetlerin “Aynı gemideyiz” söylemleri pandemiyle mücadelenin temel söylemlerinden biri olmaya devam ediyor. Türkiye'de ilk vakanın tespit edildiği 11 Mart'ta açıklandı. Sağlık Bakanlığı bir yandan evde kalma çağrısı yaparken, diğer yandan birçok iş kolunda işçiler işlerine gitmek zorunda kalıyor. “Herkesin kendi OHAL’ini ilan etmesi” çağrısıyla özetlenebilecek Türkiye’nin Covid-19 hikayesi; halihazırda ülkedeki en kırılgan, haklara erişimde ciddi sorunlar yaşayan, yaşam hakkı da dahil olmak üzere bir dizi hakkı sistematik olarak ihlal edilen LGBTİ+’lar açısından da ciddi sorunlara yol açıyor. Sağlık hakkına erişim, istihdam sürecindeki eşitsizlikler, evlere kapanmak zorunda kalmakla birlikte artan ev içi şiddet bir yana; LGBTİ+’lar koronavirüs günlerinde çeşitli nefret kampanyalarının da hedefi haline geldi.

Son yıllarda Valilik ve Kaymakamlıkların yasak kararlarının yanı sıra, üst düzey kamu görevlilerinin LGBTİ+’ları hedef gösteren açıklama ve uygulamaları sistematikleşti. Koronavirüs pandemisinin ilk günlerinde Milli Eğitim Müdürlerinin talimatıyla okul müdürleri karantina günlerinde online eğitimi sürdürmek için kurulan WhatsApp gruplarında LGBTİ+’ları hedef gösteren mesajlar paylaşılması, Netflix’te olmayan bir eşcinsel karakter üzerinden sosyal medyada nefret kampanyaları ve RTÜK Başkanı’nın ayrımcı açıklaması ve Diyanet’in nefret hutbesi ve ardından çok sayıda bakanın nefrete sahip çıkması ile başlayan süreç Onur Haftası’na da sıçradı. Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) artık olağanlaşan nefretini sürdürdü. İhvan’ın İstanbul’daki TV kanalından “eşcinselleri öldürün” çağrısı yapıldı. Ticaret Bakanlığı, e-ticaret sitelerinde içinde LGBTİ+ geçen ya da gökkuşağı olan ürünleri sansürledi. LGBTİ+ düşmanı nefret kampanyaları Boğaziçi direnişini de hedef aldı. Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü bir gece yarısı kararıyla kapatıldı. Polis adeta gökkuşağı avına çıktı. Onlarca LGBTİ+ arkadaşımız Boğaziçi direnişinde, İstanbul Sözleşmesi eylemlerinde, 8 Mart eylemlerinde gözaltına alındı. Gözaltında işkenceye, nefret söylemine ve tecavüz tehdidine maruz bırakıldı. İstanbul’da, Kürt trans+’lar eylem sonrası sokak ortasında işkenceyle gözaltına alındı. Bayram Sokak’taki seks işçisi trans kadınlar bu süreçte pandemi bahanesiyle evlerinden edildi, çalışma haklarından mahrum bırakıldılar. Neredeyse her şehirde 8 Mart eylemlerinde polis LGBTİ+ hareketinin bayrak ve sembollerine saldırdı. Polis, gökkuşağı bayraklarını alana sokmamak adına adeta “bayrak kapmaca” oynuyor! Bütün bunlar pandemi sürerken LGBTİ+’lara nefretin sadece küçük bir bölümü… Ve bütün bunlar devletin LGBTİ+’lara açtığı savaşın görünen yüzleri…

LGBTİ+’lara açılan savaşın görünmezleştirdikleri

Bütün bunlar yaşanırken Diyanet’in LGBTİ+’ları ve HIV’le yaşayanları hedef gösteren nefret hutbesinin ardından cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık ve şiddet vakalarında yüzde yüz artış yaşandı. LGBTİ+’lara ev içi şiddet arttı. LGBTİ+’lar duygusal şiddet, ekonomik şiddet, sözlü şiddet, fiziksel şiddet, cinsel şiddet ve siber şiddet de dahil her türlü şiddetin hedefindeydi. Pandemide evde kalma ihtimali olmayan ya da evde kaldığında aile fertleri tarafından şiddet görme ihtimali olan LGBTİ+’lar açısından yeni sorunlar ortaya çıktı. Şiddet riskinin yanı sıra, sağlık hakkına erişimde ayrımcılık pandemi günlerinde daha hayati bir konu haline gelirken; geçiş ya da uyum sürecindeki transların hastanelere gidememeleri ve süreçlerine dair adımları ertelemek zorunda kalmaları, HIV’le yaşayan LGBTİ+’ların hastane kontrollerinin aksamak zorunda kalması ve halihazırda sağlık hakkına erişimde sorunlar yaşayan mülteci LGBTİ+’ların karantina imkanı dahi bulamaması önemli sorunlar yarattı. İstihdamda ayrımcılığı en yoğun yaşayan gruplardan LGBTİ+’lar; işini kaybetme korkusu, işsizlik ve gelir kaybı ile karşı karşıya. Sosyal güvenceleri olmayan seks işçisi LGBTİ+’lar maddi gelir kaybını en yoğun yaşıyor. Bir yanda koronavirüs diğer yanda gelir kaybı bir cendere yaratıyor. Hizmet ve eğlence sektörünün neredeyse durmasından en çok etkilenen grupların başında da yine LGBTİ+’lar geliyor. LGBTİ+ işsizliği yüzde 64’e ulaşmış durumda! LGBTİ+ işçiler ayrımcılık, dışlama, aşağılama, dedikodu ve nefret söylemiyle karşılaşıyor. İşini kaybetme ve daha ağır bedeller ödeme korkusuyla haklarını arayamıyor. Devlet eliyle kışkırtılan ayrımcılık işyerlerine de yansıyor. LGBTİ+’ların ekonomik ve sosyal hakları ise maalesef sendikaların önceliği değil. LGBTİ+’ları hedef alan nefret suçları linç niteliğinde: Nefret suçları kamusal alanlarda, görgü tanıklarının gözü önünde işleniyor. Polis ise pek çok vakaya kayıtsız ya da küçümseyici yaklaşıyor. Ve nefret suçlarının temelinde eşitsizlik yatıyor! Dahası, LGBTİ+’lara işkence ve kötü muamele artıyor.

Kesişen ayrımcılıklar, katmerlenen dertler…

İktidar bir yandan toplum mühendisliğine soyunarak, LGBTİ+ hareketinin 30 yıldan uzun süredir mücadele ederek yarattığı toplumsal dönüşümü engellemek isterken; diğer yandan heteroseksizm ve ikili cinsiyet rejimi; cinsiyetçilik, ırkçılık, mezhepçilik, yaşçılık, sağlamcılık gibi diğer ayrımcılık biçimleriyle ittifaklar kuruyor. Kürt, Alevi, Ermeni, Yahudi, Rum, Süryani, mülteci, yaşlı, HIV’le yaşayan, mahpus, engelli LGBTİ+’lar iktidarın baskı ve zulüm politikalarının doğrudan hedefi haline geliyor.

Göğe bakalım!

Gelin bu resmi değiştirmek için aşağı değil, göğe bakalım! Çünkü hepimizin birbirinde ve gökyüzünde bulduğu, özgürleşmenin olmazsa olmazı gökkuşağı var! Hep beraber, toplumsal barış içerisinde yaşamak için göğe bakalım, gökkuşağına bakalım!

LGBTİ+’ların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, demokratikleşme ve insan hakları mücadelesidir ve bu mücadelenin vazgeçilemez bir parçasıdır. Bu coğrafyada yaşayanları cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılıkla hedef göstermeye, suçlu ilan etmeye yönelik devletin tüm politikalarına ve söylemlerine karşı çıkmak, bu tavırlarla mücadele etmek demokrasi mücadelesinin varlık sebebidir.

LGBTİ+ hareketi otuz yılı aşan mücadele tarihinde yeri geldi 1 Mayıs alanlarından “Kapitalizme karşı buradayız” ve “LGBTİ+ hakları sendikal haklardır” dedi; Newroz ateşinin üzerinden atlarken “Biji Aşitî” dedi; 8 Mart’larda patriyarkaya karşı sokakları doldurdu, barış mitinglerinde hem barışı savundu hem de “LGBTİ+’lara ilan edilmemiş savaşa da son” dedi ve Onur Yürüyüşleri’nden haykırdı: Vardık, varız, varolacağız!

Biz Demokrasi Konferansı olarak LGBTİ+’ların bu uzun soluklu eşitlik, özgürlük, adalet ve hak mücadelesinden öğrenmeye adayız. LGBTİ+’ların açtığı patika yolların arkasında denizi birlikte görmek istiyoruz. Hükümetin LGBTİ+’lara saldırıları aynı zamanda hepimize ve demokrasiye saldırıdır. Demokrasi, özgürlük talepleriyle, iş, ekmek talepleri birbirini tamamlayan bir bütün oluşturur. Biri olmazsa öbürü de olmaz. Hak talebinde bulunan kişi ya da gruplar başka hak taleplerine karşı kayıtsız kalamazlar, kendi talepleriyle başka talepler arasındaki ilişkiyi görmezlikten gelemezler. LGBTİ+’lara nefret saldırılarına karşı demokrasi güçlerinin, toplumsal muhalefetin nasıl cevap verdiği, LGBTİ+’lara ilan edilen bu savaşı durdurma konusunda büyük önem taşıyor. Hükümetin LGBTİ+ düşmanı bir politikası varken demokrasi güçlerinin ve toplumsal muhalefetin LGBTİ+ hakları ve eşitliği için politikasının olmaması kabul edilemez. LGBTİ+ hakları, eşitliği, adalet ve özgürlüğünü kurumlarımızın merkezine çekmek, merkezi ve yerel düzeyde politikalar geliştirmek hem güncel hem de tarihsel görevimiz olmalı. LGBTİ+’lar kurumlarımızın, örgütlerimizin, hayatlarımızın dışında değil. Bizlere düşen birlikte özgürleşmek için birlikte mücadele etmek ve iktidarın düşmanlaştırma zehrine karşı yoldaşlık panzehirini üretmektir.

Burada, bu konferansta bir araya gelişimiz bir yandan da LGBTİ+ Onur ayı olan Haziran ayını selamlamaktır. LGBTİ+’ların direnişi bizim de direnişimizdir. LGBTİ+ Onur Ayı kutlu olsun. “Nasıl bir demokrasi istiyoruz” sorusunun yanıtını bu coğrafyanın en köklü direnişlerinden olan Onur Yürüyüşleri’nde arayacağız…

Anayasal tanınma talebi LGBTİ+’ların adlarıyla çağrılma talebidir!

LGBTİ+’ların senelerdir yinelediği anayasal eşitlik, nefret suçlarına karşı koruma, sağlık, istihdam, eğitimde ayrımcılığa karşı yasal önlemler talepleri Demokrasi Konferansı olarak bizim de talebimizdir. Talep etmenin ötesinde; nasıl ki yaşamak istediğimiz hayatı şimdiden örmek, ilmek ilmek eşitliği ve özgürlüğü kazanmak için başka alanlarda örgütleniyorsak; LGBTİ+’ların eşitlik mücadelesinde de yoldaşlık etmekten onur duyuyoruz.

“Toplum hazır değil” diyenlere, toplum biziz diyoruz. LGBTİ+’ları yok sayanlara, LGBTİ+’ların köklü mücadelesini hatırlatıyoruz. LGBTİ+’lara sapkın, günahkar, anormal, hasta diyenlere karşı bir aradayız!

Alışın! Buradayız, gitmiyoruz!

Varoluşlarımızı nefret söylemleri ve hedef göstermelerle kriminalize edenlere, bayraklarımızı ve tüm izlerimizi sokaktan silmeye çalışanlara, muhtelif suçlamalarla kimliklerimizi yargının konusu haline getirenlere, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçeceğimizi zannedenlere de hatırlatıyoruz: Alışın! Buradayız, gitmiyoruz! İktidarın, pandeminin başından beri artarak devam eden nefret söylemlerine karşı, homofobiye, bifobiye, transfobiye, interfobiye ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin gerekçesi haline getirilmeyi kabul etmiyoruz. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz. Cumhurbaşkanlığı’nın sözleşmeden çekilme açıklamasındaki cümleleriyle ortaya koyduğu LGBTİ+ düşmanlığına karşı LGBTİ+’ların kimliklerinin kimseden icazete ihtiyaç duymadığını bir kez daha yineliyoruz. Stonewall’dan Ülker Sokağa; Eryaman’dan, Meis Sitesi’ne; Mis’ten Bayram Sokak’a, ODTÜ’den Boğaziçi’ne yaşamın her alanında vardık, varız ve var olmaya devam edeceğiz.


Etiketler: insan hakları
İstihdam