27/05/2013 | Yazar: Kaos GL

Murathan Mungan: Bundan sonra Türkiye’de herkes Müslüman olmayacak, herkes Sünni olamayacak, herkes Türk, herkes Fenerbahçeli olmayacak.

Demokrasi ve Barış Konferansı Tamamlandı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı
Murathan Mungan: Bundan sonra Türkiye’de herkes Müslüman olmayacak, herkes Sünni olamayacak, herkes Türk, herkes Fenerbahçeli olmayacak.
 
Ankara’da 2 gün süren “Demokrasi ve Barış Konferansı” sona erdi. 
Ankara Sürmeli Otel’de 500’ü aşkın akademisyen, sanatçı, yazar, politikacı, aydın ve kurum temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen Demokrasi ve Barış Konferansı tamamlandı. İki gün boyunca süren konferansta kurulan atölye çalışmalarının ardından, ikinci gün de katılımcıların sunumları ile sona erdi. 
 
“Hakikat, Yüzleşme ve Adalet Komisyonu”, “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa Komisyonu” ve “Müzakere Sürecinde Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Siyaset Komisyonu” konularında sunumlarını yapan ve öneriler sunan katılımcıların konuşmalarının tamamlanmasından sonra konferansın sonuç bildirgesi konferansa katılanlara sunuldu. 
 
“Kürtlerin hakları pazarlık konusu yapılamaz”
BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, konferansın hükümete taleplerini iletme, bunların gerçekleşmesinde ısrar etme gibi bir sorumluluğunun olduğunu belirtti. Kürtlerin hakları pazarlık konusu yapılamaz diye konuşan Tuncel, Devlet ile Türkiye’de yaşayan halklar arasında bir hukuk oluşturmak için bu konferansı düzenlediklerini dile getirdi.
 
Konferansın divan başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy tarafından okunan bildirge üzerine çalışmaların devam etmesi nedeniyle sonuç bildirgesinin daha sonra açıklanacağı belirtildi.
“Gazeteciler geçmişleriyle yüzleşmeli”
Demokrasi ve Barış Konferansı çağrıcılarından yazar ve şair Murathan Mungan, T24’ten Helin Alp’e değerlendirdi:
 
“Barış ve çözüm süreciyle birlikte Türkiye’de barış çanlarının çalması gerekiyor. Madem barıştan söz ediyoruz, o halde Türkiye’deki gazetecilere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Şimdi barış ve günahlarını ödeme zamanı. Barış ve yüzleşmeden bahsediyorsak gazeteciler de geçmişleriyle yüzleşmelidirler. Bu ülkede, özellikle ana akım medya yıllarca bu savaşı kışkırtmakta, hafızaları kirletmekte, zihinleri bulandırmakta ve algıları yönlendirmede çok günah işledi. Şimdi barış zamanı... Lütfen gazeteciler mesleklerinin gerekleriyle barışsınlar. Gazeteciler, meslekleriyle çok kavgalılar. Onların hepsi ‘satılmış, yalaka’ değiller. Hâlâ vicdanı titreyen, mesleğini içgüdüselleştirmiş olan gazetecilerin sıkıntı çektiklerini, huzursuzluk duyduklarını hissedebiliyorum. Şimdi günahları ödemenin zamanı.” 
 
“Türkiye’nin batısı ile doğusunun savaş algısı aynı değil” 
“Türkiye’nin doğusu - batısı bellek düzeyinde bölündü. Edirne’den Ardahan’a kadar ’bölünemez vatan’ diyenlere rağmen aslında geçmişte Susurluk’tan Şemdinli’ye bölündü. Şimdi de Reyhanlı’dan Roboski’ye bölünüyor. Bu ülkenin batısındakilerin savaşa ait bildikleriyle doğuda yaşayanlarınki aynı değil. Türkiye’de birbirleriyle örtüşmeyen iki hafıza var. Bu iki hafıza aynı zamanda haklılıklarının ve haksızlıklarının hafızası üzerine inşa ediliyor. Çok uzun süre kendisine büyük yalanlar söylenmiş Türkiye’nin batısıyla, evinden çok fazla ölü çıkarmış doğusu arasında ortak hafızaya nasıl açılabiliriz? Herkesin şeffaflaşması, hikâyelerini anlatması ve nedenleri üzerine sözler söylemesi gerekiyor.”
 
“Her iki tarafın da çok ciddi yası var” 
“Barışla ilgili bir sürü güzel ve süslü cümle kurabilirim.  Ama evinden oğlunu, kızını, çocuğunu, kocasını uğurlamış adamlar, kadınlar, sevgililer, etlerinde, kanlarında, canlarında savaşı yaşamış, ölü çıkarmış evlerdeki yası iki süslü lafla dağıtamazsınız. Her iki tarafın da çok ciddi yası var. Bu yas nasıl tutulacak? Bunun için savaşın gerçekten nedenlerini idrak edecek bilgiye sahip olmak gerekiyor. Bu yası dindirecek bir çözüm yok. Ama belki hafifletecek sözler söylenebilir ve bu acı zamana yayılabilir.”
 
“Kin tazelemeyi, intikam yemini etmeyi anlamıyorum” 
“Her konuda mazinin üstünü açmaktan yanayım. Yalanla örtülmüş bir mazi her zaman geri teper. Maziden kurtuluş yok. Ret ve inkâr kültüründen yavaş yavaş başka bir yere geçmeye çalışıyoruz. Türkiye daha dünyalı olmaya çalışıyor. Ben bu geçmişte olanların üzerinden kin tazelemeyi, intikam yemini etmeyi anlamıyorum. Eğer geleceğe bakacaksak bu prangalardan kurtulmak gerekiyor. Bekletilmiş kin daha ağır bedellerle geri döner. Geçmişle de barışalım.”
 
“Affetmek zor ama imkânsız değil” 
“Affetmek dünyanın en zor işlerinden biri, ama imkânsız değil. Affetmek, başkasına verdiğiniz bir lütuf değil, kendinize verdiğiniz bir lütuftur. Affeden insanın hayatı kolaylaşır, kalbinin ve aklının yükü azalır. Şimdi ne yapacağız? Gelecekte ne yapacağız? Bu kadar çok haksızlık, bu kadar çok adaletsizlikten ne öğrendik?  Affedemediğiniz zaman yeni kinler, intikamlar üretirsiniz. Yüzleşelim, ödeşelim, aşalım ve yolumuza devam edelim. Bundan sonra Türkiye’de herkes Müslüman olmayacak, herkes Sünni olamayacak, herkes Türk, herkes Fenerbahçeli olmayacak.”
 
“Devlet Ermenilerden özür dilemeli” 
“Konferans konuşmamda Ermeni katliamına da değindim. Çünkü 1915 bir soykırımdır ve ’devletin özür dilemesi gerekir’ diyenlerdenim. Bilgi, iktidardır derler. Kendi bilgimiz kendi üzerimizdeki iktidarımızı sağlamlaştırır. Ondan sonra atacağımız adımlar, doğru yerde konumlanır. Ermenilerin, Kürtlerin, Alevilerin, Türkiye’de yaşayan herkesin, lezbiyenlerin de kimliğini kabul edilmeli. Artık, bu ülkede barış çanları çalınmalı. Herkesin saklı gizli hayatlar yaşadığı, herkesin örtülü yaşadığı, ailesinden, dininden, mezhebinden çekindiği bir ülkede yaşanmıyor.”
 
“Ülkeyi kimlik hapishanelerine çeviriyoruz” 
“Böyle olunca ülkeyi kimlik hapishanelerine çeviriyoruz. Kadın kimliğinden Alevi kimliğine kadar kimlikler, tarihsel geçici kategorilerdir. Herkesin birey olduğu, insan olduğu, kendi hikâyesi ile var olduğu bir ülkede yaşamak istiyorum. Hiç kimsenin dini, dili, mezhebi, etnisitesi,  cinsel yönelimi nedeniyle aşağılanmadığı, eşit yurttaşlık hakkına sahip olduğu bir dünyada yaşamak istiyorum.”
 
“Yeni bir süreç yaşıyoruz” 
“Bu süreç içi akılla, dikkatle doldurulması gereken bir süreç. Yoksa Hz. Musa’nın sepeti gibi bir paketi Nil’e bıraktık, hangi kıyıya çıkarsa o sahil bizimdir gibi bir durumdan bahsetmiyoruz. Yönlendirilmesi gereken bir süreçtir. Bütün içi boşaltılmış, anlamları solgunlaştırılmış kavramların, yeniden cilalanıp eski ve doğru yerlerine konulması gereken bir süreç yaşıyoruz.”

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam