17/02/2023 | Yazar: Gözde Demirbilek
Trans Onur Haftası: Arkadaşımızın anısına sahip çıkıyoruz. Deniz için buradayız ve onun için yas tutuyoruz.
Trans Onur Haftası, Palmiye Deniz’in ölümünün ardından İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube’de basın toplantısı düzenledi.
Bugün (17 Şubat) yapılan toplantıda, evsiz trans kadın Palmiye Deniz’in ardından hak savunucuları “Deniz’in ölümü önlenebilirdi” dedi.
Açıklama metninde şu ifadeler yer aldı:
Deniz’i İstanbul’a, bu dünyaya sığdıramadılar. Deniz’i öldürdüler. Transfobik ve kadın düşmanı devletin yarattığı bu nefret ve terk etme politikası Deniz’i de vurdu. Deniz’i devletin transfobik ve kadın düşmanı politikaları öldürdü! Bugün İstanbul Sözleşmesi’nden bir çırpıda çıkan devlet, ne kadın örgütlerinin haykırışlarını dinledi ne de alanda yıllardır çalışmalar yürüten LGBTİ+ örgütlerinin taleplerini.
Çalıştığımız caddelere, evlerimize, sokaklarımıza, bedenlerimize yapılan saldırılara, tahakküm çabalarına inat yan yanayız; bazen omuz omuza bazen de bacak omuza. Devlet eliyle üretilen ve örgütlenen nefret politikaları nedeniyle katledilen ve intihara sürüklenen tüm arkadaşlarımızın faillerini biliyoruz. Zirve Soylu, Hande Kader, Okyanus Efe, Eylül Cansın, Roşin Çiçek, Doski Azad, Ahmet Yıldız ve diğer tüm arkadaşlarımızın hesabını soracağız. lgbti+fobik devletin bize reva gördüğü bu düzeni kabul etmemekle birlikte bu suça ortak olan herkesin adını yüksek sesle haykırıyoruz. Devletin ürettiği nefrete ek olarak, trans dışlayıcı feministler tarafından da kabul edilmiyoruz. Yıllarca gerek sosyal medyada gerek alanlarda “Kadın alanlarımızı işgal ediyorsunuz” diyerek transfobik nefret söylemleri üreten ve yayan sözde feministlerin de bu ölüme en az devlet kadar ortak olduğunu biliyoruz.
2012-2019 yılları arasında hizmet vermiş olan İstanbul’daki Trans Misafirhanesi biricik deneyimi olan transların barınma sorununu bir nebze olsun rahatlatmak için yola çıkmıştı. Ancak orası da destek görmeyerek (Aynı mekansızlık sebebiyle) kapandı. Bugün Trans Misafirhanesi çalışmaya devam ediyor olsa Deniz hayatta olabilirdi.
Evsiz, sağlık sorunları yaşayan, yaşlanmış translar için ne(Devlet mekanizmaları çözüm üretmediği gibi, b u alanda çalışan örgütlerinde önünü sistematik olarak tıkıyor.)[ Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ne de bu alanda çalışan örgütler doğrudan bir çözüm üretiyor]. Translar ne bakım evlerinde ne sığınma evlerinde ne hastanelerde ne de sokaklarda varolabiliyor. Devlet ihtiyacı olan translara alan açmamakla kalmıyor, transların kendilerine açtıkları güvenli alanları, evleri de bir bir yok ediyor. Trans kadınların evleri mühürleniyor. Kendi evlerine aylarca, yıllarca giremiyorlar. Yoksul, sağlık sorunları olan translar ise daha da büyük zorluklarla karşılaşıyor. Bizler daha da yalnızlaştırılıyoruz. Sistematik eşitsizliklere ve yoksulluğa karşı çözümleri de üretme sorumluluğu üstümüze bırakılıyor. Tekrarlıyoruz: Deniz’in ölümü sistematik ve politik süreçlerin bir sonucudur. Bu ülkede translar, en temel haklardan olan barınma ve sağlığa erişimden yoksun bırakılmaktadır.
Deniz’in ölümü tek başına münferit bir trans ölümü değildir! Bizler sorumluları biliyoruz. Deniz'i öldüren şey: devletin sistematik yok sayışları, kronik hale gelmiş nefret siyasetidir. Deniz'i öldüren şey: hükümetin, transları kentlerden ve kırlardan kovan rant amaçlı kentsel dönüşüm süreçleri ve transları yalnızlaştırma çabalarıdır. Ama bizler tüm bunlara rağmen buradayız, örgütleniyoruz, güçleniyoruz. Bir arkadaşımızın daha ölümüne, nefret ve yalnızlaştırma politikasının yaratacağı bir cinayete, [ölüme], intihara daha tahammülümüz yok.
Türkiye, Kürdistan ve Suriye’de gerçekleşen depremde ihmal ve para hırsından ötürü ölen halkları anıyoruz; devletin afet yönetimindeki hazırsızlığını üzülerek takip ediyoruz. Yaralananlarla kendi politik değerlerimiz çerçevesinde uzun süreli dayanışma göstereceğimizi duyuruyoruz. Deprem gibi afetlerde [başta translar olmak üzere lgbti+’lar, mülteciler, engelliler, toplumsal olarak eşitsizliğe maruz kalmış gruplar daha fazla etkileniyor. Kimi LGBTİ+’ların toplu çadırlara alınmadığının, temel gereksinimlerini isterken şiddet tehdidi ile karşı karşıya kaldığını biliyoruz. Deprem sonrası cinsiyete gore ayrılan toplu barınma yerleri, Deniz’in de yaşadığı benzer barınma sıkıntılarına işaret ediyor. Hormon terapisi gören ve HIV’le yaşayan arkadaşlarımız her gün almaları gereken ilaçları afet koşullarında alamıyorlar. Afet ortasında şiddet tehdidi altında hayatta kalmayı reddediyoruz. Devlet eliyle yaratılan nefreti körükleyen ayrıştırıcı, lgbti+ fobik, ırkçı, kadın düşmanı ve sağlamcı politikalar sebebiyle afet ortasında dahi hem hayatta kalma hem de varoluş mücadelesi vermek zorunda kalıyoruz. Deprem insanları eşitlemiyor, aksine varolan eşitsizlikleri derinleştirip daha da görünür kılıyor. Depremden etkilenmiş transların özel sağlık ihtiyaçlarının karşılanmadığını, HIV ile yaşayan LGBTİ+'ların ilaçlarına erişemediğini, hatta toplu çadır alanlarına alınmadığını biliyoruz. Afet ortamında LGBTİ+’ların sağlık ihtiyaçlarını kim karşılayacak? LGBTİ+'lar için güvenli alanlarını kim nasıl kuracak? Hedef göstermelere karşı onları kim koruyacak? Bu soruları soruyoruz çünkü depremin daha da görünür kıldığı problemlerimiz hakkında endişeliyiz.
Hatırlatmak ve bir kez daha söylemek istiyoruz: Deniz’in ölümü önlenebilirdi. Onu evsiz bırakan, hastanelerden geri gönderen, sığınma evlerinden geri çeviren tüm kurum, kuruluşlar ve kişiler onun ölümünden sorumludur! Deniz’in ölümünün de gösterdiği gibi evsizlik, yoksulluk, barınma, sağlık haklarına erişim translar için hayati problemlerdir. Arkadaşımızın anısına sahip çıkıyoruz. Deniz için buradayız ve onun için yas tutuyoruz.
Bir kez daha haykırıyoruz: Trans ölümleri politiktir!
Etiketler: insan hakları, kadın, barınma, sağlık