05/07/2017 | Yazar: Umut Erdem

"Gey kuaför, gey şarkıcı olur ama trans öğretmen, gey sınıf arkadaşı olmaz deniliyor"

Dersim Dayanışma Akademisi’nde son ders zili çaldı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

"Gey kuaför, gey şarkıcı olur ama trans öğretmen, gey sınıf arkadaşı olmaz deniliyor"

'Dayanışma Akademileri Dersim Buluşması "Kök Salıyoruz"' programıyla Dersim Dayanışma Dersliklerini noktaladı. 13-14 Mayıs tarihlerinde Dersim'de gerçekleştirilen etkinliğin açılış konuşmasını Dersim Dayanışma Akademisi'nden Ahmet Kerim Gültekin yaptı.

Munzur Üniversitesi'nden KHK ile ihraç edilmiş olan Ahmet Kerim Gültekin, konuşmasına "Barış Bildirisi" üzerine konuşarak başladı. Üniversiteleri diploma fabrikası olarak görmeyen, karşılıklı etkileşimle bilgiyi inşa eden ve kolektif faydacılık için kullanan, öğrencileri arkadaş olarak görenlere karşı neoliberal ve islamcı bir baskı olduğunu belirten Gültekin, "Ünivesitelerden maaş aldığımız için bilim insanı değiliz, dört duvar arasında kalmak için üniversitede değiliz." diye ekledi.

13'ten fazla dayanışma akademisinin olduğunu belirten Gültekin, dayanışma akademilerinde ne yaptıklarını anlattı; bilimi, toplumculuğu, bilimsel bilgiyi, kolektiviteyi yüceltme amacında olduklarını belirtti. KHK ile işlerinden olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın direnişleri üzerine "Direnişleri bütünlükle düşünüp değer hiyerarşisi kurmamak lazım" diyerek dayanışma çağrısında bulundu.

"Gey kuaför, gey şarkıcı olur ama trans öğretmen, gey sınıf arkadaşı olmaz deniliyor"

Melek Göregenli'nin katılamadığı buluşmanın ilk gününde ilk oturum, Ülkü Doğanay'a aitti. "Çocuklarımıza Ayrımcı Olmamayı Öğretebilir Miyiz?" başlıklı sunumuyla buluşmaya katkı sunan Doğanay da KHK ile ihraç edilmiş bir akademisyen. KHK'nın yaşattığı travmayla mücadele etmeye karşı yaşanan zorlanmanın başka türlü yaşamayı bilmemekten kaynaklandığını belirten Doğanay, kampüslerin güvenli duvarlar ardında olmadığını ama o duvarların arkasından da gitmediklerini bilakis dayanışma akademisiyle var olmaya devam ettiklerini; kafelerde, çeşitli meslek gruplarının salonlarında, sendikalarda ders yapmaya devam ettiklerini belirtti.

Ayrımcılığın ve ayrımcılık kaynaklı basmakalıp, kalıp yargı gibi durumları tanımlayarak ayrımcılığın nasıl işlediğini, söylemde nasıl kendini gösterdiğini ve bunun çocuklara nasıl aktarıldığını anlatan Doğanay, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği odaklı ayrımcılığın toplumsal cinsiyetle bağlantısını "Bizden farklı olanı değerlendirmede, ondan beklediğimiz şeyleri, belirli bir gruba yakıştırdığımız şeyleri göremeyince rahatsızlık duyuyoruz. Gey kuaför, gey şarkıcı olur ama trans öğretmen, gey sınıf arkadaşı olmaz diyoruz." şeklinde örnekledirerek açıkladı.

Ayrımcılığın milliyetçilik ve ırkçılıkla bağlantısına odaklanırken "biyolojik soya çekim", "yeni ırkçılık", milliyetçilikle bağlantılı olan "ırksız ırkçılık" ve "kültürel ırkçılık"tan bahseden Doğanay, milliyetçilik ve ırkçılığın benzer mekanizmalar olduğunu, ırkçılığın milliyetçiliğin oluştuğu temelden beslendiğine dikkat çekti. Milliyetçiliğin "biz" ve "onlar" ikililiği yarattığını belirten Doğanay, "biz"in olumluluğuna dikat çekmek için kendisini tamamlayacak "onlar"a ihtiyaç duyduğunu belirtirken milliyetçiliği "ulus devlet", "homojenlik", "ötekileştirmeye karşı olarak herkesi kapsaması gereken", "birilerinin hep öteki olmaya devam edeceği" anahtar kelime ve kelime gruplarıyla açıkladı. Çocukların 3-6 yaşlarında stereotipleri öğrendiğini, 12 yaşında stereotip dizesini oluşturduğunu, ayrımcılığın onlara farkına varmadan aşılandığını, hem ayrımcılığa uğradığımızı hem de birilerine ayrımcılık uyguladığımızı belirtti.

Çocuklar arasındaki akran zorbalığı konusuyla ilgili olarak çocukların bu konuda yalnız bırakılmaması gerektiği; ebeveyn, okul yönetimi ve öğretmenlerin işbirliği içinde bu konuda öğrencilerin yanında olması gerektiği, sağlıklı ve gerekli cinsel eğitimin okul müfredatında yer alması, LGBTİ+ çocukların okullarda var olduğu bilgisinin yaygınlaşması ve normalleşmesi için yine bu işbirliğine ihtiyaç duyulduğunun altı çizildi.

Kampüssüzler ders değil ders ortaklığı anlayışını benimsiyor

Bir sonraki oturum, Kampüssüzler'den Zeynep Tül Akbal Süalp, Emek Durmuşoğlu, Z. Gizem Sayın ve Aslı Takanay'ın ortaklığıyla oluşturulan sunumlardı.

Sunumlardan önce Kampüssüzler hakkında bilgi verildi. Marksist görüşle yürütüldüğü belirtilen Kampüssüzler, ders değil ders ortaklığı anlayışını, karşılıklı ve ilişkisel bilgi paylaşımını öne sürüyor. Disipliner ayrımları redderek bilgi inşasının bütünsel olması gerektiğini savunuyor. Kampüssüzler, ihraç edilen akademisyenlerin yanı sıra hâlâ kampüslü olan akademisyenleri de içinde barındırmasına rağmen mevcut akademiye karşı bir tutum ve anlayış sergiliyor.

Kapitalizm mekân ve coğrafyaya eşitsizliği getirdi”

"Kır ve Kent Gerilimi"nin kapitalizm kaynaklı olduğunu belirten Süalp, feodalite kaynaklı olarak kırın dönüştürüldüğünü, toprak üzerinde oluşturulmuş düzenin dönüştüğünü belirtti. İnsanın toprakla kurduğu ilişkinin koparıldığını, toprağa bağlı üretim ilişkilerinde toprağa bağlı üretim araçlarından koparıldığının altını çizdi. Kapitalizmin mekan ve coğrafyaya eşitsizliği getirdiğini ve toplumsal ilişkiyi dönüştürdüğünü belirten Süalp, sınır tanımayan açgözlülüğün her yere beton döküp kırı ham madde ve pazar olarak kullandığını sözlerine ekledi.

Toplumsal meseleler aynı zamanda sınıfsaldır”

"Kent Hakkı – Ekoloji" başlıklı bir sunum yapan Emek Durmuşoğlu, doğayla aramızda dolaylı bir ilişki, bir mesafe olduğunu; bunun en önemli örneğinin de yanı başımızda akan Munzur suyunun pet şişe olarak önümüze sunulması olduğunu belirtti. Ekolojinin tanımını yaparak ekoloji ile çevre, orman ile ağaç topluluğu arasındaki farkı vurgulayan Durmuşoğlu, ekolojinin kenti de kapsadığını belirterek Sulukule ve Tarlabaşı'ndaki aslında kenti değiştirme değil rant amacı taşıyan soylulaştırma ve kentsel dönüşümden, ülkedeki birtakım mega projelerden, Sur'daki yeniden inşadan bahsetti. Mekanın bilinci etkilediğini vurgulayan Durmuşoğlu, toplumsal denilen şeyin de sınıfsal olduğunun altını çizerek mekanın neden ve kimin için değiştiği sorularını örneklemelerle açıklamış oldu.

"Çevre ve Kent Hukuku"ndan bahseden Z. Gizem Saygı, sunumunu "Ekolojik Hukuk", "Hukukun çevreye bakışı" ve "Çevre-Hukuk-Devletler" başlıkları altında konunun tarihsel arka planını kronolojik verilerle anlattı.

Aslı Takanay ise "Çernobil ve Sözlü Tarih" isimli sunumunda, çernobilin en büyük çevre ve teknoloji felaketi olduğunu belirterek çernobil ve kaynağı üzerine detaylı bilgi verip konuyla ilgili tanıklıkları anlattı. Teknolojinin sonu olmadığını, önemli olan şeyin, onu nasıl kullandığımıza dikkat çekerek çernobilin, insan odaklılık, insanın doğadan üstün görülmesi ve "insanın her şeyi kullanabilir yargısı"sonucu oluştuğunu sözlerine ekledi.

Munzur Üniversitesi Öğrencileri'nden Toplumsal Cinsiyet ve Heteroseksizme Dair Sunumlar

"Toplumsal Cinsiyet Atölyeleri" üzerine olan bir sonraki oturuma, normatif dışı kimlik ve varoluş ile lgbti+ hareketi üzerine ilgili kısa bir sunumla giriş yapan Umut Erdem, toplumdaki natrans ve heteroseksüel önkabülünün ve beklentisinin, sabitlendirdiği ve değişmez kıldığı roller ve yaşayış biçimi ekseninde neden olduğu imkansızlıkları ve buna karşı kimlik ve varoluşla ilgili pek çok imkanlılıkları heteroseksizm, egemen erkeklik ve toplumsal cinsiyet eleştirisiyle öne sürdü.

Munzur Üniversitesi'nden öğrenciler Ceren Sayman ve Jinda Eren, Dilek Beyazgeyik, Aynur Dayan, Nazife Dicle Bakır, sırasıyla "Heteroseksüel İlişkilerde Flört Şiddeti", "Lgbti+'ların Görünmezliği", "Kadın ve Kent", "Dersim Kültüründe Cinselliğe Dair Eril Zihniyet" konuları üzerine okulda yaptıkları araştırmalar ve kendi deneyimleri ışığında hazırladıkları sunumları, izleyicilerle interaktif bir çalışmayla paylaştılar ve hep birlikte konular üzerine tartıştılar. Özellikle toplumsal cinsiyet ve heteroseksizm konularına yine ve genelde kadın öğrencilerin ilgi gösterip alan araştırması yaparak sorgulaması, izleyicilerin ve katılımcıların dikkat çektiği bir konu oldu.

"Bizler, açık söylenen yalanların karşısında kitlelerin aptallığını varsayıyoruz"

Etkinliğin 2. gününde,  Nur Betül Çelik "İktidar Hegemonya Meşruiyet" isimli sunumuyla  hegemonyayı tanımlayarak devlet ve sivil toplum ikililiği, bu olguların birbiriyle ilişkisi üzerine konuşurken Sevilay Çelenk "Otoriterleşme ve Medya" başlıklı sunumunda medya ile iktidar ilişkisi üzerinde durdu.

İletişim özgürlüğünün içerik değil yeterlilik olarak anlaşıldığını belirten Çelenk, hakikat, hakikat sonrası (post-truth) kavramlarını tanımlayarak bu paralelde Türkiye'deki medya(sızlık) anlayışı, iktidar, halk, halk iktidarı ve iktidara muhalif kesim ile bunların birbiriyle ilişkisinden bahsetti. Onur Özgür ise, Tanzimat'tan Erken Cumhuriyete kadar uzanan "Batı Endişesi"ni edebiyat ve birtakım edebi metinler üzerinden, normatif erkeklik ve kadınlık inşası, doğu-batı ikililikleri ekseninde değerlendirdi. Akademisyenlerin sunumlarının ardından Munzur Üniversitesi'nden öğrenciler sunumlarıyla etkinliği noktaladılar. Brusk Kardaş, Feyyaz Ömürlü ve Zeynel Aytekin sırasıyla "Göl ve İnsan", "Alevi Kürtler", "Göç ve Mülteciler" başlıklı sunumlarını izleyicilerle paylaştılar.

Etkinlik sunumcularının ve katılımcılarının Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için çektiği videoya buradan ulaşabilirsiniz.


Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret